Bundan tam 18 yıl önce hayalimdi. Florian Keisinger sebebi ile. Kendisi Münih’in bir kasabasından olup, benim de en büyük aşkımdı. Büyük hikaye var bu ismin içinde. Belki bir gün üşenmem ve yazarım. Güzel ama acıklı bir aşk hikayesi. Şimdi o bir yerde ben bir yerde farklı yaşamlarda…
Bu yazı onun için olsun o zaman…
Aylar öncesinden alınan bir uçak bileti yine, yine Allah’ım inşallah bir aksilik çıkmaz da gidebilirim duası, hızlıca bulunan bir otel, her türlü detay yine hızlıca çalışılıp hazırlandı ve uçuş günü geldi çattı. Bende aksilik yok ancak ablamın işlerindeki yoğunluk sebebi ile seyahatimizin Münih kısmına yetişemeyecek, son 2 gün Viyana’da bizimle olabilecek. Yapacak bir şey yok.
Münih’e iner inmez hafif yağışa aldırmadan hemen tren biletimizi alıp şehir merkezine, otelimize ulaşıyoruz. Almanya’da şöyle bir güzellik var, eğer grup ya da aile ile birlikte geziyorsanız 5 kişiye kadar 24 saatlik metro bileti 10.60 Euro. Devlet ben sana bu hizmeti zaten vermek zorundayım senden sadece destek bekliyorum diyor, metro hem çok kullanışlı hem de çok ekonomik. Zaten Münih de Bakırköy kadar bir şehir, dümdüz, metro ağı son derece mantıklı ve dakika sekmeden çalışıyor. Arabaya ihtiyaç yok, şehrin yerlileri bisiklet sahibi herkes bisikletleri ile ulaşımı sağlıyor, hatta metrolara da gerekirse bisikletleri ile biniyorlar. Trafik yoğunluğu gibi bir şeyi Münih’ta asla duyamaz, asla göremezsiniz. Güzel Avrupa şehirlerinin kıskandıran özelliklerinden biri daha. Tabi biz hep İstanbul ile kıyaslıyoruz. İstanbul kocaman bir ülke, keşmekeş, plansızlık ve kural ihlalleri ile iyice içinden çıkılmaz bir halde.
Hemen Münih gezi notlarıma geri dönmek istiyorum. Otelimiz Sendling bölgesinde ve Rathaus’a yani Marienplatz’a 5 durak uzaklıkta. 5 durak da 8 dakika kadar bir zaman sürüyor ya da sürmüyor. Metroların hepsinde iyileştirme çalışmaları var, sanırım yaza kadar iyice pırıl pırıl olacak. Almanya’nın en sevdiğim özelliği çok temiz olması. Gitmeden önce Münih için de Almanya’nın en temiz şehirlerinden biri yorumunu okumuştum, elbette çok temizdi ancak yazıldığı kadar da değildi. Olsun ben her halini seviyorum bu Almanya’nın.
Otelimize yerleştikten sonra merkeze varmadan acaba yakınlarda yemek yiyebileceğimiz güzel bir yer var mıdır diye sorduğumuzda, bizi geleneksel Alman yemekleri yapan Wirsthaus in Sendling’e yönlendirdiler ki kesinlikle harika bir tercih oldu. Hem çok açtık hem de Alman biralarına başlama vaktimiz çoktan gelmişti.
Yemek sonrası hemen merkeze geçip zaman kaybetmeden Münih’i yaşamalıyız. Rathaus, Marienplatz, yeşil kubbeli FraunnKirche, St. Micheal Kirche, St. Peter’s Kirche (bu arada Kirche kilise demek) derken küçük bir alanda pek çok yeri gezmiş bulunuyoruz. Çok meşhur olan Asam Kirche’ye gittiğimizde ise kapının kapalı olduğunu görüp başka sefer diyoruz. Ertesi gün gittiğimizde de açık saati bir türlü denk getiremiyoruz.
Yürümeyi seviyorsanız Sendlinger Tor, İsar Tor arası sokaklara girip çıkabilir, Münihliler nasıl yaşıyo, nasıl sosyalleşiyor görebilirsiniz. Gerçi 20:00’da tüm kafeler, dükkanlar kapanıyor, şehir birden bire sessizliğe bürünüyor. O zaman İstanbul akla geliyor, 7/24 yaşayan bir şehir, enerjisi hiç bitmeyen bir şehir. Ama o zaman da ne kadar fazla çalışıyoruz biz ve kendimize, ailemize, çevremize hiç vakit ayıramadığımızı düşünüyoruz. Sanırım onların yaptığı çok daha doğru. Hafta sonları biraz daha farklı her yer bir nebze daha hareketli. Seyahati hafta sonuna denk getirmek daha mantıklı olabilir. Pazar günleri tüm dükkanlar kapalı bunu unutmadan tabi.
