Soru şu: Amasya da nereden çıktı? Parma’dan sonra Amasya mı? İkinci soru.
Cevaplarım da bunlar: Amasya benden çıkmadı ablamdan çıktı. Duruşması var Amasya’da ve 1,5 ay önce uçak biletini alırken beni de yanında götürmeye karar vermiş. Hem bilmediği bir şehirde yalnız olmamak hem de Kuyruksuz’u Anadolu’ya doğru uçurmak istemesi ile uçakta yukarıdan güzelim İstanbul’a bakıyorum akşam üstü saatinde. THY ile günde 1 uçuş var Amasya’ya.
Merzifon askeri havaalanı hem Amasya’ya hem de civar kentler olan Çorum ve Tokat’a gitmek isteyenler için sivil havacılığa da açılmış. Benim gibi gezmeye tapan, tüm enerjisini gezilerden alan bir insan için uçak korkusu ise traji komik oluyor ama elimde değil korkuyorum. Merzifon havaalanına uçak yaklaşınca alçalmaya başladı ve ben aşağıda gördüğüm tepelere, tarlalara, ışığa, minik köylere aşık oldum. Güneş gözlüğümü çıkardım bir an çünkü acaba onun camı yüzünden mi bu kadar muhteşem görünüyor dedim. Ancak çıplak gözle gördüğüm de farksızdı. Coğrafya, yeşilin tonu, kıraç olmaması, büyüledi beni. Herhalde alana yakın tüm köyler uçağı gördüklerinde saatin kaç olduğunu anlıyorlardır. İnene kadar herhalde 3-4 tur attı uçağımız. O turları atarken de sarstıkça sarstı. Normal zamanda doğru düzgün dua etmeyen ben yüzlerce Kullu vallah ve Elham okudum. Hep böyleyim ama uçak kalkarken ve inerken dualar içindeyim. Yukarıdayken ve sabit hızda giderken sorun yok. Ama iniş ve kalkışlarda yakınımda olanlar halime gülüyorlar. Benim gibi cengaver görünen biri hem de. Korkudan az kalsın altına edecek durumda bir İrem görüyorlar. O tekerlek yere değdiği an ohh diyorum içimden.
Bavulumuzu almak üzere alan içinde minik terminale doğru ilerlerken yeni yağmış olan yağmurun ardından uzakta görünen gökkuşağı etkiliyor yine beni. Oldum olası gökkuşağının bana şans getirdiğine inanırım. En son Edirne Tıp’ta babamın yattığı odadayken görmüştük. Ne güzeldi, hastane odasında pozitif enerjisini hissettirmişti…
Bavulumuzu alıp Havaş’a binip Amasya’ya doğru gidiyoruz. Geçtiğimiz yollar bildiğiniz köy yolları, aradan inek sürüsü çıkabiliyor, cam açıldığında yoğun tezek kokusu ki çok severim minibüsün içine giriyor. Merzifon havaalaanı Amasya arası sanırım ayrım saat, hiç anlamadım zaman nasıl geçti. Çünkü etrafı inceleyeceğim derken anlamadan Amasya’ya gelmiş oluyoruz. Yol boyunca meyve ağaçları, dallarda kiraz… Hava yazın nasıl olur acaba burada derken evlerin çoğunda güneş enerjisi görüyorum. Sanırım sıcağı fena yakıyordur Amasya’nın…
Şehzadeler şehrinde bavulumuz ile Yeşilırmak kenarında rezervasyon yaptırdığım Grand Pahsa Oteli arıyoruz. Bulmamız 3 dakika sürüyor. Yeşilırmak kenarı minik otellerle dolu. Yalıboyu evlerinin çoğu otele çevrilmiş. E iyi de olmuş, turist olarak o tarihi evlerde geceyi geçirmek hele ki bir de balkonu varsa değmeyin keyfimize. Oteli bulup, odaya bavulu atar atmaz günün batışını geçirmeden sokağa çıkıyoruz. Önce bir şeyler yiyelim diye geleneksel Amasya mutfağından örnekler yapan Amasia isimli restorana gidiyoruz. Siparişimiz önceden belli keşkek ve baklalı yaprak sarma. Keşkek bana göre değil, ağır. Bir de salçalısı gelmiş bize ekstra yoğun ve benim migrenimi tetikleyecek cinsten. Ama baklalı dolma şahane. 15 dakika sürmüyor yemek ve şehirde dolaşma zamanı. Şehzadeler yolunda yürüyüş. Şehir halkı da sokaklarda. Yaz geliyor herkes Yeşilırmak kenarında ya çekirdek çitliyor ya da dondurmalar ellerde akşam yemeği üzeri ailecek yapılan yürüyüşler gerçekleşiyor. İki turdan sonra otele dönüyoruz, bundan sonrası yarına kalacak şekilde ablam yatağa bense balkonda İtalya’dan dönerken aldığım Henkell köpüklü şarabımla odanın balkonunda keyif yapıyorum. Bir de misafirim gelecek onu beklemem lazım uykuya dalmadan. Samsun’dan gelecek olan Sevil gecenin sonuna doğru otele ulaşıyor, biraz lafladıktan sonra tüm enerjimizi yarın kullanmak üzere uykuya geçiyoruz.
