Çok uzun hikaye bu. Yıllar önce iki Alman kız ile tanışmıştım ve beni yeni açılan minicik bir kafeye götürmüşlerdi Beyoğlu’nda. İki Alman kız ile nasıl tanıştığım ise başlı başına ayrı bir hikaye, 80 sayfalık bir kitap eder. Belki başka zaman, belki hiçbir zaman… O yıllarda aromalı kahveler yeni yeni. Bu minik kafede de güzel mi güzel aromalı kahveler ve frappe yapılıyor adı gibi. Küçük bir yer olduğu için gittiğimiz anda sahipleri ile kaynaşıyoruz ve yıllarca bizim toplanma alanımız oluyor bu kafe. Kocaman da bir arkadaş grubu kuruluyor iki Alman’ın beni oraya götürmeleri sonucunda. Aradan yıllar geçiyor, grup dağılıyor, kimi evleniyor, kimi yurt dışına yerleşiyor, kimi küsüyor. Rüzgar bizi İstanbul içinde oradan oraya atıyor, Frappe ya da Ardıç Osman Beyoğlu’nda Bekar Sokak’tan Asmalımescit’e, Tünel’e geçiyor. Bizim dostluğumuz hiç bitmiyor. Lokal Osman oluyor. Veee geçtiğimiz hafta beni arıyor “pizza sever misin?” diyor. Sevmem mi? Bayılırım. Napoli’den getirtilmiş bir pizza fırınından çıkan pizzayı yiyeceğiz diyor. Sürpriz hem de! Nesi sürpriz anlamadım. Tünel’deki Lokal’de buluşuyoruz ablam, ben ve Osman. Biraz yürüyelim sizi bir yere götüreceğim diyor. Tünel’den yukarı doğru biraz yürüyüp bildiğim ama içinde nelerin olduğuna çok emin olmadığım bir sokağa giriyoruz. Flavio’ya giriyoruz, burayı hayal meyal hatırlıyorum, belki geçmişte oturmuşumdur ama net değil hafızamda. İçeri giriyoruz, küçük ama hoş bir atmosfer. Daha büyük bir yere gidiyoruz sanmıştım nedense. Saat daha erken olduğu için masalar boş. Bizim oturmamız ve siparişi vermemizle birlikte yavaş yavaş yan masalar da doluyor. Yemekten önce bir şeyler içer miyiz? İçeriz. Yakışıklı garson bana bakıp yeşil elma votka yapalım size diyor, hayır demeye halim yok. Başka bir şey tavsiye etse ona da tamam derim o kadar…
Yemek için ne söyleyelim diyoruz Osman anlatmaya başlıyor sürprizi. Neden kendi restoranı dururken buraya yemeğe geldik? Öncelikle yemekleri anlatıyor, güveçte çok güzel lazanya yapılıyor diyor, tamam söylüyoruz. Tiramisu çok güzel ve hafif diyor, onu yemek sonrasına bırakıyoruz. İtalyan mutfağı olduğu için başlangıçlar tam benlik. Ortaya söyleyeceğimiz bol mozarellalı bir incecik bir pizzayı da paylaşırız diyoruz. Yeşil elmalı votkam yemeğim gelmeden bitmiş oluyor. Başlangıçlar gelene kadar da Osman sürprizi detaylandırmış oluyor. Boşuna mı Flavio’nun ismi olmuş Flavio By Lokal! Eski dostum Asmalımescit’i ele mi geçiriyor ne? Kutlama cümleleriyle birlikte lazanya ve pizza da geliyor. Pizzanın malzemesi fazla mı gelmiş diyorum. Hepsi İtalya’dan gelen fırın gibi özel gramajlı ölçülerdeymiş. Fazla değil orjinali böyle diyor. Güveçte lazanya benim damak tadıma göre ağır olur diye düşünüyorum ama lezzeti öyle değil. Yine de az yiyorum dokunmasın bana diye. Lezzetlere bayıldık. Yemeğimiz bittikten sonra da tiramisu ve espresso ile bu faslı sonlandırıyoruz. Keyifle yedik, bugün de doyduk, mutluyuz, sevinçliyiz.
Flavio By Lokal kapalı alanı ile çok büyük değil küçük ancak sokak içinde de masaları mevcut. Hatta dışarısı soğuk olmasına rağmen pek çok insan dışarıdaki masalarda oturuyor. Baharda cıvıl cıvıl olacaktır burası. Hafta sonları da DJ performansı varmış. Güzel gruplar için güzel partiler demek bu.
Bu yazımız da Asmalımescit’te geçecek gibi görünüyor…Flavio By Lokal’de…
ilk fırsatta gideceğim… öyle güzel anlatıyorsun ki yarısı kadar keyifli olsa bile yeter…
İyiki İstanbul'da yaşamıyorum yoksa ne olurdu halim bilemiyorum….bu lezzetlerle, daha doğrusu bu lezzetli anlatımla…..
ne güzel anlatmışsın iremcim 🙂 bu yazının üstüne anılarım depreşti önümüzdeki hafta muhakkak yine ordayım 🙂