Sofya
Добър ден ! – dóbır dén – iyi günler!
Gidelim mi dendiğinde bir bahane çıksa da gitmesek diye düşündüm evvelinde.
Hem otobüsle 8-9 saat yolculuk, hem Ocak ayı, her yer buz gibi hele ki Sofya kim bilir nasıl soğuktur diye düşündürüyor beni.
Bundan yıllar önce yaptığım bir gezi aslında. Otobüsle Sofya, dönüşte de Plovdiv gezisi ile yorucu bir hafta sonu olarak aklımda kalmış. Tabi Edirneli olmak ve o bölgeyi iyi tanımak, istediğimiz zaman arabayla gidebilme lüksü otobüs konusunda beni biraz endişelendiriyor, gezme hevesimi az da olsa kırıyor.
Hafta sonundan önce hafta içi hayatımda yaşadığım bir zorluk sebebi ile gidemeyeceğim gibi görünüyor bu geziye. Sadece sevgilimin gitme isteği ve benim ona eşlik edemeyecek olmam azıcık buruyor beni. Bir de aksilik olsun, kar yağsın tur ertelensin diye düşünüyorum ancak kendi hayatımdaki aksiliği istememiştim elbette. Evren yine bir numara çekiyor, afallatıyor beni. Planları sen değil ben yaparım, dikkatli ol diyor.
Annemin yardıma gelmesi ile Cuma akşam üzeri son dakika kararı ile tamam geliyorum diyorum. Eşeğini kaybetmiş ve yeniden bulmuş çoban sevinciyle.
Apar topar bir küçük valiz. Hava durumu kontrolü derken otobüste, ‘’Antur Turizm’’ tarafından mükemmel bir şekilde organize edilen “Bi Do’lu Gezi” kapsamında ben de çalışan yakını, misafir kategorisindeyim. Otobüs içinde öncelikle gördüğüm son derece keyifli bir insan topluluğu. İkincisi ise herkese özel paketlenmiş, yastık ve polar battaniyeler. Yol başladığında da dağıtılan bir ikram kutusu. Rehberimiz on numara. Bilgili, sözünü can kulağı ile dinlediğimiz Mehmet Kaya mikrofonu eline alıyor ve 2 gün boyunca bize keyifle eşlik ediyor. Tur organizatörümüz de sevgili Emre Kurşunlu‘nun Kıbrıs şivesi ile anlattığı hikayeler bizi yol boyunca güldürüyor.
Eskiden yaptığım turu hatırlıyorum da yetersiz bir rehber, ilgisiz bir tur görevlisi ile verimsiz bir gezi gerçekleştirmiştik. Arkadaş grubumuzun iyiliği ile biz o turu kotarmıştık. Hola Tur’a bir daha asla dedik.
Bakırköy’den otobüse bindiğimizde aslında Kapıkule’de başımıza geleceğini az çok tahmin ediyorum. Zira sömestr tatili o gün başlamış. Bulgaristan’daki Bansko, Borovets, Pamporovo uygun fiyatlı ve güzel pistleri ile biz Türklerin son yıllardaki tercihlerinde ön sırada. Kayak ekipmanları çantaları ile bekleyenleri görünce yandık dedim! Nitekim Kapıkule’ye geldiğimizde otobüs sırasında önümüzdekileri görünce en az 4 saat buradayız, inşallah beklerken uyuruz da zaman nasıl geçti anlamayız diye düşünüyorum. Kapıdan arabayla zırt diye geçmeye alışkın olan Edirneli ben, biraz huysuzum o anda. Bir de biliyorum Bulgar tarafı otobüsten indirecek pasaport için, sırayla geçeceğiz falan filan. Hava zaten eksi bilmem kaç. Gün aydınlanırken biz Bulgar topraklarına girmiştik. Şimdi düşünüyorum da o an dert ettiğim kadar da değilmiş.
Bulgar tarafına geçer geçmez Edirne’nin kuru soğuğunu daha da eksi dereceler kar eşliğinde sunuyor bize. Sofya’ya kadar memleket bembeyaz! Hatta yol boyunca otobüsün dış sıcaklığı gösteren ekranına bakıyorum eksi 15-16’lar görünüyor.
Sabah 10 gibi Sofya’dayız! Kahvaltı sonrasında hemen şehir turuna başlıyoruz. Sırasıyla Sveti Aleksandır Nevski Kilisesi, hemen meydanın yanındaki bit pazarı, en sevdiğim binalardan biri olan Rus Kilisesi, parlamento binası, tiyatro binası… Hava öyle soğuk ki içlikler, eldivenler fayda etmiyor sanki. Allah’tan güneş var, yağış yok. Rehberimiz pek çok bilgi ve hikaye aktarıyor o esnada. Hava iyi olsa keşke ama yapacak bir şey yok. Her yer kar, şehir zeminden ısıtmalı olduğundan ve Bulgaristan termal suları, doğal gazı ve kendi elektriğini kendi üretip hatta bize satan bir ülke olduğundan kar var ama yürüme alanları kupkuru. Düşüp bir tarafımızı kırma riski yok gibi. Buzda yürümemek kaydıyla! 1,5- 2 km’lik bir çapta biraz dolaşıp, Osmanlı’dan kalma eserleri de gördükten sonra serbest zaman.
