Tamamen bana göre Kıbrıs ne tam Türk, ne tam Yunan, ne de tam İngiliz. Hepsinin karışımı. Yerli halk Yunan adalarında gördüğüm yerlilerden farksız. Yüzyıllarca İngiliz sömürgesi etkileri de devam. E bir de Türklük var. Buna Akdenizliliği ekleyip iyice kafa karıştırmadan nereden çıktı bu Kuzey Kıbrıs gezisi hemen onu anlatayım.
Efendim şimdi bizim diğer bir kız kardeşimizin evliliği sebebi ile Kıbrıs’a 1 yıl kadar önce taşınması ile başlıyor hadise. Daha evvel de yine onunla birlikte Kıbrıs gezimiz olmuştu ancak tam 1 yıldır ısrarları üzerine bizim için en uygun zaman olan Ekim ayını tercih ettik. Topu topu 4 gün ama biz o 4 günü yağmura rağmen dolu dolu geçirdik. Nasıl mı?
Hafif sallantılı bir uçak yolculuğu akabinde Ercan- Lefkoşa Havalimanına iniyoruz. Hemen Turkcell’den SMS geliyor, konuşma, data ücretleri vs. Ayrıca ikinci bir SMS’de trafiğin sol şeritten aktığını belirten ammmaaan dikkat diyen bir SMS. Yasemin’in bizi karşılaması ile arabayla yaklaşık 45 dakika süren bir yol ve Girne’ye varış. Akşamın bu saati yapabileceğimiz en iyi şey, yemeğimizi yiyip yatıp uyumak. Yarın Ekim güneşini kaçırmamalıyız.
Sabah erkenden bahçede güzel bir kahvaltı ve sonrasında Yasemin’in eşi sebebi ile Barış Plajına misafir kontenjanından giriyoruz. Dümdüz bir deniz, sıcaklığını uzaktan tahmin edemiyorum. Ne de olsa Ekim ayındayız. Edirne ve İstanbul arasında üşümüşüm. Ayaklarımı değdirince hemen girmek için hazırlanıyorum. Sanırım en güzel mevsimindeyiz. Ilık mı ılık bir su. Berrak mı berrak. Geçtiğimiz seyahatim de Mayıs ayında gerçekleşmişti, o zaman da her şey güzeldi, ne sıcak ne soğuk. Tam kıvamında. Temmuz ve Ağustos aylarını hayal etmek istemiyorum.
Güzel geçen bir plaj gününün ardından Yasemin’in keşfettiği Mr. Pound mağazasına uğruyoruz. Öyle iştahlı bir alışveriş yapıyoruz ki dönüş için ekstra bir bavul ihtiyacımız doğuyor. Neler mi var Mr. Pound’da, bizim 1 milyoncu gibi. Her şey 4 TL, İngiliz malı kozmetikler, Çin işi ıcır zıvır. Türkiye’de bulunmayan pratik ev ürünleri. Duş jelleri, şampuanlar, onarıcı vazelinler, pudralar, vücut yağları, sabunlar, deodorantlar, Kartopu için köpek şampuanı, Türkiye’de 25-45 TL arası, ben aldım 4 TL’ye! Hatta 5 metrelik tasma bile aldım kızıma. O gün ablamla kendimizi kaybedip, alışveriş sarhoşluğunda eve dönüyoruz. Akşam yemeğe davetliyiz.
Bu sefer istikamet magazin programlarında adı sıkça geçen Cratos otel. Gerçekten mimarisi, şıklığı ile insanı etkileyen bir otel. Biz otelin sahilinde bulunan Mey Blue, balık restoranına gidiyoruz. Akdeniz’den çıkan kuru kuru bir balıkla karşılaşacağımızı düşünüyorum ki tamamen yanılıyormuşum. Muhteşem mezeler, İstanbul’da bile sıklıkla bulamadığınız lezzette. Müzik de şahane. Kafamız çakırkeyf geceyi sonlandırıyoruz. Ertesi gün hava kapalı olacağı için plajı iptal edip 1 saatlik mesafedeki Magosa kentine gidiyoruz. Orada merakla beklediğim tek şey Kapalı Bölge Maraş’ın içinden geçecek olmamız. Normal şartlarda o bölgeye girilmesi yasak. Ancak askeri kimlik kartı ile Maraş bölgesi içinde bulunan tek yerleşim binası olan orduevine girilebiliyor. Şanslıyım yine. 1974’te terk edilen ve olduğu gibi kalan tabi yağmalanmış olması dışında. Kırık camlar, eski tabelalar, 2 katlı evleri tamamen sarmış olan sarmaşıklar, St. Tropez’i andıran bir sahil, sahilde sıra sıra dizili binalar. Çok çok özel, değişik bir duygu hissettiriyor insana. Fotoğraf çekmek yasak. Hatta ara bir alanda BM’e ait bir görevli de bulunuyor Türk askeri dışında. Şu an çok kıymetli ve Kıbrıs sorunundaki pazarlık araçlarından biri. Ancak son duyumlara göre bizim başbakanımız o bölgeyi açmayı düşünüyormuş. Eğer açılırsa turizm anlamında müthiş bir patlama yaşanacaktır. Hem muazzam bir plaj hem de tarihi manası düşünülünce pek çok kişi görmek için can atacaktır. Bakalım neler olacak?