Sabah erkenden kalkıp, kahvaltı sonrasında önce Amasya kalesine çıkıyoruz. Ne bir bekçi var ne de bizden başka insan. Biri gelse bıçağını çıkarsa hart hart dalsa, bittik orada. O güzelim manzaraya bakan o güzelim kale ıssız mı ıssız. Restore edilmiş ancak sanki dün yapılmış gibi hali. Deli oluyorum böyle restorasyonlara. Yeni taş konur mu öyle bir yere. Yüzyıllardır duruyor orada, eskitme taş koy ki orijinal gibi dursun. Bizimkiler parlak parlak olsun diye ekstra çaba sarf ediyorlar Topkapı surlarında olduğu gibi. Ürke ürke hızla gezdik kaleyi, hemen şipşak fotoğraflar ile aşağıda bizi bekleyen taksimize ulaştık. Gündüz gözü ile yine Şehzadeler yolu, tarihi Hazeranlar Konağı, mini alışveriş, saat kulesi ve son olarak da ablamın duruşması öncesi Ali Kaya restoran. Kale ve Ali Kaya restoran iki ayrı tepede birbirine bakar konumda. Arada da akan nehir ve nehrin her iki yanına yayılmış bir şehir. Manzara muhteşem, coğrafya muhteşem, yediğimiz Tokat kebabı muhteşem. Amasya az kişinin bildiği ancak kesinlikle görülmesi gereken şehirlerimizden biri. Hep diyorum ya al biletini git bilmediğin bir şehre, gez, gir sokaklarına. Keşfet kendince… Heyecanlan sık sık.
Duruşma biter ve şehirden ayrılma vakti gelir. Kısa gezi 24 saati doldurmadan biter. Havaalanı yolu yine incecik, ara ara mıcır yol.Veee geri dönüş.
Bu kısa seyahatten çıkarılan dersler.
1. Hafta içi izin almaman gerektiğini öğren artık. Susmayan telefonlar ve sonu gelmeyen emaillerle gezdiğin yeri tam anlayamazsın.
2. Bir dahaki şehir gezini planlamak için güzel bir Türkiye haritası al artık evine.
Eline sağlık güzel anlatmışsın memeleketimi.
Ama keşke müzeleri de gezseydin. Özellikle mumyaların olduğu yeri.
Yazmamış da olabilirsin tabi 🙂
Bir dahaki sefer olur mu bilemiyorum tabi ama o zaman söz müzeleri de gezeceğim.
Memleketimmm. 🙂 Bir ya da iki defa gitmişimdir. Onlarda da gezmedim. Ambulans ile gittiklerimi saymıyorum tabi. 😐
Samsun’a da gelecektin bir ara özellikle aynebilim ‘ i görmek için ama aynebilim ‘ de uçtu gitti buralardan, o da artık oldu bir “istanbollü”.
Sen yine de gel ama… 🙂