Profesyonel değilim, hatta başlangıç sayılırım. Bundan önceki kayak maceralarım üzerine de geçmiş 4-5 yıl. Bir daha fırsat bulup gidememişim.
Orçun Méribel‘e gidelim diyor, 4 gün kayalım, dinlenelim, eğlenelim, keşfedelim…
Takvimime bakıyorum. Herhangi bir engel göremiyorum. Hem kendimi ödüllendirmek için de bahaneler arıyorum.
İstanbul’dan yaklaşık 3 saat süren bir yolculuk ile Lyon–Saint Exupéry Havalimanına ulaşıyoruz. Cenevre ya da Torino‘ya da uçabilirdik, hemen hemen aynı mesafe, ancak araba kiralayacağımız için aynı ülke içinde kiralama yaptığımızda daha ekonomik olduğundan yine Fransa içinde bir hava alanına inmek mantıklı geliyor. Araç kiralama işlemini internetten yapmadığımız için pişmanız. Zira hava limanında araç kiralama ofisleri dışarıda, servis ile gidiliyor, hepsinin araç parkı ve ofisleri ayrı ayrı alanda. En uygununu bulmak için de hepsini dolaşıyoruz. Tabi bu bize biraz zaman kaybettiriyor ancak başka da bir alternatifimiz yok. Trenle de Méribel‘e en yakın Albertville kasabasına kadar gidilebiliyor, oradan yine başka bir araç bulmak gerekeceğinden biz 180 km’lik yolu özgürce kendi aracımızla gitmeyi tercih ediyoruz. En uygun fiyatı da Enterprise‘da buluyoruz. Hemen otobana çıkıp günün kararmasına imkan vermeden yola koyuluyoruz. Oysa ben daha vakitli hareket edebilseydik Lyon içinde de birkaç saat geçirmeyi arzulamıştım. Başka bir zamana kısmetmiş diyerek, Fransız radyosu açık vaziyette hedefimize doğru ilerliyoruz.
Orçun da ben de hemen dağ köylerinden geçeceğimizi, enfes manzaralar içinde şaşkına döneceğimizi hayal etmişiz. Ancak Chambéry‘i geçtikten sonra bu manzaralar başlıyor. Akşam üzeri saatlerinde ise tırmanışa geçiyoruz. Tabelalar sayesinde Courchevel sola Méribel sağa diyor ve biz Méribel’e sapıyoruz. Méribel’in ilerisi ise Val Thorens, yine başka bir ünlü kayak merkezi.
Albertville’den itibaren geldiğimiz bölgenin ismi Savoie, eti, sütü, peyniri, çikolatası ile meşhur. Kış mevsimindeyiz ancak henüz çok yoğun bir kar yok, ben bu bölgeyi Milka reklamlarındaki gibi baharda hayal ediyorum.
Méribel’e vardığımızda otelimizi bulmak için küçük köyde biraz dolaşmamız gerekiyor. İlk andan itibaren benim bayıldığım “sistem” karşılıyor bizi. Köyler arası dolaşan ücretsiz otobüsler, yerin altına hazırlanmış, kapalı otoparkla, sokakta boardları, kayak takımları ile dolaşan insanlar…
Burası 3 Vadi bölgesi, 3 vadi içine dünyanın en önemli kayak merkezleri serpişmiş durumda. Toplam 650 km‘lik kayak pistleri ile vızır vızır işleyen, yine inanılmaz bir sistem. Geçireceğimiz 4 gün içinde sık sık aklıma gelecek bunlar.
Otelimiz Méribel Mottaret bölgesinde Alpen Ruitor, Méribel‘deki evinize hoş geldiniz diyerek karşılıyor bizi ekip. Fransız Alplerine geldiğinizde nerelerde kalınabilir hakkında kısa bir yazı gelecek.
Güzel yemek ve dinlenme ile geçen bir gecenin ardından kayakta ilk günümüz ertesi sabah başlıyor. Ben kayak değil de snowboarda başlayayım diyorum. Kayak hocamız Bernard, Alplerdesin ve sen beni dinle kayakla devam et diyor. Zira bazı restoranlara da kayakla erişilebiliyor o nedenle henüz beceremediğin bir şeyle canın sıkılmasın, sen keyfini çıkar Méribel‘in diyor. Haklı da.
