Herhangi bir kitabın herhangi bir sayfasını açtım, bir satır seçtim. Yazıma o satırla başlıyorum.
“Bir müddet odanın ortasında ayakta durup bekledi. Bulutlar yükseldiği için ortalık biraz daha aydınlanmıştı. Pencerenin yanındaki sedire gidip oturdu. Dışarı bakmaya başladı. Seyrekleşen, kimisi gümüş gibi beyazlaşan ve kimisi hala simsiyah alçaklarda dolanan bulutlar birbirini kovalıyordu.” *
Yıllar da aynen birbirini kovalıyor, matematiksel olarak değişiyor bir şeyler. Yaş alıyoruz, yaşlanıyoruz. Geçtiğimiz Cuma günü yeni bir yaş aldım ben yine. Soruyorum kendi kendime. Ne değişti, ne hissediyorsun, korkuyor musun? diye. Sanki korkmam gereken bir şey varmış gibi, ya da kendimi ergen hissettiğim bu yılların artık bitmesi gerektiğini birileri fısıldıyormuş kulağıma gibi… Sonra aklım başıma geliyor bir an. Bir an yeniden “-malı” ile biten yüklemler sarıyor beynimi. O değilsin, ama öyle olmalısın artık. Her sene “…olmalısın”a daha yakınsın. Oysa benim kaderimde büyük harflerle spontane yazıyor. Yine değişiyor fikrim. Öyle yazsa da sen bir akıllı ol, kontrollü ol. Erken yat, erken kalk, her gün belirli saatlerde o belirli işleri yap. Korkak ol! Kalıplara gir, içindeki özgür kızı, kışın karanlık ve soğuk bir sabahında karavanın içindeki tuvalet bozuldu diye benzinlikteki tuvalete saç baş dağınık, uykulu halde ve pijama ile gönder sen yine.
Doğum günüm kutlu olsun!
* Kuyukcaklı Yusuf, Roman, Sabahattin Ali