Bazı köyler gerçekten çok güzel. Midilli gezisinde aman Allahım bu Yunan köyleri nasıl bu kadar güzel diye hayretler içinde kalmıştım. Sonra Assos, Yeşilyurt ve Adatepe’yi düşününce farkı olmadığını anladım. Belki bir fark var o da beni Midilli tarafında daha fazla etkileyen. Molivos dışında diğer köylerde turizmi çok hissetmemek, doğal yaşamın içinde gezerken kendini o köyde gerçekten yaşıyormuş sanmak. Bizim köyler o nedenle çok turistik kalıyor yanlarında. Ve tabi bir diğer duygu da özgürlük. Türkiye’de hep elini ayağını nereye koyduğun, ne giydiğin çok önemli. Oysa Yunan’da ya da diğer pek çok yerde bu yok. Sonsuza yakın bir özgürlük var benim en büyük besin kaynağım.
Altınoluk’tan çıkıp Assos’a gitmek hedefimiz. Özel bir tavsiye üzerine Küçükkuyu’yu geçtikten sonra Kadırga’ya gelmeden önce Zeytin Çiçeği isimli plaj, restorana giriyoruz.
Zeytin Çiçeği aile işletmesi, dolapta ev yapımı mezeler, plajda 10-15 şezlong. Her sene sökülüp yeniden yapıldığı üstündeki yazıların karışıklığından anlaşılan bir iskele. Yaşlı bir köylü teyze iskemlesinde oturduğu yerden hoş geldiniz diyor. Şezlonga yerleşip alsında hadi gel artık diyen denize doğru adımımı atıyorum. Biraz soğuk, berrak, en sevdiğim türden bir deniz. Zaman ilerledikçe burayı evvelden keşfetmiş olanlar gelmeye başlıyorlar. Asıl hedefimiz Assos olduğu için biraz daha vakit geçirdikten sonra ayrılıyoruz bu şirin plajdan.
Önce çok kısa ilk defa gittiğim Assos ile ilgili birkaç not eklemek istiyorum bebeğim bloguma. Bayram tatilinde Kuzey Ege‘de de olmak handikapları ile birlikte yine de güzel. Birincisi öyle kalabalık ki sanırım tüm Türkiye sahillere akın etmiş durumdaydı. Küçükkuyu – Assos arasındaki yolda trafik yoğunluğu sebebi ile hem yavaş gitmek, hem de sollamadan gitmek zorundasınız. Sonra da gittiğiniz yerde arabayı koymak için yer aramak, herhangi biri ile yol kavgası etmeden sakince park edip Assos’un içine yürüyerek inmek sabır ve beceri istiyor.
Neyse biz tüm bu engelleri aşıp iğne atsan yere düşmeyecek kıvamda olan küçücük Assos’a inebildik. Hava bayıltıcı sıcak, deniz enfes, kalabalık kaç İrem dedirtiyor, ancak çok açız ve hızlıca bir şeyler yemeliyiz. Izgara köfte, buz gibi bir Şok Soğuk Efes bizi kendimize getiriyor. Sakin bir zamanda belki sonbaharda kimsecikler yokken Assos’un tadı çıkıyordur diyerek yukarı Behramkale köyüne doğru geri dönüyoruz. Antik şehir, kalıntılar, Aristo’nun heykeli, köy evleri görülecekler arasında. Karşıda duran ve bu kadar yakın mıydı yav dedirten ada da Midilli. Hatta daha dikkatli bakınca keyifli bir kahvesini içtiğimiz Skamnia köyünü bile görebiliyorum.
Adatepe ve Yeşilyurt köyleri de Yunan adalarındaki gibi taş evlerden, güzel avlulardan oluşuyor. En güzeli de köy kahveleri. İkisinde de içilen kahveler arasında farkı hissetmek güç. Belki Greko kafe biraz daha ince çekilmiş oradan anlayabilirsiniz. Ben her ikisini de seviyorum.
Adatepe artık trilyonluk evlerin satıldığı popülerliğinin doruk noktasında. Pek çok yabancı da köyün tadını çıkarmak için ev kiralamış ya da satın almış durumda. Yeşilyurt da yarışır durumda Adatepe ile. Meydandaki kahvesi, çam ağaçlarının hışırtısı. Kaz Dağlarının eteğindesiniz. Derin, ulu yeşilliğe bakıp kahvenizi yudumlamak ayrı bir keyif.
Aslında bu gezi çok daha detaylı, 1 haftalık bir Kuzey Ege ziyareti, en güzeli de annem ile birlikte geçirdiğimiz Edirne- Altınoluk arası gidiş geliş. Gelibolu’da onun istediği tezgahlarda durup pembe domates arayışları.Yine onun istediği yerde mola verip, çay, kahve aralarımız. Daha da gezecektik de hava çok sıcaktı.:)