Ve yine müthiş bir sistem ile telekabinler, teleferikler, antrenman pistine çıkaran yürüyen halılar. Oradan orada vış vış kayan küçücük çocuklar.
Telekabinler için günlük ski pass alınıyor ve bu kartın sadece cepte durması yeterli oluyor. Çünkü tüm gişelerde RFID sistemi ile herhangi bir yere okutmadan hoop binebiliyorsunuz. Burası dünyanın en büyük kayak pistlerin bulunduğu alan. Telekabin ile Saulire tepesine çıkıyoruz. 2738 metre yükseklikte büyüleyen bir manzara, güneş tepede, kar ışıldıyor. İleride Mont Blanc, aşağıda Courchevel. Aşağıya kayarak inen yiğitler var ancak zorlu bir pist olduğu için biz manzaraya doyduktan sonra yine teleferik ile aşağıya iniyoruz, zira öğle yemeği vakti geldi bile.
Yemek sonrası basit pisti tercih ediyoruz, riske girmeden yavaş yavaş kayarız, keyfini çıkarırız. Rhodes bunun için ideal, biz yanlış yola sapana kadar. Macera ve bana göre gerginlik dolu, Orçun’a göre çok çok keyifli birkaç saat geçirip kendimizi başka bir köyde buluyoruz. Neyse ki ücretsiz servisler var köyler arası dolaşan. Birine kayak takımlarımızla atlayıp, otelimize ulaşıyoruz. Gün bitti bile! Ben geçirdiğim zamana, gördüğüm manzaralara, yediklerime doyamıyorum. O kadar yorgunuz ki SPA’da geçen zaman ve uyku iyi bir reçete olacak.
İkinci günümüzde kayaktan biraz uzaklaşıp etrafı keşfedelim, hatta pırpırlı uçakla Alpler üzerinde uçalım. Yavaş diyorum Orçun’a. Abartmayalım. Tamam manzara çok güzel, bakmalık değil ömürlük ancak benim her zaman hızlı atan kalbim böyle bir adrenalinle baş edemeyebilir. Méribel turizm ateşesi Elizabeth ve Orçun’un ısrarları ile kendimi 4 kişilik o minicik ve kar pistte, kızak ayaklarla havalanacak olan uçakta buluyorum. Nasıl yaptığımı hala bilemiyorum ancak uçuyorum!
Rüzgarın artması sebebi ile 15 dakika süren uçuşumuza ait video burada. İniş sonrasındaki yüzümdeki ohh ve mutluluk hissi aşikar, öyle değil mi? Evet enfesti, kalp atışlarımı dinlemeseydim daha da muhteşem hissedecektim. Ama yaptım!
Öğle yemeği için yine başka bir telekabine atlayıp Avrupa’nın en meşhur “after ski” yemek ve parti noktası olan Le Folie Douce‘tayız! Mutfak, dekorasyon, ekip, showlar derken dağın tepesinde böyle bir yerdeyiz İrem unutma diye ara ara hatırlatıyorum kendime. Yemek sonrası gerçek bir parti başlıyor dış alanda, herkes kayak kıyafetleri ile dans ediyor, içiyor, eğleniyor. Gitmeden önce videolarını izlemiştim, aynı şeyleri şimdi canlı görüyorum.
Tam da o esnada “hayat sana güzel be İrem” fotoğrafları çekip instagram hesabımda yayınlıyorum.
Hayallerimde hep vardı Alpler, taaa Florian zamanından kalma duygular bende. Çok geçmişe gitmeden yakın zamanda dolaşalım ve Meribel notlarımıza devam edelim.
