Bundan birkaç yıl önce Cafetur için ile minik bir anlaşmam vardı ve bana Avrupa turlarından birinde güzel bir indirim sunmuşlardı. Fakat benim araya giren antin kuntin seyahatlerim sebebi ile bir türlü değerlendirememiştim. Kullanım zamanı da dolmak üzereyken alelacele bir tur satın aldım, indirimimi de kullanarak. Tek başıma bir Endülüs gezisi!
Pek turla gezmekten hoşlanmayan başına buyruk kişiliğim bir seferlik idare ederdi sanırım. Aslında önce anneme teklif ettim, aman beni yazları gezdir ben kış gezilerini sevmiyorum dedi. Hoş İspanya’nın güneyi Kasım ayında 18-20 derecelerde oluyor ama geceleri kesen bir soğuğu da var doğru.
Planlanan tarihten seyahata yakın zamana kadar yalnızken Tülin’e böyle böyle gidiyorum dediğimde “e ben gelirim ki!” deyip ertesi gün turu o da satın aldı. Şipşak iş! Böyle hızlı karar veren arkadaşlarıma bayılıyorum. Vakit kaybı yok, heyecan çok! Kulağımda Doves’ten Andalucia çalıp duruyor günlerdir.
Program şöyle, İstanbul’dan Malaga’ya uçacağız. Tur rehberi ile orada buluşup, direkt Granada’ya geçeceğiz. OK şu ana kadar bize uygun görünüyor. Granada, Sevilla, Cordoba, Malaga olarak tur 4 gecede bitecek.
Uçaktan indiğimiz an tur bize göre değil hissimiz anında su yüzüne çıkıyor. Rehber önce birkaç kişiyi sinirle haşlıyor. Toplanın, kaybolmayınlar, soy adınızı da mı bilmiyorsunuz hey allahımlar! Yapacak bir şey yok Granada’ya kadar sabır, duymayız hiçbirini. Tülin ile 13 yıldır arkadaşız, anlatacak şey hep var. İkimiz de hayatımızın enteresan dönemlerinden geçtik. Malzeme bol.
Granada’da diğer adı ile Gırnata’da tur otobüsünden indiğimiz an gruptan ayrılıyoruz. Ertesi sabah El Hamra Sarayı gezisinde mecburen görüşeceğiz, zira ekstra turlardan bir tek onu satın aldık. 65 Euro bayıldık, çünkü bilet bulmak çok zor, rehberle gezmek mecbur falan hepsi fasa fisoymuş. Neyse geçti. 2 saat bile sürmeyen tur için o kadar para açıkçası ziyanlık. Bahçeleri, havuzları, duvarlarındaki ince el işlemeleri ile farklı bir saray olmakla birlikte ama ooof çok etkilendim diyemeyeceğim. Neden ben böyle oldum bilemiyorum. Çok huysuz biri değilim aslında ama ben şehirleri yaşamaktan yanayım.
Negatifliği atıp, Granada’da ilk akşamdan itibaren keyifli kısımlara geçeyim. Tülin de ben de kendi keşiflerimize aşığız. Egoist bir yaklaşım olabilir ancak bu bizi daha çok memnun ediyor. Onun yemek, şarap bilgisi, benim iç güdülerim ile tüm gezi boyunca enfes restoranlarda, özellikle yerli halkın gittiği yerlerde bayıla bayıla yemekler yiyip, şarabımızı içiyoruz.
Akşam üzeri, Granada’nın en eski restoranlarından biri olan Los Manueles‘de aperatiflerimiz ve cava’larımız eşliğinde keyfimizi iyice yerine getiriyoruz.
Otel şehrin göbeğinde, diğer şehirlerde aynı şey olmayacak onu biliyoruz. O nedenle benim kafamda ilk andan itibaren yer alan araba kiralayıp turdan ayrılma fikri bugünlük ertelenmiş oluyor.
Akşam da yine turda satın alınan meşhur çingene mahallesi Sagramonte‘yi biz kendimiz geziyoruz. Taksi ile gidip gelmek iki kişinin ödeyeceği ekstra turdan çok daha komik bir rakama geliyor. Benden sonra Granada’ya gidecekler için ise bu katlı mahalleyi gündüz görmeleri. Açıkçası gece flamenko etkinliği dışında çok bir şey görünmüyor. Ancak gündüz o beyaz evler, taraçalarda, çiçekler, daracık sokaklar eminim müthiştir.
Granada bir öğrenci şehri olduğu için capcanlı, eğlenceli. Ara sokaklarında sokak dansçıları, müzisyenleri ile neşeli de. Tapas lezzetlerine biraz baharat eklenmiş gibi. Arap etkisi Endülüs’ün tamamına etkin. Aslında mistik bir atmosfer sunuyor. Klasik Avrupa’dan ayrılmış ayrı bir bölüm gibi.
Ertesi sabah kahvaltı sonrası otobüsle Sevilla’ya geçiyoruz. Ben internetten arabamızı kiralıyorum bile. Artık özgürüz! Pakette yer almayan kasabaları biz kendi listemize ekliyoruz böylece. Hem spontan gireceklerimiz de var! Cadiz, Marbella, Tarifa…
Ne güzel anlatmışsın ? Detayları not almaya başladım 🙂