Her sene tamam bu sene bir şey yapmayacağım kocaman kız oldum diyorum. Her sene de 1 hafta öncesinden heyecanı başlıyor. Büyüyemeyen çocuk olunca insan sanırım ölene kadar böyle gidecek. Allah içimdeki çocuğu öldürmesin diyorum…
Bu sene farklı bir plan var. Aslında plan yok. Yine her şey spontane gelişiyor. Tülin diyor
-Ben yarın Bursa’dayım işim var.
Ben diyorum
-Acaba gelsem mi?
Tülin diyor,
-Düşünme bile, gel.
– E Özlem?
Onsuz da olmaz ki…
Sabah 07:00’de Yenikapı feribot iskelesinde buluşuyoruz. Hava soğuk, güneşli ancak içimi üşütüyor. Kalın giyindim. Boğazlı kazak, şal, eldiven, kaşe manto. Gün geçtikçe soğuğa karşı dayanıklılığım mı azalıyor ne? Sevmiyorum üşümeyi.
1,5 saat kadar süren bir konforlu feribot yolculuğu ile Mudanya’dayız. Telefonumu açar açmaz sms’leri facebook kutlamaları, what app yazışmaları yoğun bir şekilde devam ediyor. Neden mi? Bugün benim doğum günüm.
Tülin bizi bekliyor. Hem de bir sürpriz ile. Araba bozulmuş, soğuk bir köftecide 3 saat kadar çekicinin gelmesini bekliyoruz. Çekicinin gelmesi ile arabasız kaldığımız yüzümüze soğuk kış güneşi ile birlikte çarpıyor. Napalım, nereye gidelim, nasıl gidelim? Minibüs? Taksi? Allah ne verdiyse.
Önce güzel bir kahvaltı ardından deniz manzarasına karşı Türk kahvesi. Garsona soruyoruz ne yapalım önümüzdeki saatlerde? Buraya kadar gelmişken Tirilye’ye gidin diyor. Hemen atlıyoruz taksiye 15 dakika sonra Tirilye’deyiz. Minicik bir balıkçı kasabası Tirilye. Tarihi, hoş bir dokusu var. Kış mevsimi ve hafta içi, sokaklar sakin. Hatta kimse yok sokaklarda. Kafamıza göre dar sokaklar arasında kayboluyoruz. Sevmiyorum soğuğu. Bir an önce bir yere girip ısınıp, bir şeyler yemeliyiz. Sahil balıkçılarla dolu. Ancak hepsinin içi boş. Birkaç balıkçı teknesi akşam üzeri avlanmaya çıkmak üzere son hazırlıklarını yapıyor. Aslında çok hüzünlü. Daha keyifli, neşeli olurum derken içim hüzün dolu. Diyorum ya sevmiyorum ben bu kışı. İnsan doğum günü tarihini de değiştiremiyor ki, her sene kış ayına denk geliyor mecburen. Allahtan bu sene yağmur yok. Güneşli, kuru bir soğuk var.
Balıkçıda karnımızı güzelce doyurup gündüz vakti de kafamızı şarapla mayhoş ettikten sonra İstanbul’a dönüş vakti geliyor. Günler kısa, ne kadar çabuk geçtiğini anlamadan feribota yetişiyoruz. Şarabın tadı damağımdan çok ruhumda. İstanbul’a varana kadar huzur içinde uyumamı sağlıyor.
Evet İrem bir doğum günün daha bitti. Seneye seni nerelerde göreceğiz kimbilir? …