Folie Douce’da geçen eğlenceli vakitten sonra yine akşam üzerine yaklaşıyoruz. Ben biraz da aşağıda, Méribel merkezde dolaşmak istiyorum. Pek çok mağaza gördüm, şarküteri, kasap da var, hepsine tek tek bakmak istiyorum. Hem ertesi gün yine kayak yapacağız, gidip ekipmanlarımızı şimdiden organize etsek, sabaha sıkıştırmasak daha mantıklı olacak gibi. Akşamı da merkezde geçiririz, hatta birkaç bar gezeriz diyoruz. Vuhuu çılgın bir gece bizi mi bekliyor yoksa?
Méribel‘de gece hayatı
Merkezde Barometer klasik bir İngiliz Pub’ı. Zira Méribel’de yoğunluk Fransız, İngiliz ve zengin Ruslardan oluşuyor. Biz Türkler ise Courchevel’i tercih etmişiz hep, Courchevel’i duymuşuz. Méribel’i Schumacher kayak kazası yapana kadar bilmiyorduk. Şimdi düştüğü yerde bulunan kaya parçalarının fotoğraflarını çekiyor insanlar. İşte efsane isim burada düştü diye. Çok fazla ünlü isim kayağa geliyormuş ancak tabi gündüz kayak kıyafetleri ile insanları tanımak pek kolay değil.
Yine Folie Douce’da gece hayatı kısmında yer alabilir.
Le Poste, Postaneye çok yakın, merkezde yer alan bir gece kulübü, biz bir girip çıkıyoruz, çok kalabalık olmadığı için oradan Barometer’e geçiyoruz. Bize önerilen diğer yerler ise Jack’s Bar, Doron Le Pub. Ancak Barometer bize yeterli geliyor ve zaten oldukça yorgun olduğumuz için gece yarısından hemen sonra otelimize dönüyoruz.
Yeni bir kayak gününde biraz kaydıktan sonra öğle yemeğimiz için yine kayarak Adray Tele Bar‘a giriyoruz. Burası da oldukça eski bir geçmişe sahip, kayakçıların öğle molası verdikleri ve günün menüsünün tavsiye edildiği bir aile işletmesi. 4 günün sonunda o kadar harekete rağmen kilo aldıysam bunda Adray Tele Bar’ın da katkısı büyüktür. Av eti, nefis soslar ve kırmızı Fransız şarabı, milföy… Daha fazla anlatmayacağım.
Yemek sonrası yine kayarak Méribel merkeze geliyoruz. Öğleden sonrayı ettik bile, biraz rahatlamak için Parc Olympic’de masaj randevumuz var. Kayak malzemelerimizden arındıktan sonra üstümüzü değişip dağ manzaralı, içinde yüzme havuzu, fitness salonu, buz pisti, tırmanma duvarı olan komplekse geliyoruz. Sauna, buhar, jakuzi rahatlatıcı her tür faaliyet ile vücudumuzu şımartıyoruz. Dinlenme alanında karlı dağlara bakarak uyuklamak enfes. Günlük giriş 22 Euro. Sürekli orada yaşayanlar ise aylık ya da sezonluk üye olabiliyorlar. Günümüzü yine bitirdik, hatta tatilimiz de bitmek üzere.
Şu günlerde herkes kayakta, kimi Palandöken, kimi Uludağ, hele Edirne’nin hepsi Pamporovo, Bansko’da. Bütçeyi biraz daha artırıp dünyanın en büyük ve en iyi pistlerinin yer aldığı ve hizmet anlamında da müthiş insanların olduğu Méribel tercih olabilir.
18-22 Mart 2015 tarihlerinde Dünya Kayak Şampiyonası için Méribel hazırlanıyor, ben de TV’den kaçırmadan izleyeceğim.
[youtube]https://www.youtube.com/watch?v=FEkJxR2RlH0[/youtube]
Baharda çim kayağı, 9 delikli sahada golf turizmi ile hayatlarına devam ediyorlar.
Dört günlük bu tatilimi düşündükçe kendime inancım daha da artıyor, zira insan hayal ettikçe gerçekleştirmesi daha da yakınlaşıyor…
İrem ya, sen hep gezmeli ve hep yazmalısın 🙂
Çok mutlu oldum bu yorumu okuyunca:)