Kapalı bölge Maraş sonrasında Magosa merkezde Petek pastahanesinde bir şeyler atıştırıyoruz. Kıbrıs’ın en meşhur pastahanesi. Bol turist var yine. İngilizler çoğunlukta. Adada yaşayan İngiliz de çok olduğu için tabelalar Türkçe ve İngilizce hep. Magosa’da meydanda bulunan eskiden St. Nicolas katedrali şimdinin Lala Mustafa Paşa camisini de gezdikten sonra soğuyan hava ve bastıran yağmur sebebi ile arabamıza binip Girne’ye doğru yola çıkıyoruz. Duyuyoruz ki o gün Lefkoşa’yı sel almış. Yol üzerindeki 74 harbinde kaybedilen askerlerin şehitliğini de geziyoruz.
Sonraki 2 günde de Girne’de plaj ve alışveriş ile geçiyor. İçki Türkiye’e göre çok ucuz. 2’li litrelik Yeni Rakı 32 TL, Jack Daniels 45 TL. Freeshoptan da ucuz. Alacaksanız bavulunuzda çok iyi muhafaza edin zira benim rakılardan biri kırılıp bavulu dahil sarhoş etmiş durumdaydı.
Kıbrıs’a gittiğinizde içki, çay, kozmetik alırsınız. Bunun dışında zincir bir marka olan Eziç Restoranlardın porsiyonu çok büyük ve çok lezzetli yemekler yiyebilirsiniz. Sarımsaklı ekmeği ve yoğurdu ayrı spesiyal. Ayrıca Girne içinde K-Pet’in hemen yanında Grapewines isminde bahçe içinde muazzam bir şarap evi var. Pek kimseler bilmez. Keyfine doyum olmaz.
Kumar kısmı size kalmış, hala kumarhanelerde sigara içiliyor. Benim oralarda duramama sebebim. Tüm otellerin kumarhaneleri var. İlla oynayacağım diyorsanız sembolik bir rakamla oynayıp masadan kalkın. Maksat hevesiniz körelsin.
Her gittiğim yeri acaba ben burada yaşayabilir miyim diye değerlendiriyorum. Orada yaşıyormuş gibi hayal ediyorum kendimi. Girne’yi de düşündüm ancak hala Parma listenin 1 numarası.
Sizin aklınızda hala Kıbrıs denince, Serdar Ortaç, Seda Sayan, Bülent Ersoy ve Mehmet Ali Erbil vardı değil mi?
Şimdi eminim kusursuz plajlar, güzel bir deniz ve ucuz alışveriş kaldı. Benim eksiklerim ise bir evvelki seyahatimde de bir türlü çıkamadığım St. Hilarion kalesi kaldı.
O kadar sıcak geçen haftanın ardından fırtınanın ve selin geldiği zaman tatile gelmiş olmanız talihsizlik tabi ki. Maraş konusunda ufak bir düzeltme yapayım. Tamamen BM kontrolünde, yani yol boyunca farketmediğiniz 8-9 tane gözetleme noktası var. Helikopteri ve cipleriyle oldukça kalabalıklar. Türk askeri ise sadece bölge girişi ve orduevi girişinde.
Girne’de olduğunuzu söylediğinizden Yaprak Tantuni’nin yanındaki Mr. Pound’a gittiğinizi düşünüyorum. Gönyeli’deki ve Mağusa’daki şubelere göre küçük bir yer olsa da fiyat ve ürün çeşitliliği konusunda fark ettiğiniz üzere oldukça başarılı.
Daha güzel bir tarihte keyfini çıkarırsınız umarım.
Cok tesekkur ederim yorumunuz icin. Maras bolgesinde 1 noktada BM askeri gorduk ama sanirim dediginiz gibi cok noktada varlar. Mr. Pound ise bir kadin icin ideal bir yer:))