Daha evvel geldiğimizde oturduğumuz zincir restoranlardan Happy‘ye giriyoruz. Happy’ler bizim Big Chefs, Kitthenette, Midpoint ayarında. Menüleri geniş, sushi’den tapas’a, makarnadan pizzaya, her damak tadına uygun fiyatlı yemek mümkün. Bulgaristan hala Leva kullanılıyor, henüz Euro’ya geçmediler. 1 Leva, 0,5 Euro değerinde. Ülkenin başkentinde komünist düzenden kalma hava net bir şekilde hissediliyor. Ucuz olduğunu ayrıca belirtmeliyim. İçkiler ve çikolatalar freeshoptan ucuz! Ayrıca benim fanatiği olduğum DM drugstore’lar Bulgaristan’da da mevcut. Yemek sonrası trafiğe kapalı alışveriş caddesi Vitoşa‘da dolaştıktan sonra haritada DM arıyoruz. Koşturmacalı bir alışverişten sonra otobüsle buluşacağımız noktaya gelip, öğleden sonra otele geçiş yapıyoruz.
Otele geçtikten sonra kimimiz market alışverişi için yakındaki Billa’ya, kimi otel civarında dolaşmaya çıkıyor. Biz biraz açız, Foursquare‘den Allah yine razı olsun ki bize 600 metre ileride bir yer çıkarıyor. Meşhur Loven Park içinde Villa Victoria, orman içinden geçen bir yol ile bulduğumuz, hafızalarımıza kazınacak bir restoran. 1905’te açılmış, butik oteli de içinde barındıran, şık, nezih ve atmosferi ile bizi büyülüyor.
İlk anda acaba pahalı mıdır? Menüye bakıp çıksak mı diyoruz. Ne kadar pahalı olabilir ki diyorum? Burası Bulgaristan, yeme içme bize göre daha ucuz. 6 kişi şömine başındaki büyük masaya geçip iliklerimize kadar ısınıyoruz. Hatta yanıyoruz sonra sırayla sandalye değiştiriyoruz. Bu seyahatimin en önemli anı bu. Muhteşem yemekler, muhteşem bir restoran, harika bir sohbet ve kişi başı 50 TL gibi bir rakamla masadan kalkışımız. Kişi başı 3 kadeh kırmızı şarap içinde! Sorarım size İstanbul’da 3 kadeh kırmızı şarap kaçadır? Neyse bizim ülke daha güzel diyerek kendi içimde kavga etmeyeyim.
Geceyi kumarhane gezisi ile bitirip, ertesi gün Plovdiv yolculuğu için dinlenme vakti.
Plovdiv – Filibe
Osmanlı mahallesi ile ünlü Plovdiv. Ama onlar tabi eski mahalle diyorlar. Bulgaristan’ın Karadeniz’e kıyısı olan Burgas şehrine çok yakın güzel kasaba Nessebar‘da da Osmanlı evleri mevcut ama oraya da Plovdiv tarzı evler diyorlar. Desinler varsınlar.
Hava düne göre biraz kırılmış gibi. Güneş tepede, her yer yine kar açıkta kalan burun ucum birazdan donabilirim uyarısı veriyor. O nedenle hızlı geçiyor her şey. Eski Osmanlı evlerinin olduğu şimdi turistik mahallede biraz dolaşıp yine merkeze iniyoruz. Pazar günü ama Billa ve DM açık. Hem de ikisi de aynı bina içerisinde. Herkes çılgın gibi içki alışverişinde Bulgarlara özel Mavrud üzümünden yapılan şaraplardan alıyoruz birkaç şişe. Yine Türkiye’de pahalı olan yabancı peynirler, makarna sosları uygun burada. Sanki market alışverişine gelmişiz. İnşallah gümrükte sorun olmaz diyorum. Neyse kolaylıkla geçiyoruz.
1 gece yolda, 1 gece otelde, 2 tam gün ise Bulgaristan memleketinde bu soğukta gecen seyahatin özeti, kusursuz bir organizasyon, donanımlı bir rehber, teknoloji sayesinde keşfedilen müthiş bir restoran, Billa ve DM alışverişi bu yazımı doldurmuş oluyor.
Şimdi sömestr bittikten sonra acaba diyorum Bansko’ya kayağa mı gitsek? Ortalık sakinler. Zira tüm Edirne şu an Bulgaristan karlarında kayıyor:)
Soğuk sebebi ile çok az fotoğraf çekmişim.Umarım hissiyatımı ifade etmiştir eklediğim fotoğraflar…