Akşam saatleri, navigasyon ile otelin sokağını şıp diye buluyoruz ancak o da ne, sokak noel pazarı sebebi ile trafiğe kapanmış. Mecburi istikamet de bizi Ljubljanica nehrinin diğer tarafına götürüyor. Arabayı pazar yerine park edip en azından otele yürüyerek ulaşalım, en uygun otoparkı resepsiyondan öğreniriz diyoruz.
Hallstatt, ve Bled gölü sakinliğinden sonra kendimizi bir anda sokak partisinde buluyoruz. Bu kabalalık hasta bedenime çok iyi geliyor, hayata dönüyor muyum ne? İğne atsan yere düşmez çünkü o akşam yılbaşı pazarının açılış günü! Nehrin iki tarafında yer alan kafeler, restoranlar hepsi sıcak şarap istasyonlarını sokağa kurmuşlar, herkes keyifli, şehirde toplanmış. Işıl ışıl sokaklardan, kalabalığın arasında 3 gece boyunca konaklayacağımız ve çok seveceğimiz, gidecek herkese tavsiye edeceğimiz Galeria River’a ulaşıyoruz. Resepsiyonda Slav ırkını çok iyi bir şekilde temsil eden kız oturuyor. Sakin İngilizcesi ile bize alternatifli odaları gösteriyor. Sevgilimle kızın dudakları silikon mu değil mi iddiasındayız biz o esnada.
Oda tamam, sıra otoparkta. Gidip arabayı alacağız, sabaha kadar yakındaki otoparka koyup, sabah erken saatte hafta sonu tamamen ücretsiz olan ve otele yakın sokaklara park edeceğiz. Ertesi sabah 6’da tam bir Avrupalı olarak bu görev bana ait bir şekilde arabanın yerini değiştiriyorum. Odaya gelip dırdır ettiğimde Türklüğüme geri dönüyorum.
Gecesi 3 euroya arabayı otoparka koyduktan sonra hızlıca şehre, şehrin hareketine karışmalıyız. Slovenya otelleri arasında iyi tercihimiz olan Galeria River yılbaşı pazarının başladığı sokakta. Camdan kestaneciler, sıcak şarap satan büfeler hepsi görünüyor. Işıl ışıl her yer. Hava mı nasıl? E tabi bir Hallstatt kadar soğuk olmasa da ısırıyor. Gitmeden önce okumuştum Avrupa’nın en güzel kadınları ve erkekleri Ljubljana sokaklarında diye. Şu moda kürklü şapkalardan kimsenin yüzü görünmüyor ki, sanırım hepsi çok güzeldi. Boyluydular, uzun boylu…
Nehre paralel yürüyüp zaman zaman da köprülerden karşıya geçerek zigzaglar çiziyoruz. Bir ara Stari Trg‘e giriyoruz. Sanırım trg sokak anlamına geliyor. İşte burada günün 24 saati klasik müzik çalıyor, önce tasarım mağazasından geliyor sandık, sonra acaba restoranlardan birinden mi derken yürüdükçe sokak içine yerleştirilmiş kolonları ve müziğin devamını keşfettik. Şahane!
“Her şeyi unutturur Ljubljana geceleri” denebilir, ama ben akşamcı değil, uykucuyum. Lanet hastalık da inişli çıkışlı zamanlar yaşatıyor bana.
Kahvaltı için adres Le Petit Cafe. Otelin hemen arka sokağında, pek turistik olmayan, popüler tarzda ancak eski görünümde bir kafe. Kahvaltı mı? Budapeşte’deki Alibi Kafe‘yi aratır. İkinci bir kahvaltı adresi ise Cajna Hisa Pod Velbom. Aslında bir çay dükkanı ancak kahvaltısı gayet başarılıydı. Pazar günleri sabah 10:00’da açılıyor. Omlet, tost hepsi gayet iştah açıcıydı.
Gün içerisinde Ljubljana kalesi, bizim geleneksel DM alışverişimiz, sokaklar arasında gezme ve son olarak da Tivoli Parkı’nda yürüyüş ile bitiyor. Açıkçası çok küçük bir şehir olduğunda 1 tam günde bitirmek mümkün. Akşama doğru ise daha gelmeden gitmek istediğim kafe olan Tozd’a bir uğruyor, balkabağı çorbasının tadına bakıyoruz.
Ertesi gün benim doğum günüm, Zagreb 1,5 saat uzaklıkta, batıda ise İtalya’nın Trieste şehri var. Venedik 2,5 saat uzaklıkta. Ancak ben yine hastayım ve hiçbir yere gitme hevesim yok açıkçası. Sabah önce pazar yerine yakın erken saatte açılan bit pazarına uğruyoruz. Dağılan Yugoslavya’dan pek çok tarihi obje satılık vaziyette. Öyle bakıp çıkıyoruz.
Biz yine yollardayız! 50-55 dakika sonra Trieste’de buluyoruz kendimizi. Ljubljana’da bolca İtalyan plaka gördüğümüz gibi burada da bolca Sloven plaka görüyoruz. Şehir içinde yürüyüş, tipik bir İtalyan restoranı olan Gusto‘da öğle yemeği sonrasında yavaştan geri dönüş yoluna geçiyoruz. Akşam doğum günü yemeğim için tercihimiz Ljubljana’da Julica. Servisi, yemeği ile ortalama bir restoran ya da benim iştahım yok.
Ljubljana aynı Edirne gibi, hafta sonu bitişik komşu ülkelerden bolca turist geliyor. Menülerde İtalyanca da bulunuyor.
Slovenya Yugoslavya’nın dağılması ile 2004’te Avrupa Birliğine ilk giriş yapan ülke oluyor. Ülkenin yarısından fazlası ormanlardan oluştuğu için yemyeşil bir doğaya sahip. Ayrıca okuduğum kadarı ile dünyada ormanlar ve doğal yaşam sebebi ile ayı nüfusunun da en yoğun olduğu ülke Slovenya.
Soğuk olmasa ve benim keyfim yerinde olsaydı eminim bambaşka bir seyahat olacaktı ama yapacak bir şey yok. Dersimi aldım, içilebilir denen sudan ben içmeyeceğim. Bağırsak floram için seyahatlerde destek alacağım.
Özetle, 4 gece 5 günlük Slovenya- Avusturya gezisinde; oteller, uçak bileti, araba kiralama, benzin, otoyol geçişleri, otoyol vergileri, yemek-içme, yurt dışı çıkış harcı, havaalanına taksi parası da dahil, kişi başı 1.500 TL harcandı.
[youtube]https://www.youtube.com/watch?v=oPY5EtXfCsY[/youtube]