Bu yazıyı 30 derece sıcaklıkta, taa Endonezya‘nın Bali adasından yazıyorum. Ben de kendime şaşırıyorum. 4 gün önce kayak yaparken düşmüştüm, bacağımdaki morluklar geçsin diye burada güneşleniyorum. Yo yo şımarmıyorum. Hatta bundan sonra çok geziyorsun sana gıcık oluyoruz diyenlere yeni bir cevap buldum. Bir evvelki “Sen de gez, ben mi tutuyorum seni”ydi. Şimdiki ise şu “Emeklilikte oturacağım, gezdiğim yerleri, hikayelerimi yazacağım, o zaman da siz gezeceksiniz, sağlığınız elverdiği müddetçe. Ayaklarınız ağrımayıp, dizleriniz sorun çıkarmadığı sürece…”
Neyse sitem edenlere sitem etmeyi bırakıp Bulgaristan’da kayağa nasıl gidilir, neler yapılır, nerede kalınır, nedir, ne değildir onu kısaca kendi deneyimim çerçevesinde anlatayım.
Efendim öncelikle biz kendi aracımızla, yeşil sigorta yaptırarak 3 arkadaş yola çıktık.
Yeşil sigorta, araç sizin üzerinize değilse vekaletname de çıkartarak halloluyor. Schengen vizesi de cepte olmalı.
İstanbul-Edirne 2 saat, Edirne Bansko ise 4 saat. Arada mola, oyalanma olursa biraz değişebilir. Nitekim biz sabah 9 gibi Kapıkule’deydik ve tam Bulgar polisinin devir değişimiydi, yarım saatten fazla gişelerin yeniden açılmasını bekledik.
Yazım dilimi o ana çeviriyorum ve devam ediyorum.
Arabayı ben kullanıyorum, Tülin yanımda, Berk arkada uyukluyor. Kapıkule’den sonra otoban devam ediyor. Herhangi bir yerde ödeme gişesi yok ancak “vignette” denen otoban parasını Bulgaristan’a girer girmez benzinliklerden birinden almak gerekiyor. Eğer ileride polis durdurursa cezayı keser, acımaz. Vignette 1 haftalık 9 Euro.
Pazardzhik’e kadar rahat gidiyoruz. Sonra Bansko yolunu tutmak için Belova üzerinden devam ediyoruz çünkü google map bu yolu veriyor. Ancak google map bilmiyor ki bu yol dar, zor, karlı. Dönüşte hafif panik olmamıza sebep olacak bu yolu kullanmıyoruz ve doğru tercih kesinlikle Velingrad üzerinden giden yol. Google’a uymayın bu noktada. Velingrad bir tık daha uzak ama en azından yolun kapanma, aracın kayma riski yok. Ha Belova yolunda da gündüz manzara enfes… O da ayrı. Kar yağmış, çam ağaçlarınının arasından masal gibi devam ediyor…
Bansko’ya vardığımızda öyle açız ki, annemin bize sıcacık yaptığı börekleri yol boyunca gömmemişiz gibi. Otelden önce Victoria isimli restorana oturuyoruz. Nasıl doğru bir seçim anlatamam. Yıllar önce Sofya gezimizde de bu restoranda gitmiş, inanılmaz memnun ayrılmuştık. Aynı zincir olduğu için yine mutlu mesut kalkıyoruz. Hatta 2 gece 3 günlük Bansko maceramızda bir kez daha geliyoruz buraya.
Otelimiz tam merkezde değil ve aslında pek iyi de değil. Ama çok ucuz, 2 gece 2 kişilik oda 35 Euro! Bir dahaki sefere Gondol’a yürüme mesafesinde bir yerde olmayı tercih ederiz. Zira kasabanın merkezinden Gondol’a (teleferik) binerek kayağa çıkılabiliyor. Diğer alternatif ise bazı otellerin ücretsiz servisleri ya da kendi aracınızla çıkmak var. Biz kendi aracımızla ilk gün bir çıkıp bakıyoruz. 16:00 gibi kayak pistlerindeki tesisler servise kapanıyor. O nedenle ilk günümüzü keşif, güzel yemek ile geçiriyoruz. Kayak yarın sabah başlayacak.
