Size Konya şekeri değil Mevlana sevgisi getirdim…
Son bir iki yıldır büyük ihtimalle Elif Şafak’ın kitabı sonrasında herkes için olduğu gibi bende de Konya’ya gitme isteği oluştu. Bunu dile getirdiğimde Berna e hadi araştıralım ve gidelim dedi. Nitekim hızlıca uçak, otel organizasyonu yapıldı, grup Nazan, Ruken ve Ahmet’in katılımı ile büyüdü, ne yenir ne içilir araştırıldı. İnternet arkadaşlarımdan Konya’da yaşayanlara haber salındı. Bize Şeb-i Arus töreni için yoğunluk sebebi ile davetiye bulabilmiş tek kişi olan Vehbi ile iletişim artırıldı ve detaylar konuşuldu. Gideceğimiz günü beklemek kaldı bize.
Bu kadar gezmeyi sevip de uçaktan korkuyor olmak çok anlamlı olmasa da elimde değil korkuyorum ve kendimi telkin etmeyi başaramıyorum maalesef. Uçağımız sabah 06.40’ta Konya’ya doğru uçacak. Hava fırtına kıvamında rüzgarlı, ara ara karla karışık yağmurlu. Korkum artıyor iyice. Günün en büyük hatasını kaptan yapıyor benim için. “Tüm yolculuğumuz türbülansta geçecek”. Olmadı işte bu! Nitekim huzursuz bir kalkış ile benim nabız 150’lerde. Dua ediyorum sürekli, Ruken kafam dağılsın diye zincirleme hikayeler anlatıyor bana. Neyse yükseldik ve bulutların üstünde ışıl ışıl bir güneş var. Yarım saat kadar gittikten sonra bu sefer kaptan Konya pisti kar yağışı sebebi ile kapandığı için İstanbul’a geri döneceğimizi anons ediyor. Hay sen! Dua ile küfür yan yana gidiyor bende. İstanbul’a şimdi de rahat inişin stresindeyim. Aklımda iner inmez eve dönmek var. Ablamı ararım o nasıl olsa beni anlar ve gelir alır, rahatlatır diyorum. Bir an önce Konya’yı anlatmam lazım değil mi? Ama benim gibi korkak birinin başına böyle sıra dışı bir olay gelince aslında daha da detaylı yazmak istiyorum. Alana indikten sonra yönetilemeyen bir kriz, Pegasus ve yer işletmesinin beceriksizliği devam ederken ben de karar aşamasındayım. Kalacak mıyım, açılan Konya pistine doğru gidecek olan uçağa tekrar binecek miyim? Bernalar çok rahat maşallah, sanki her gün böyle bir şey yaşıyorlarmış gibi. Yaklaşık 50 kişi uçuşunu iptal ediyor. Etmedim, hadi bakalım geliyorum dedim. Keşke 1-2 tane bira içseydim sabahın o saatinde. Aynı yöne, aynı noktadan ikinci kalkışımızla yine binlerce metre yüksekteyiz. İnmeye yakın gözümde bir şişlik hissettim ki stresten göz kapağım şişmiş ve gözümün yarısını kaplayıp, kapattı neredeyse. Ne şahane ama! Huzura giderken yaşanan huzursuzluğa bak sen! Neyse ki rahat bir şekilde iniyoruz . Artık Konya psikolojisine girebiliriz. Hızlıca otele yerleşiyoruz. Otelimiz Hilton Garden Inn. Tam Mevlana Kültür Merkezi’nin karşısında ve Mevlana Türbesine, Konak Konya Mutfağına da yürüme mesafesinde. Vehbi sağ olsun zaten biz otele geldikten 5 dakika sonra yanımızda.
Öğle yemeğimizi Hacı Şükrü’de yedikten sonra, hava karlı ve soğuk olduğu için araba ile şehir turu yapacağız. Bir şehre gittiğinizde eğer o şehri tanıyan, yerlisi ile gezdiğinizde internette ya da kitaplarda okuduğunuzdan fazlasını buluyorsunuz. Aynen Vehbi ile Konya’yı o şekilde gezdik. Meram semtine gidip Konya’nın zengin muhitini ve o muhteşem evleri gördük. Konya’nın tepelerine çıktık, şehre yukarıdan baktık.
Selçuklu mimarisi şehrin geneline hakim. Osmanlı’nın gözü ve hakimiyeti kuzeyde olduğu için herhangi bir eser, kalıntı göze çarpmıyor. Ben de seviyorum Selçuklu mimarisini, daha sade ve daha tipik, belirgin. Osmanlı’nın Bizans, Arap etkisindeki karışıklığı Selçukluda yok.
Şehir turu da bittikten sonra dinlenme için otelimize geri dönüyoruz. Kar da hızını artırıyor her yer bembeyaz artık. Akşam yemeğimiz Konya yemekleri yapan Konak restoranda olacak. Törene ne zaman mı gideceğiz? Pazar günü 14:00’da, geri dönüş uçağımız da Pazar akşamı. Uçak kısmını düşünmek bile istemiyorum o an. Hayatımdan memnunum, evet iyi ki gelmişim. Gözümün şişliği de indi. Tek sorun hava buz gibi. Üst üste giyinince sorun yok gerçi.
