Sınırlarda dolaştım bu sene. Bir Yunan, bir Bulgar, bir Yunan, bir Bulgar.
29 Ekim bayramında yine Edirne yollarına düşmek üzereyken ani bir plan değişikliği ile kendimizi Kırklareli Dereköy sınır kapısında buluyoruz. Yol biraz Babil filmindeki Fas gibi, ancak yükseğe çıktıkça da Alpler gibi. İnanılmaz keyifli bir yol, sınır kapısı ise dağın tepesinde, ilginç ve Kapıkule gibi de yoğun değil, geçişimiz çok çabuk gerçekleşiyor. Fakir Bulgaristan köylerinden sırayla geçerek sonbahar renklerine doyuyoruz. Burgas’a geldiğimizde karnımız aç, otel bakmadan önce zincir marka olan Happy‘e giriyor, hızlıca yemeğimizi yeyip kısalan günü kaçırmamak için internetten bulduğumuz ve Happy’ye çok yakın gözüken bir oteli görmeye gidiyoruz. Çift kişilik oda 60 Leva yani 85 TL ve son derece merkezi ve ideal bir otel olan Gran Via. Arabayı da hemen önündeki boşalan park alanına koyduktan sonra trafiğe kapalı olan, mağaza ve kafelerin bulunduğu Aleko Bogoridi caddesine gidiyoruz. Caddeye ilk girişte, benim ne işim var burada, değişik ya da beni heyecanlandıran ne bulacağım ki Bulgaristan’da dedim. Düşündüm bunu. Sonra yaz mevsiminde hayal ettim, eminim daha canlı ve daha güzeldir, ama hiçbir zaman bir Yunan değildir. Yunan aşkım terk edemeyeceğim bir sevgilim gibi. Caddede ilerledikçe o kadar da kötü değil canım diyorum. İnsanlar kafelerde oturuyor. Kimisi işten çıkmış, evine doğru yürüyor, kimi çocuğunu okuldan almış birkaç mağaza gezmesi yapıyor. Mağazalara baktığımızda kozmetik ve iç çamaşırı dükkanlarının yoğun olduğunu görüyoruz ya da bizim algımız o yönde daha fazla çalışıyor. Tüm caddeyi baştan aşağı dolaştıktan sonra Malibu Sunset‘te oturup birer kahve içip, Foursquare’den yakınlarda gidilmesi gereken nereler var onu araştırıyoruz. Şehrin en iyi bari Barbossa diyor, yine yürüme mesafesinde.
Haydi o zaman Barbossa’ya gidelim! Ahım şahım bir güzelliği olmayan ancak saat ilerledikçe turist değil de lokal haklın toplanma mekanı olduğunu anladığımız yer Barbossa. Aynı zamanda 1 martini bianco 2,8 Leva, yani 3.4 TL gibi bir komik rakam. Bulgaristan’da yeme içme oldukça ucuz, benzin de ucuz, pek çok şey ucuz. Şimdi anlıyorum insanlar neden kayağa Bulgaristan’a geliyorlar. Yakın zamanda deniz tatili için de çok tercih edilecektir.
Gecemiz kendi kendimize bardaki Seslav ile eğlenerek ve içerek geçiyor. Otelimize yakın olsak da taksinin bizi 3 levaya götüreceğini düşünerek, yürümeye değmez atlayalım taksiye diyoruz. Dinlenip sabah tarihi dokuya sahip olan Nessebar kasabasına gideceğiz.
Nessebar Burgas’a 35 km uzaklıkta, arabayla yaklaşık 20-25 dakika kadar sürüyor. Farlarınızı gece gündüz sürekli açık tutun, beni bir polis durdurdu ve uyardı bu konuda. Açmamak ceza almanıza sebep olabilir.
Nessebar’da “old city” ismi ile Unesco tarafından korunan minik yarım ada turistlerin yoğun ilgisinde. Ancak sabahın erken bir saati olduğu için ne açık doğru düzgün dükkan var, ne bir kafe ne de bir restoran. Biz de bu zamanı Safranbolu benzeri sokakları dolaşarak, fotoğraf çekerek değerlendiriyoruz. 3000 yıllık bir geçmişi olan Nessebar, Bulgaristan için önemli turizm noktalarından biri. Çok eski kiliseleri barındıran eski şehirde, Yunanlar, Bizans ve akabinde Osmanlı hakimiyeti sürmüş. 19. yy’da Plovdiv tarzı evler inşa edilmiş ve bugün bizin karşılaştığımız görüntüyü tamamlamış.
[youtube]http://www.youtube.com/watch?v=v_Xy_gRAj7I[/youtube]Biraz dolaştıktan sonra servise başlamış olan Zornitza Sevina isimli restorana oturup, kahvaltı ve öğle yemeği karışımı öğün ile ihtiyacımızı gideriyoruz. Edirne’ye dönme vakti yaklaşıyor. Bu kısa süreli kaçamak yolda gördüğümüz Ekim renkleri ile taçlanıyor.
Bu seyahatimde yalnız mıydım? Hayır, Müge ile birlikte yine güzel bir yolculuk yaşadık.