Neredeyse 2 hafta geçti ben Gaziantep- Adana kısa kaçamağımdan döneli. Ancak bugün notlarımı bloguma aktara
biliyorum. Kendime kızıyorum böyle başka işlere öncelik verip yazımı yazmayınca. Ödevini yapamadan okula gitmiş öğrenci gibi vicdanım rahatsız oluyor. Neyse ki şimdi hızlıca, hiçbir şeyi atlamadan oturdum yazmaya.
Dalaman civarındaki 3 günlük Güney Ege gezimizden döner dönmez birkaç saat evde uyuyup sabah erken saatte Gaziantep’e doğru yol alıyoruz. Bu sefer uçak bileti ablamın hediyesi. Dalaman’a sallantılı iniş sonrasında huzursuzum yine ancak bu sefer hava pırıl pırıl, bir gram rüzgar yok. Uçak sallanmadan kalkıyor ve Gaziantep havaalanına iniyor. Ne işim mi var benim orada? Ablamın bir işi var ve ben de bir daha ne zaman görebilirim ki düşüncesi ile onun kuyruğu olmuş durumdayım. Amacım aslında Antep yemeklerine saldırmak.
Önce ablamın işlerini hallediyoruz. Ben onu bir parkta beklerken Antep’li bir teyze ile sohbete dalıp, onun hayat hikayesi içinde kaybolup gidiyorum. Bazısına hayat gerçekten gülmüyor baştan itibaren. Bu cahil diye baktığım kadının söylediği her kulağımda, hayat dersi verir gibi. Evli misin diye soruyor, yok diyorum hiç evlenmedim. Hayret çirkin de değilsin neden almadı kimse seni diyor. E kısmetsizim demek ki diyorum. Bir tatlı küfür basıyor. Arada güldürüyor, arada gözlerimi dolduruyor. Hayatta her şeyin bir sebebi var İrem diyorum. Bu kadınla karşılaşıp parkta banka yaptığın sohbeti de ömrün boyunca unutmayacaksın ve kulağında küpe olacak hep söyledikleri…
Tatlı teyzemi bıraktıktan sonra ve sevgili ablam işlerini hallettikten sonra artık şehri gezebiliriz. Günlerden Pazartesi, bir an aklıma da geliyor aslında, müzeler büyük ihtimalle kapalıdır. Aynen düşündüğüm doğrulanıyor Zeugma müzesinin bekçisi ile konuşunca. Ne yapalım? Şansıma mı küseyim, yapabilecek hiçbir şey yok. Yemek içn taksici hemen müzenin arkasında bulunan Halil Ustayı tavsiye ediyor, bekçi de öyle. Zaten yürüme mesafesinde 200 metre var yok. Salaş bir giriş, bu kadar ünlü ise vardır bir hikmeti diyoruz. İçeri girince bakıyoruz ki pırıl pırıl. Duvarda Halil Usta’da yemek yemiş ünlüler.
Önce masaya minik lahmacunlar ve meşhur salatası geliyor. Saat aslına bakarsanız daha 11 ama çok erken kalktığımız için gün çoktaaan yarılandı bizim için. Kendime hakim olamadan yemeğe başlıyorum. Oldum olası, kebap, lahmacun türü yemeklere bayılırım. Bir de artık tam yerindeyim. İstanbul’daki ya da Edirne’deki herhangi bir kebapçı değil burası. Sonra ortaya enfes bir karışık et geliyor. Asıl lokum bu işte! Tıka basa doyup komik hesabı ödedikten sonra baklava peşine düşüyoruz. Bindiğimiz taksici önce Halil Ustanın nasıl muhterem bir beyfendi olduğunu anlatıyor. Efsane olmuş Gaziantep’te. Yaptığı hayırlarla ünlü. Çocuk esirgeme kurumundaki çocuklara 100’lerce lahmacun göndermesi. Param yok dediğinde afiyet olsun, helal et diyerek müşterisini göndermesi ile ünlüymüş. Aslında yıllardır İmam Çağdaş’ı duyardım hep giden arkadaşlarımdan. Tüm taksiciler, asıl kebapçı Halil Usta’dır, İmam Çağdaş reklam ürünü diyorlar. Gün uzun oraya da bakmadan dönmek olmayacak ama bunu taksici arkadaşa söylemiyoruz tabi.
Baklava alışverişi için tavsiye ya Güllüoğlu ya da Koçak diyorlar. Biz Koçak’a uğruyoruz. Tüm şehirde sadece 2 mağazası bulunuyor.
Karnımız tok, sırtımız pek. Artız gezmeye başlayabiliriz. Sırasıyla Zincirli Çarşı, Bakırcılar Çarşısı, artık isimlerine bakamadım bir dolu çarşı. Hepsi albenili, hepsi de ucuz ucuz. Biraz baharat, ot, biraz da bakır eşya alışverişi ile meşhur Tahmis Çarşısında menengiç kahvesi içmek için oturuyoruz. Kahve dekorasyonu, tarihi dokusu ile enfes. Menengiç kahvesi ise benim damak tadıma hiç uygun değildi, yeniden bir sade Türk kahvesi ile tadımı buluyorum. Bu kadar dolaştık neredeyse akşam olmak üzere. Yarın ablamın Adana’da işleri var. Kebaba doyacağız desenize! Karayoluyla Adana’ya geçmeden önce İmam Çağdaş’a uğramadan olmaz, hem akşam yemeğimiz diyerek lüks sayılabilecek. Büyük bir restorana giriyoruz. Evet aslına bakarsanız burada da lahmacun, küşleme hepsi 10 numaraydı. Belki de Gaziantep gibi bir şehirde nereye giderseniz gidin memnuniyetsizlik yaşamazsınız. O nedenle ben illa da buraya gidin oraya gitmeyin diyemeyeceğim. Ha şöyle bir fark var, Halil usta’da gelen hesapla İmam Çağdaş’ta gelen hesap farklı. Halil Usta efsane bir kişilik olmakla haklı.
Karanlık şehre çökmek üzere, Doğu’nun Paris’inden ayrılma vakti. Şehri hem tam gezememek hem de vaktin kısıtlı olması sebebi ile ben neresi Paris’e benziyor duygusu ile ayrılıyorum Gaziantep’ten. Şimdi sırada Adana var.