Konya’daki ikinci ve son günümüzde kahvaltıdan sonra Mevlana Türbesine gidiyoruz. Düne göre hava biraz daha soğuk. Yürüyerek gidebileceğimiz mesafede olduğu için önce yol üstünde Kurtuluş savaşında Konya’yı anlatan bir maket müzesini geziyoruz. Aslında sadece maket müzesi de değil. İstiklal Harbi Şehitliği Abidesi. Binanın girişinde bayraklı yolda toplam 32 bayrak bulunuyor. Geçmişte kurulmuş olan 16 Türk devletinin bayrakları ile 16 adet Türkiye Cumhuriyeti bayrağı yer alıyor. Girişinde Selçuklu mimarisinden kapısı; mermer, taş oyma ve ahşaptan oluşuyor. Avluya geçmeden önce giriş kubbesi altındaki duvarlarda Atatürk’ün, Türkiye haritasının ve Kurtuluş Savaşı’nı betimleyen cam mozaikler yer alıyor. İçeride de panolarda şehitlerin isimleri tek tek yazılmış. Hoparlörden tüm bina iç ve dış mekanda Kurtuluş savaşını anlatan tok bir ses. Gerçekten etkileyici bir bina.
100 metre daha yürüdükten sonra yeşil kubbeli türbeye, Kubbe-i Hadra’ya ulaşıyoruz. Özel bir haftada geldiğimiz için oldukça kalabalık. Girişte biletimizi ve kulaklığımızı alıp dağılıyoruz. Herkes başka bir yere gidiyor, kimimiz avluda vakit geçiriyoruz kimimiz ise türbe içinde. Çok kalabalık, keşke daha sakin bir zamanda türbe içinde olsaydım, bir kenarda oturup huzurla ve konsantre olmuş bir şekilde dua edebilseydim diyorum. Bir dahaki sefere artık. Kulaklıkla gezmek oldukça mantıklı oluyor, birkaç kez dinleyebiliyor insan anlayamadığı ya da hoşuna giden bir şeyi. Türbe içi o kalabalığa rağmen çok ilginç bir enerjiye sahip. Büyülüyor insanı. Duygulanmamak, gözlerin dolmaması mümkün değil. Ben katı bir Müslüman değilim ama inançsız da değilim. Bu tarz yerlerde de daha farklı düşünüyorum. Çok da tarif edebileceğim düşünceler değil…
Türbe çıkışında bence Türkiye için çok başarılı bir girişim olan Bilkent Kültür Girişimi’ne ait Müze mağazasına giriyoruz. Konya’ya özel tasarım hediyelik eşyaları buradan satın alabilirsiniz. Ben hemen kendime kavuk figürlü bir kırmızı tişört, kolye, küpe, buzdolabı mıknatısı alıyorum. Ayrıca Müze’nin kahvesinde sahlep ve kahve de gezi arasında güzel bir mola bahanesi olabilir.
14:00’da gösteri başlayacak daha fazla oyalanmadan Mevlana Kültür Merkezi’ne gidiyoruz. Daha önceleri spor salonunda yapılan törenler son yıllarda bu modern ve gösteri için özel olarak tasarlanmış binada yapılıyor. Ve sahnede önce tasavvuf müziği ile Ahmet Özhan. Kaç yaşındadır acaba? Kendimi bildim bileli var çünkü. Tasavvuf müziği sonrasında mini konuşmalar ve sema ayini başlamak üzere. Anons geliyor törenin huşu içinde gerçekleşmesi için cep telefonlarımızın sesini kısmamız, sessiz olunması ve flaşsız fotoğraf çekimi yapılması yönünde. Ama üzücü ki halkımız kurallara uyma konusunda her zaman her yerde sorun yaşıyor. Ve tören başlıyor. Pür dikkatiz hepimiz. Televizyonda ya da saçma sapan alışveriş merkezlerinde Ramazan aylarında belki 10’larca kez izlemişizdir ancak bu başka. Yerinde başka, onlarla başka, zamanında başka. Ben her zamanki gibi müzikle, o elin ilk hakka uzanışında gözü yaşlıyım. Normal mi anormal mi bilmiyorum. Bu öğretiyi daha detaylı bilmek, okumak, icra etmek istiyor insan. İstanbul’a döndüğümde diye başlayan düşünceler var beynimde…
Sair zamanda tekrar gelmek lazım Konya’ya, hatta şu hızlı tren devreye girsin. O zaman Şeb’i Aruz harici bir zamanda belki de hatta baharda…
Bir başka Konya gezisi yazısı için size http://www.kulturturlaritutkunu.com/gezi-notlari/konyaya-kultur-turu-yapmak-sart sitesini öneriyorum. Keyifli okumalar…
Başka Konya, Şeb-i Aruz fotoğrafları için: http://ahmetaksan.com/main.php?g2_itemId=12531
Paylaşım için teşekkürler.
Bu arada güzel blog tebrik ederim iyi çalışmlarınızın devamını dilerim.
Merhaba,
17 Aralık da Şeb-i Arus için eşimle Konya’ya gidiyoruz. Ucak biletimizi aldik, Hilton da odamızı ayırttık, ancak tören için bilet bulamıyoruz 🙁 Buna çözüm ararken blogunuzu ve yazınızı gördüm.. Bu konuda bize bir yardımınız olabilirmi acaba ? Burada yazdıklarınızı da Konya gezimiz için ayrıca dikkate alacağız, teşekkürler şimdiden 🙂
Merhabalar, hemen Konya’daki arkadaşım ile iletişime geçiyorum. Emailinizden size bilgi vereceğim. Keyifli bir gezi olacağına eminim. Sevgiler,
Okuduğunuz için ben teşekkür ederim size.