Soğuk bir kış günü. Hem de ne kış! Kat kat giyinip sokaklardayım. Uzun zaman olmuş böyle kendimi özgür hissetmeyeli. Ayağımda botlar, sırt çantam, berem, eldivenim, cebimde İstanbul kart’ım. Gez babam gez, hava soğuk olsa da gez.
İstikamet belli, uzun zamandır hayalini kuruyorum. Özledim. Beyoğlu’ndan önce Tünel’den Karaköy’e, Karaköy’den de şıp diye Bayazıd. Üniversite yıllarımda aklım. O anılara gidip geliyorum her 5 dakikada bir. Her yerde benzer şeyler aklıma geliyor. Millet kahvehanede okey oynarken ben Kapalıçarşı, Sultanahmet meydanı, müzelerde dolandım. Yalnız olmak da çok keyif veriyordu. Şimdi olduğu gibi.
Bugün yalnız değilim yanımda Özü de var. Kapalıçarşının mistik sokaklarında kaybedeceğiz kendimizi. Esnaf kapı önünde, 6 dil biliyor ama benim Türk olduğumu tutturamıyor. Çok eğlenceli.
Hemen hemen bütün sokaklarına girip çıktıktan sonra Fes kafe’de kahve molası veriyoruz. Bir kaç yıl önce tek başıma gelip içtiğim kahvenin tadını bu sefer bulamıyorum. Kapalıçarşı’yı sosyete keşfettiğinden beri doğallığını kaybetmiş Fes Kafe. Ne içtiğim kahve ne de Özlem’in çayı keyifliydi.
Eski dükkanlarla birlikte ismi İngilizceleştirilmiş yeni, tarz dükkanlar da yer almış çarşıda. Dhoku gibi. Hayal ettim dükkan sahibi olsam diye, sonra hayalime para yetiştiremedim. Kapattım konuyu. Ben yılda bir kere gezip tadını bu şekilde almalıyım Kapalıçarşı’nın.
Küpe beğendim ancak eskiden uygun fiyatlı aldığım güzelliklere bu sefer ulaşamadım. Ya da ben mi cimrileştim ne?
Çok güzel yazmışsın ya bir İstanbul aşığı olarak bayıldım bu yazıya! 🙂
Çok teşekkür ederim. Beğenmeniz beni öyle mutlu ediyor ki! Anlatamam:)