Bu arada kayak kiralaması yapacağımız yerleri buluyoruz. 1 günlük kayak takımı kirası 29 Leva, yani 15 Euro gibi bir fiyat. Ski Pass ise Gondol’un orada satılıyor ancak hep çok kuyruk var, diğer alım noktası ise Sport Hotel resepsiyonu, kuyruk yok, aynı fiyat. Ski Pass ise günlük 58 Leva, 30 Euro’ya yakın. Skii pass alındıktan sonra tüm liftler ücretsiz. RFID teknolojisi ile çalışıyor, kayak pantolonunun cebinde dursun, zırt zırt geçersiniz.
Kayağa çıktığımız ikinci gün direkt arabamızda Banderishka Polyana (Bındırışka diye okunuyor, komik) noktasına gidiyoruz. Burası en büyük alan diyebilirim. Restoranlar, barlar var ancak biraz geç kalınca araç parkında yer bulmak mümkün değil. Otopark 12 Leva. Bu noktadan Bansko merkeze inen mavi pist diye adlandırılan pist benim gibi amatör kayanlar için ideal, bazı noktaları hafif zorlasa da. Oldukça da uzun bir pist, git git bitmiyor ancak çok keyifli. İlk gün 2 tur yapıyorum, öğle yemeğine benim ekiple Banderishka Polyana’daki VIP Room’a gidiyoruz. Kayak botlarını girişte çıkarıp verdikleri terlikle restorana giriyoruz. Bu arada kayak botlarını ısıtıcıya koyuyorlar sonra sıcacık botu giymek nefis oluyor.
VIP Room manzarası enfes olan şık bir İtalyan restoranı. Yanımızda Tülin olunca iyi yemek şart! Şaraplarımızı o seçiyor. Herkes istediğini yiyor, hepimiz mutlu. Ertesi gün de oradayız bu sefer şömine yanı masa bizim.
İkinci gece de dışarı çıkarız çıkmayız, eğlenmeye gidelim gitmeyelim derken biz kendimizi yine Victoria’nın güzel yemeklerine teslim edip erkenden otelin yolunu tutuyoruz. Yarın da kayacağız ve sonra da İstanbul’a dönüş yolu var. Aslında Happy End’de parti vardı galiba gitsemiydik ki? Kasaba cıvıl cıvıl, kımıl kımıl. Biz sakin…
Bansko’daki 3. günümüzde öğleden sonraya kadar kayıp, güzel yemeğimizi yiyip yola koyuluyoruz. Ben adrenalimi kontrol edeceğimi düşünerek Tülin ile birlikte zirveye çıkıyorum. Kayakla inme derdim yok, tepeden bir aşağı bakarım geldiğim lift ile geri dönerim diyorum. Ancak bu korkutucu oluyor, zira hava tipi şeklinde yağışlı göz gözü görmezken o açık lift ile 2700 m’ye çıkmak benim gibi biri için pek akıl karı değil. Neyse tansiyonu dibe vurmadan geri iniyorum, dizlerimin bağı sağlam şekilde.
Ha bir de unutmadan Bulgarlar suratsız insanlar. Bir cafe buluyoruz ismi Forrest Cup. İki gün boyunca kahve ve kahvaltı için oraya gidiyoruz. Son derece güler yüzlü çalışan ve patrona sahip, aksanlarından belli ki Yunan’lar. Canım Yunan.
Budur Bansko hikayesi. Toplam 75 km’lik pistleri ile Avrupa’dan pek çok turisti ağırlıyor. Her yerde kayak seti kiralama dükkanları, isteyene eğitmen, her şey var. En güzeli de o minicik çocukların fırt fırt kayması. Hastayım hepsine!
Burada gece oldu, yarın Endonezya’nın aktif volkanlarından birini görmeye gideceğiz. Kışı yazıda bırakıp ben yazı yaşamaya geçiyorum!