Bu yazı tamamen subjektif görüşleri içermektedir. O nedenle “yahu ne alaka?” gibi cümleleri içinizden kurduğunuzda başa sarmanızı rica edeceğim.
Evet bana göre ülkelerin, şehirlerin kendine has kimyaları olduğu gibi kendilerine has kokuları da var. Aynı bizler gibi.
Çocukluğumuzda aldığımız ve hafızamıza yerleşmiş bir kokuyu duyduğumuzda geçmişe, geçmişteki o anı saklayan detaylara gidebiliyoruz. Bu nedenle de koku alma ve bu kokunun hissettirdikleri insanda kalıcı etkiler bırakabiliyor. Şirketlerin kurumsal koku peşinde bu kadar koşmalarının sebeplerini de daha iyi anlıyoruz değil mi? Point Hotel’e her girişte ve otelin katlarında hep aynı kokuyu alırsınız ya da Vakko’larda. Girdiğiniz anda yerleşir o koku burnunuza.
Şehirler de böyle bana göre…Şu ana kadar gezip gördüğüm yerleri kendimce sıralamak istediğimde aşağıdaki liste oluşuyor.
Dubai, akşam saatlerinde Hintli nüfusunun yoğunluğu sebebi ile yemekler pişerken tüm kent köri kokar. Buram buram hem de. Herhangi bir alışveriş merkezine giderseniz de orada dolar ve petrol kokan Arapları görebilirsiniz.
Amsterdam, ot kokar. Çayır, çimen otu değil bu bildiğin esrar. Ha daha evvel sanki biliyordum ben bu kokuyu. Geçtiğimiz sene ve bu seneki ziyaretlerimde iyice pekişti burnumda Amsterdam’ın kokusu. Coffee Shoplardan yoğun bir şekilde yayılan o koku, genellikle benim midemi bulandırır ve ağır gelir.
Paris, sanmayın ki parfüm kokuyor. Metroları merkezden uzaklaştıkça pisleşir, ağır kokar, hatta metro duraklarının sidik koktuğuna bile çok kez denk gelebilirsiniz. Ama Saint German bölgesinde dolaşırken evet o mis kokulu kadınların peşine takılabilirsiniz.
Londra, alın size Hint baharatları ile kokan bir şehir daha. Bazen de Thames nehri kokar, sanki çamur gibi akar bu nehir.
Almanya, temiz kokar. Otobandaki herhangi bir benzinliğe bile girdiğinizde elinizi herhangi bir yere dokundurmak için çekinmezsiniz. Çünkü Alman disiplini ile kusursuzca temizlenmiştir.
Parma, Aqua Di Parma’nın kenti. Dünyanın en güzel kokularından biridir. Oraya kadar gitmişken ve yerinde o parfümü almamış olmanın pişmanlığı hala üzerimde.
Floransa, işte bu şehir mermer kokar, tarih kokar. Açık hava müzesi başka ne kokabilir ki?
Atina nedense aklıma hep kahve geliyor. Frappe’den olsa gerek. Keza Selanik, Kavala da öyle.
Yunan adaları, bunların hepsi keyif kokar, likör, şarap, karides, balık kokar. Ha bir de çenesi düşük yaşlı teyzelerin kokularını da alabilirsiniz.
Sofya sabun kokar. O kadar çok kozmetik, sabun, gül suyu gibi ürünleri satan dükkan görürsünüz ki o kokular hep o dükkanlardan gelir.
Brüksel, herkes bilir, midye kokar. Elinde beyaz şarap ile alelacele midyesini yiyenler… Belki size göre bira kokar, çikolata kokar Brüksel.
Kıbrıs, Girne, merkezini sevemedim gitti. Arap kokusu, Akdeniz kokusu karma karışık yine. Sıcak, nem, yapış yapış olursun. Ter kokarsın.
Viyana, aniden bastıran yağmur kokar. Nem, ıslaklık. At pisliğini de unutmayayım.
Ve İstanbul, tarif edilemez şehir. Büyülü mü, boğucu mu belli değil. Köşe başlarında döner kokar, boğazda iyot. Eminönü’nde balık ekmek. Her yeri ayrı güzel, her yeri ayrı korkutucu. Karman çorman eder insanı.
Unuttuğum şehirler ya da hafızama belki yerleşmeyenler var arada. ve daha çok koklanacak şehir var önümde…
*Manşet görseli google kaynaklıdır.
harika ,ne kadar guzel bir yazi canim.
o guzel yuregine ellerine saglik…..
sevgiler
Cok tesekkur ederim. Sizin gibi guzel yureklerle paylasmak istedim. Sevgiler
iremmm, bayıldım bu yazıyaaaa… ellerine sağlık!
Ayy süper süper. Ekleyeceğin şehirler var mı? 🙂