10 yıldır gidiyorum. Sanırım sadece 1 yıl fire verdim. Çeşme insanı olamadım, Bodrum tatilcisi olarak kaldım. Her gittiğimde de düşünüyorum, burada yaşayabilir miyim diye? Yaşarım sanırım. Çünkü Bodrum büyük şehir tadında. Yok yok, her şey var! Hatta artık bolca trafik de var, hafif bir keşmekeş. Sakin bir Ege kasabasından çok uzak artık.
Her yıl Yalıkavak’ta kalırken bu sene bir değişiklik yaparak çok eski arkadaşım Osman’ın işlettiği Göltürkbükü’ndeki Daphnis Hotel’e yerleşiyoruz. Deniz dibimizde, hemen bir gir çık, üstüne bir damla sakızlı frozen ile ferahla. Akşama kadar keyifle dinleniriz biz burada.
Akşam için ise planımız Bodrum merkeze gidip yemek yemek ve biraz dolaşmak. İçki içeriz hesabı ile arabayı almıyoruz. Sabah 3’e kadar Bodrum merkezden Göltürkbükü’ne dolmuşlar var ve kişi başı 5 TL’ye yaklaşık 20 dakika süren bir yolculukla gelinebiliyor.
Bodrum’da yemek için ilk durak Balık Pazarı’ndaki Nazlı Meyhane. İlk defa gidiyorum. Mezeler enfes, kalamarı tavada sevmiyorum, yağlı geliyor tadı bana. Izgara yok mu diyorum, kalamarım yok ama balıkçıdan alırsanız ben ızgaraya atarım, hiç sorun değil diyor. Sevgilim atik bir hareketle yarım kilo, taze mi taze kalamarları alıp geliyor. Değmeyin keyfimize. Hep Yunan’ı över dururum, tüm sözlerimi geri alıyorum. Bizde de deniz mahsulünü iyi pişirenler var, tazeliğin de önemi büyük elbette. Üzerine balzamik sirkeli, zeytinyağlı bir sos yapıyoruz. Her gün gidip yiyebileceğim şekilde damak hafızama yerleşiyor Nazlı Meyhane. Hesap mı? 3 kişi, bol meze, bol salata, balık, 1 büyük, 200 TL. Balıkçıdan alınan yarım kilo kalamar da 20 TL.
Yemek sonrası yürüyüş, sırasıyla; Marina Yacht Club, Mandalin, Kule, Körfez. Favorim Mandalin, canlı müzik ergen tabiri ile yı-kı-lı-yor! Ancak benim pil bitmek üzere, adımlarım tükeniyor ve bir an önce otele gidip derin uykuma geçiş yapmak istiyorum. Ekibe isterseniz siz kalın ben gideyim bile diyorum. Gecenin ikisinde minibüs camına dayanarak uyuklayan bir kafa olarak ilk günü bitiriyorum.
İkinci günümüzün akşamında mavi dolunay sevdasına manzaralı bir yerde yemeğimizi yiyelim diyerek Yalıkavak Çimentepe’ye rezervasyonumuzu yaptırıyorum. Çimentepe her zamanki gibi iyi hizmet, güzel deniz ürünleri ve gün batımı manzarası ile öne çıkıyor. Ancak kim gördü Mavi Ay’ı bilemiyorum. Zira benim gördüğüm aynı ay’dı. Unutmadan Yalıkavak’ta Palmarina tabi ki on numara.
Cumartesi- Pazar benim en en en sevdiğim plaj olan Xuma Beach‘te Chill – Out Festival’deyiz. Gündüzden geceye, güzele müzik, güzel deniz, güzel insanlar, bolca dost görüyoruz.
Gitmeden önce pasaportlarımızı da atmıştık bavula, belki Yunan’a geçeriz diye. Alternatifler neydi, Kalimnos, Leros hadi olmadı Kos.
Ancak Kalimnos ve Leros’a her gün sefer olmadığı için ve kalış zamanı olarak da 4-5 saat için 47 Euro vermek zor geldiğinden vazgeçiyoruz. Biz sonbaharda başka Yunan adalarına saklıyoruz kendimizi şimdilik.
Şahane geçen Bodrum seyahatim 5. günün sonunda, hava alanında, bavulumu teslim edip güvenlikten geçtikten sonra ani gelişen bir hastalık ile önce ilk yardım odası, doktorun bu halde uçamazsın, hatta daha da kötü olursun uyarısı, kaçan bir uçak ve sonra da iyileşememiş olmanın verdiği rahatsızlık ile hastanede biten, serum yiyen bir İrem. Bodrum tatili 2 gün zorunluluklar sebebi ile uzuyor. Bodrum Acıbadem acil servise selamlarımı iletiyorum. Serumdan sonra beni canlandırdıkları için.
Tatil planları, hayalleri bitmiyor. Geçen sene Ekim’de pek güzeldi, en güzeldi Bodrum. Belli mi olur, tazelenir belki yaşananlar.