Bolca yürüdükten sonra e artık bir bira evine girmeli ve bir Alman gibi günü bitirmeliyiz. Marienplatz’da bulunan ve şehirde pek çok yerde şubesi olan en meşhurlarından biri Augustiner’e giriyoruz. Herkese benden bira! Kendi imalatları olan Augustiner sipariş ediyoruz. Garsonu anlamak çok güç. Öyle kaba bir İngilizcesi var ki insan şaşırıyor. Sonra aklıma geliyor, burası Almanya’nın güneyi, her ne kadar en zengin bölgelerinden biri olsa da diğer Almanlar Bavyeralılara “kıro”, “dağlı”, “kaba” diyor. Dilleri de o nedenle biraz kaba olabilir. Hoş bu tatil süresince tanıştığım her Bavyeralı son derece sıcak, samimi ve eğlenceliydi, kabalıklarına rastlamadım.
Garsonumuz biralarımızı getiriyor ancak sanki tok satıcılar, insan daha fazla bir ihtimam bekliyor, nafile. Olsun, biz birlikte olmanın ve günün keyfini yaşıyoruz.
Münih’teki ikinci günümüzde şansımıza hava pırıl pırıl, Olimpiyat parkı, Allianz Arena ve English Garden’ı gezmek için ideal.
Olimpiyat parkı kesinlikle görülmesi gereken yerlerden biri. 1972 Münih olimpiyatlarında Mark Spitz yüzme dalında 7 altın madalya ile rekor sahibi olduğu yüzme havuzunu görebilirsiniz. Oldukça büyük bir alan ama içinde bulunan ve kişi başı 3 Euro olan shuttle ile 25 dakikalık, rehberli bir tur gerçekleştirmek en mantıklısı. Sonra da Olimpiyat kulesine çıkıp hava temiz ise Alpleri boydan boya görebilirsiniz. Kuleye çıkış 5,5 Euro ve asansörle 30 saniye kadar sürüyor. Biraz baş dönmesi yapabilir ama buna kesinlikle değer. Kulede bulunan restoranın açık olduğu güne denk gelirseniz bir şeyler de yiyebilirsiniz ancak ucuz olmadığını söylemem gerekir.
Olimpiyat parkından hemen yürüme mesafesinde olan ve girişin ücretsiz olduğu BMW Welt binası da değişik bir tecrübe sunuyor. Yeni model ve eski model BMW’ler, memleketinde, fabrikasının yanında sergileniyor. Biz daha fazla vakit kaybetmemek için BMW binasında hemen bir yorgunluk kahvesi içip metroya atlayıp Allianz Arena’nın yolunu tutuyoruz. Bayern Münih’in stadı da gece ve gündüz ayrı güzel. Uzaktan şişme, elips şeklinde bir balona benzeyen Arena, gece farklı ışıklandırma ile oldukça çekici bir görünüme sahip oluyor. Gündüz de aynı şekilde, içindeki müzesi, hediyelik eşya dükkanı, restoranı ile pek çok sporseverin ilgisini çekiyor. Kısa tur 50 dakika sürüyor ve kişi başı 10 Euro. Gitmişken girilmeli, soyunma odaları, masaj odaları, müze ve çimlerin mekanik güneş ısıtma sistemi ile yetiştirilmesini görmek farklı olabilir. Bundan sonra her Bayern maçında bu stat gezim aklıma gelecek. Dönüşte metro güzergahında olan English Garden’a giriyoruz ancak biraz zamanı geçirdiğimiz için hava hem serinlemeye hem de Orta Avrupa maalesef erken kararıyor burada hava. Avrupa’nın en büyük parkı burası. İçinde göller, dereler, at binme alanları, bisiklet yolları. Kimi koşuyor, kimi bisiklete biniyor, kimi çocuğu ile kimi köpeği ile. Kimi de göl kenarında bir bira evinde demleniyor. Daha uzun vakit geçirmek isterdik ancak şartlar istediğimiz kadar uygun değildi. Yine Marienplatz’a dönme ve yemek yeme vakti.
