Öyle çok yürüdüğüm bir gündü ki, tam artık eve döneyim derken ilk geldiğim günden beri girip girmemekte kararsız kaldığım Empire State binası önünde buluverdim kendimi. Aslında ondan çok daha büyük, yüksek ve görkemli binalar var New York içerisinde. Ancak 1932 yılında inşaatı biten, uzun süre de dünyanın en yüksek binası olarak nam salan yapı. İkiz kulelerin 11 Eylül tarihindeki hazinli sonu ile dünyanın en yüksek binası unvanını geri almış ancak akabinde dünyada başka ülkelerdeki yapıların bitmesi ile bu unvanı teslim etmiş.
Penn Station’a yakınlığı sebebi ile aslında eve dönüş yoluna girmiş, elimde Uniqlo alışveriş poşetim ile bilet kuyruğuna girdim bile. İki seçenek var ya 86.kata kadar çıkmak ya da sınırları zorlayıp 102. kata çıkmak. İkisinin fiyatları farklı. 86. kata çıkış 32 Dolar, 102 ise öncesinde 86. kata çıkışı kapsıyor daha sonra farklı bir asansöre geçiliyor, yani iki bölüm de gezilebiliyor 52 Dolar karşılığında.
Ben 86 bana yeter diyerek biletimi alıp başlıyorum serüvene. Önce bir asansör, daha sonra yine asansör değişimi, şapkalı, özel kıyafetli görevlilerin yönlendirmesi ile kaç saniye sürdüğünü sayamadığım süper hızlı Otis asansör ile yukarıdayım.
Aslında nedense büyülenmem ne olacak ki, olsa olsa 3-5 bina işte dediğimin çok üstünde bir akşam üzeri saatinde koca New York karşımdaydı.
Benim gibi bolca turist, hatta 3 budist rahip de dünyanın bu enteresan ve kaotik şehrinde 360 derecelik manzara imkanında seyre dalmışlardı.
Fotoğraf çekmek için fırsat kollamak, boş alanı yakalamak gerekiyor. E tabi bir de her açıdan çekip bu anları hafızam dışında sabitlemek. Hafızaya pek güven olmuyor zira, insan unutuyor, insan zihni vefasız neticede. Bazen anılar yer değiştiriyor, öncekiler beriye, yeniler arkaya. Önemliler bir tarafa önemsizler başka tarafa derken karışabiliyor. O nedenle çek dur İrem diyorum. Hafif bir rüzgar esiyor, tam karşımda Central Park, Hudson nehri, New Jersey tarafı, tepede şehir turu yapan helikopterler, inişte ya da kalkışta olan uçaklar. Pembeleşen ve somona dönen bir gök, kaybolan güneş, yanan ışıklar. Times tarafı daha bir kıpır kıpır, 86. kattan bile hissediliyor oradaki coşku. Ve teraslar, pek çok terasta bir yeşillik, bir hareketlilik, bir toplanma, sosyalleşme hali. 7/24 yaşayan şehirlerden biri daha işte New York. Yeniden gideceğim için heyecanlıyım. Bir tek bilen biliyor kışı sevmiyorum…
insanlar resimlere bakıp aldanıyor dünyayı ne kadar kirletdiğimiin daha farkında değiller
Maalesef öyle…
teşekkürler
Kardeşim, blogunda başarılar dilerim.
Teşekkürler