İtiraf ile başlayalım. Akabe’nin nerede olduğunu bilmeden ben de geliyorum dedim ekibe. Sonra açtım haritayı ve gördüm ki uzak değil yakın, soğuk değil sıcak…
8 kişilik bir blogger ekibi olarak keşfetmeye gidiyoruz. Nefis bir program elimizde, hayranı olduğum THY CIP Salonunda buluşuyoruz. Ekibin içinde tanımadığım isimler de var ancak kaynaşmak uzun sürmüyor.
Türk Hava Yolları‘nın tarifeli uçağı ile 2,5 saat sonra, sabaha karşı ılık esen rüzgarın merhabası ile Akabe hava limanındayız. Bizi bekleyen aracımız hızlıca şehir merkezine, otelimize, rahat yatağımıza kavuşturuyor bizi. Sabah kahvaltıda buluşmak üzere ekip odalarına dağılıyor.
Akabe’de ilk gün önce rehberimiz sevgili Muhammed ile tanışıyoruz. 6 yıl Bursa’da tıp okumuş, senden benden iyi Türkçesi olan kıpır kıpır bir genç adam. Akabe şehir merkezini geziyoruz, “Ayla” kentinin kalıntılarına bakıyoruz. Ben hiçbir şey hissetmiyorum, Efes’ten, Bergama’dan, Knidos’tan sonra. Ama olsun, olanı göstermek lazım.Ne yalan söyleyeyim tek derdim denize kavuşmak. Çünkü hava 32 derecelerde, tshirt o an fazla geliyor. Şnorkelim çantamda ve istiyorum Kızıldeniz ile bir an önce tanışmak, kaynaşmak.
Adresimiz belli Berenice Beach Club. Şehir merkezinden 10-15 dakikalık mesafede, hatta otellere ücretsiz servisi de var. Müthiş bir tesis, yok yok. Restoranı, dükkanları, havuzları, dalış eğitim merkezi, iskelesi, plajı, su sporları, iki teknesi ki birinde akşam yemeğimizi yiyeceğiz, diğerinde ise cam tabanından mercanlara daha yakından bakabileceğiz. Çok mutluyum!
Nereye otursak, ne yapsak diye düşünenler varken ben plajda hemen şipşak bikini giyip suya bırakıyorum kendimi. İlk defa mercan görüyorum, ilk defa bu kadar renkli balıkları bir arada yüzerken görüyorum. İlk defa 2 saat boyunca suda kalıyorum. Aklıma annem geliyor, ellerin buruşunca çık artık sudan diye fısıldıyor kulağıma. Yemek molası için çıkıyorum sonunda istemeye istemeye. Geleneksel Akabe yemeği olan saç tavada pişmiş, fıstıklı, enfes pilav ve Kızıldeniz balığı (ismini unuttum) ancak tadı çupra gibi, kılçığı çok az, lokum gibi yuttuğumuz bir yemek. Yanında salata olarak bol maydanozlu, tahinli, yoğurt servis ediliyor. İlk an sevemesem de balıkla ve pilavla karıştırınca enfes bir tat oluyor. Sonraki günlerde yediğimiz yemekleri düşününce en iyisi buydu diyorum. Herkesin damak tadı farklı döndükten sonra sevgili Mustafa ile konuştuğumuzda o ise ben ba-yıl-dım Ürdün yemeklerine diyor. Ben o kadar bayılmadım. Ama aç da kalmadım. Götürdüm her yerde.
Yemek sonrası şiş karna yine plajda buluyorum kendimi, güneşi bir daha ne zaman bu kadar sıcak yakalarım bilemediğim için her türlü faydalanmak şart.
Günler elbette burada da kısa artık, aylardan Kasım. Gün batımına yakın hava serinlese de bir deniz sefası yapılmalı yeniden. Üşürüm endişesi sırtımda, şnorkelim gözümde atıyorum kendimi suya. Suda beni bekleyen sürprize hazır değilim henüz, şaşkınlığı ve sevinci hala yüreğimde. Kendimi bana özel hissettiren o kocaman deniz kaplumbağası ile göz göze geliyorum. Sanki şansım o noktadan sonra dönecekmiş gibi bana ümit veren o kaplumbağa yavaş hareketlerle yanımdan geçip uzaklaşıyor. Daha sonra öğrendiğimde Ürdün bölgesinde 2 tane olduğu söylenen bu kaplumbağalardan birini görmüş olmam elbetteki şansımın bana armağanıydı…Harika bir andı benim için.
Her sene vedalaşıyorum denizle. Bir sonraki yaz görüşmek üzere. Akabe’de Kızıldeniz’le vedalaşamadım. Yapamadım. Bu iyiye işaret çocuklar, umarım en kısa zamanda bize daha yaz gelmeden ben deniz görürüm.
Gece bizi teknemizde geleneksel Ürdün müziği olan Simsemya’ı bize dinletecek olan bir grup bekliyor. Hava serin, tekne biraz üşütüyor. Ancak peştamala sarılıp, müziğe tempo tutup anın keyfini yaşayınca üşüme müşüme kalmıyor vücutta. Akabe’nin ışıkları yanıyor, karşı kıyı İsrail kenti olan Eilat, Alsancak- Karşıyaka kadar bir mesafede bu iki kent. Eilat’ın güneyi Mısır, Akabe’nin güneyi ise Suudi Arabistan. Akabe’den Sharm El Sheikh’e hızlı feribotlar ile gidilebiliyor. Kafada yeni planlar canlanır gibi oluyor o an, bir taşla birkaç kuş birden… Gece yine şehirdeyiz, bol şerbetli geleneksel tatlıların tadına bakan gruba maalesef eşlik edemiyorum. Benim uykum var ve Petra için enerji toplamak istiyorum. Yarın uzun bir gün olacak.
[youtube]http://www.youtube.com/watch?v=mwFqe-WZSMk[/youtube]
Kendime not, Türk kahvesini bu kadar seviyorsan ve gittiğin yerlerde iyi kahve, sana uygun lezzet bulamıyorsan, minik paketlerde hazır Türk kahvelerinden at çantaya.
Kapak ve yemek görseli sevgili arkadaşım Orçun‘a aittir.
Mis gibi bir seyahat, keyifli anılar ve akıp giden bir yazı. İyi ki birlikte denk gelmiş ve tanışmışız İrem, okurken birçok an canlandı gözümde, sonradan gideceklere de iyi fikir vermiş.
Ben de beklentimin çok üstüne bir seyahat yaşadığım için çok keyifliyim. Seninle tanışmak bu seyahatin başka artılarından:)
Bir daha (şak şak şak), bir daha (şak şak şak):))) İrem eline sağlık çok güzel bir yazı, bir dahakine kahvemizle gideriz:)
Ya da bir termos, sallama çay, çayçek yaparız:)