Ne kadar çok zaman olmuş.
Yazmayalı.
Ve ne kadar çok zaman olmuş bir yere heyecan duymayalı. İçimde heyecanlar zaman zaman coşsa da olmamış, seyahat yasakları gelmiş, iş, güç, vakitsizlik… Hepsi kursağımda kalmış. Hevesim kırılmış. Yazarken kendimden geçtiğim, kendimi unuttuğum anları hatırlamaz olmuşum, kontrol bile etmeden ay ben neler yazdım demeden geçen zaman, akan kelimeler…
Geçen gün Yaz’a “Aa biliyor musun benim bir web sitem var” dedim. Bir an aynada kendime bakmış ve gözlerimin aslında yeşil olduğunu fark etmiş gibi bir bir aydınlanma, farkındalık ve hatırlama.
Yaşıyorum ben! Tembelliği, erteleme duygusunu da aşıyorum sanki.
Kafamdaki taslaklarda bir sürü şey var sırasını bekleyen. En tazeden geriye doğru giderim belki. Bana belli olmaz, ters doğan bir insan olarak bazı şeyler böyle, mantık dışı.
Almanya’ya uçak bileti bakıyorum. Aslında her yere bakıyorum ve her an gidebilirim. Almanya’da Münih mi Düsseldorf mu? Gülşen nerelerde? Onu çok özledim, görmek istiyorum. İş hala yoğun, son 1-2 gün belki ve stres katsayısı da yüksek. Bu başlıkların altında binlerce soru ve duyguyla öyle askıda duruyor her şey. Hareket yok.
O gün Fethiye’deyiz. Onur’u ilk kez o kadar yorgun ve bitkin görüyorum ve ilk kez biz gezme sevdalıları, yerinde durmak bilmeyenlere o kendiliğinden diyor beni alıp götürün bir yerlere. Ben nasıl ki uykuya danayanamaz, yastığa 5 cm kala uyuyorsam, seyahate de her an hazırım fikren. Gerisi gelir nasıl olsa.
Teknemizi uğurlarken telefonlardan uçak bileti alınıyor. Otel bakılıyor, her şey bizim gibi hızlı.
Gece yarısı uçağı ile Dalaman – İstanbul, İstanbul havaalanında 4,5 saat bekleme ile Münih uçağında biraz kestirebiliyoruz enerji toplamak için.
Plan şu, öğleden sonraya kadar gezip, 2 saat otelde uyku, sonra yine ye, iç, gez. Müzeydi, oydu buydu yok. Sadece canımız ne isterse o. Telaşsız, yetişme stresi olmadan, telefon çalmadan.
Ne kadar özlemişim anlatamam. Öyle böyle değil. Birincisi Almanya’yı, ikincisi seyahatte olmayı, üçüncüsü Münih’i toplamı Almanya’da olmayı, Avrupa’yı, düzeni, medeniyeti.
Otel Sendlinger Tor’a çok yakın, Viktualinmarkt’a da, meydana da her yere yürüyebiliriz, üşenmez isek. Ayrıca fiyat/konfor/tarz bakımından da on numara diyebilirim otelimiz için. İsmi Cocoon. Münih’te 3 noktada var ama sanırım bizim tercihimiz en doğrusu oldu. Bahnhof tarafı Aksaray’a benzer…
Fırladık sokaklara hemen. Güneş güzel, pişirmiyor, ısırmıyor. Tadında gezin işte diyor. “Well Deserved” neticede. İlk durak Nordsee. Ama bar tarafı, tezgahtan birkaç balık seçip, hemen buz gibi bir beyaza düşüyoruz. Şampanya da olabilirdi ancak şu ana kadar her şey istediğimiz gibi. Yok ekstra bir talebim. Yaz sıcağında Göcek’te oradan oraya yürümeye üşenen ayaklar 20 bin adımları geçip rekorlar kırıyor. Uber var, metro var, tramvay var, her şey var ancak bu mutlu vücut yürümek istiyor.
Senem yok mu diyenler için tabi ki burada, onsuz şarap seçimi, yemek tercihi yapamazdım. Öpücükler ona. Ve küçük, tatlı alışveriş çılgınlıkları.
Yemek sonrası Marianplatz’da havayı kokladıktan sonra akşama enerji toplamak için otele geri dönüyoruz.
2 saat deliksiz uyumuşum. Uyandığımda bir an neredeyim ben diye düşünmedim değil. Hızlıca hazırlanıp otelimizin tavsiyesi olan yakınlardaki Arjantin Steak House’a gidiyoruz. Tek kelime ile enfes seçim. Bavyera mutfağını bolca deneyeceğiz derken biz 3 gün içinde 1 kez yiyoruz, gerisi; İtalyan, Arjantin, deniz mahsülü vs.
Neydi baş kural, sadece canımız ne istiyorsa onu yapacaktık.
English Garden’da sörf yapanlara tabi ki bakmadık, ya da Olimpiyat kompleksini gezmedik, BMW binasına gidip fotoğraf da çekmedik, Deucthe Museum’a bile gidersek terasındaki bara ancak gideriz dedik. Hatta Hofbräuhaus’a bile girip çıktık 30 sn’de. Gördük mü gördük. Yeter. Gençler içip kudursun orada. Biz Ornella’da gustomuzu geliştirdik. Çünkü neden biz orta yaşız. Çünkü neden biz yorgunuz ve rafine lezzetler peşindeyiz. Ukelalık değil bak, tamamen o anki ihtiyaç.
Sabah zaten Salzburg’a gideceğiz trenle, bohem ve elit olduğumuz için. Gülme efekti burada devreye girsin lütfen. Bavyera bileti alıp, 1 kişi 26 EU, yanındakiler 8’er EU’dan 3 kişi trende yerimizi alıyoruz. 2 saat kadar sürecek, Alplerin eteğinden köyleri, inekleri, gölleri izleyerek Windows’un wallpaper’larını kıskandıracak görüntülere canlı şahit oluyoruz. Sonrası da tahmin edersiniz, schniztel, Salzburger Sacher falan.
Arada vallahi Uber kullandık, trene dönüşte, trenden otele geçişte çünkü birkaç poşet de vardı hem onları taşı hem yürü büyük iş.
Akşam otele sevgilimiz Münih’e dönüp yine güzel bir restoranda çakırkeyif ve damak çatlatma operasyonu.
Seyahat arkadaşlarım müthiş, hiç sızlanma, offlama, onu istemem bunu istemem yok. İnanılmaz uyumlu, keyifli ve eğlenceliler. Her yere giderim onlarla. Love elbette.
Galiba 3 gün bitmek üzere, son gün yine tamamen rahat, biraz antin kuntin alışveriş, sonra Gülşenimle buluşma. Bu sefer lokal restoranda Alman lezzetleri.
Yetmedi bana. O nedenle dönüşe geçerken birkaç uçak bileti, biraz adrenalin hepsi hayata dair motivasyon.
Ne yapıyoruz şimdi? Bloga geri gelişimi kutlamak için kendime bir kadeh beyaz şarap ikram ediyorum. O zaman Prost!
Harika bir yazı, değerli bilgilerinizi paylaştığınız için teşekkür ederim
Severek okudum yazınızı çok açıklayıcı bir makale olmuş teşekkür ederim