Evet harika bir fikir!
Hani böyle ismini çok duyarsınız ancak bir türlü gitme fırsatınız olmaz ya. İşte ondan benim Limon’u bu kadar geç ziyaret edişim. Sabah erkenden kalkıp, Maide’nin hadi Limon’a gidelim demesi ile Çiğdem’i de kapıp, Yalıkavak’tan hareket ediyoruz. 15 dakika sonra Limon’dayız. Ege’deyiz, Limon bunu belirgin şekilde hatırlatıyor bunu bize. Şansımıza en keyifli masalardan biri boş. Biraz daha geç kalksak yer bulamayacağız. Çünkü girer girmez rezervasyonunuz var mı diye soruyor Limon’un güzel insanları.
Her detayı fotoğraflamak istiyorum. Masalar boş olsa yüzlerde fotoğraf olur ancak kimseyi de rahatsız etmemek adına sadece kendi masamız etrafını ve masamızın detaylarını çekiyorum. Mönü, masa, sandalye, aklınıza gelebilecek tüm dekorasyona ait detaylar ilgi çekici. Eskitme anneannemizden kalma tabak çanak, reçellikler hepsi birbirinden güzel. Özlediğimiz ve sevdiğimiz de o ya. Modern dünyanın soğukluğu ve ürkütücülüğünden uzak. Anneanne evinin, küçük çocuğa verdiği huzur ve mutluluğu hatırlatıyor.
Bir Limon kahvaltı, bir menemen, bir porsiyon da kızartılmış hamur (ismi padullaydı sanırım, Sevgili Limon yanlışsam düzelt beni) sipariş ediyoruz. 3 kişiyiz ne gelecek bilmiyoruz. Doymazsak ekleme yaparız diyoruz. Nitekim hızlı gelen servisimiz ile koca Limon kahvaltısı önce gözümüzü sonra da midemizi doyuruyor. Hatta arada gelen kızarmış ev ekmeğini bile çok çok yiyemiyorum. Aklım kalmadı değil.
Adam akıllı doyduk. Türk kahvemizi içip bir de Limon’a akşam gelelim diyerek ayrılıyoruz. Çarşamba akşamları canlı jazz müzik de varmış. Hatta Jehan Babur. Belli mi olur bu akşam bile gidebiliriz hem güzel bir margarita hem de jazz…
Tam çıkışta aynı zamanda giriş oluyor, minik bir dükkan var. Hediyelik satın almadan gidilir mi buradan? Çok özel buzdolabı mıknatısları, orjinal minik ev dekorasyon ürünleri mevcut. Yine bir iki parça bir şey alıp hatırlama oranımızı artırarak Limon’dan ayrılıyoruz…
Pek güzel anlatmışsın ama gitmiş kadar olmak yetmedi, ilk fırsatta Bodrum’a gittiğimde mutlaka bir kahvaltıya uğrayacağım.
Biz o hamurlara “hamur kızartması” ya da “lokma” diyoruz, eşimin tarafı “pişi” diyor. Herkes bir isim takmış:)
Bizim orada yani Trakya’da da kulik derler aslında o hamur kızartmasına. Ben de çok uzun yıllardır yememiştim. Tadı iyice damağımda kaldı. Limon’a kahvaltıdan ayrı olarak bir de akşam üzeri gittim. Nefis manzara eşliğinde bir kadeh şampanya öyle güzel oldu ki. Yeni bir tavsiyedir bu da:)