Üçüncü günde yine şanslıyız. Hava daha da sıcak, daha da aydınlık. İlk durak merkezdeki Schwabing semti, güzel dükkanlar, güzel vitrinler. Almanya’nın güneyinde Alplerin eteğinde olunca bir şehir, dükkanların geneli outdoor malzemeleri, kayak giysileri, kar botları satıyor. Sokak aralarında gezindikten sonra geçmişi birkaç yüzyıla dayanan Viktualienmarkt’a uğruyoruz. Açık pazarda yiyecek içecek konusunda her şey var neredeyse. Çiçekçiler ve yılbaşı süsü satan standları da unutmamak gerek. Meydandaki bira evinde, açık alanda oturmaya yer bulmak imkansız gibi. Minik bir masaya yerleşip kahve ile idare ediyoruz. İstikamet Deutches Museum. Yine yürüme mesafesinde kolayca bulduğumuz bir yer Deutches Museum. Alman bilim, teknik, mekanik, denizcilik, aklınıza gelebilecek pek çok konuda benzersiz müzelerden biri burası. Oldukça büyük olduğunu söylemeliyim, öyle yarım saatte çıkarım diye düşünmeyin. Çocuğum olsa kesinlikle getirip gezdirmek isteyeceğim yerlerden biri ayrıca. Çok ilham verici şeyler var ve hepsinin sunumu da birbirinden güzel. Giriş 8,5 Euro. En üst katındaki terasta ayrıca Münih’e tepeden bakıyor, İsar ırmağının kıyısında olduğu için de güzel kareler için ideal yerlerden biri burası.
Ve biraz da yeme içme diyelim. Deutches Museum’a giderken bir hamburgerci dikkatimizi çekmişti, dönüşte uğrar akşam yemeğimizi burada hallederiz demiştik. Aynen planladığımız gibi yaptık ve şaşırtıcı derecede şu ana kadar yediğim en güzel hamburgerlerden biri ile Münih’te tanışmış oldum.
“Hans im Glück” şanslı Hans, Münih’te ve birkaç Alman şehrinde zincir olan bir hamburgerci, servis, dekorasyon, ekip, lezzet hepsi şahaneydi ve gayet de uygun rakamlara karnımızı tıka basa doyurup çıktık. Patates kızartmasını da muhakkak söyleyin, böyle güzel patates kızartması başka nerede denk gelir bilemiyorum artık.
Günde ortalama 13-14 kilometre yürüyünce ayaklarımız biraz hasar görmedi değil, biraz kendimizi şımartıp Thai Masajı yapan bir minik SPA merkezinde buluyoruz kendimizi. Ayak masajı şart olmuş! Bir Münih klasiğinde sıra Hofbräuhaus! Yani Hitler’in örgütlenme konuşmalarını yaptığı, han gibi kocaman içeride geleneksel Bayvera kıyafetleri ile kızlı erkekli, oturup içen grupların olduğu bira evi. Aslında içeri girince bir an sıcaklık, havasızlık, gürültü ve yoğun koku rahatsız etmedi değil. Nereden baksanız 1000 kişi aynı anda ellerinde 1’er litrelik biralarla günün en keyifli anını yaşamakta. Biz kendimize bahçede bir yer bulup siparişimizi vermeyi bekliyoruz. Ancak öyle kalabalık ki sıranın bize gelmesi oldukça zaman alıyor. Daha sonra öğrendiğimiz kadarıyla hava güzel olunca bahçeyi de açmışlar, ancak bahçe için ekstra servis elemanlarını organize edememişler. O nedenle servis aksamış ve bizlerin bekleme süresi uzamış. Hofbräuhaus’un kendi birasını içiyorsunuz. Diğer bira evlerinde olduğu gibi. Diğerleri de güzeldi ancak ben Hofbräuhaus birasını daha çok sevdim çünkü damak tadıma, hatta bizim Efes Pilsen’e de çok benzettim. Alışkanlığıma yakın olduğu için sevdim.
Şimdi planımda Oktoberfest zamanında seneye Ekim ayında Münih’te olmak ve bir Dirndl satın alıp, festival süresince onu giymek. Bavyera eğlencesinde usulünce yer almak istiyorum. Bu sefer göremediğim Pinakothek‘lerin hepsine gitmek istiyorum.
Münih’le vedalaşmak hüzünlü oldu. Yolumuzda Salzburg ve Viyana var. Salzburg da Bavyera bölgesinde sayıldığı için “Bayern Ticket” ı alıp kişi başı 8,5 Euroya 1,5 saatte varıyoruz. 1 kişi 22 Euro, yanındaki diğer kişiler de 4’er Euro vererek bu bilete sahip olabiliyor. Almanların bir sevdiğim yanı daha çıktı, toplu seyahati, aile birliğini her koşulda destekliyorlar.
Masal evlerin yer aldığı köylerden geçerek Salzburg’a ulaşıyoruz.
Devamı gelecek…
[youtube]https://www.youtube.com/watch?v=B5FjOC5kOPg[/youtube]
Merhabalar,
Bayern ticket’la salzburg’a gittiğinizden söz etmişsiniz. Acaba tren saatlerini nereden öğrendiniz? Ayrıca bütün salzburga giden trenlerde geçerli mi acaba ?
Merhaba,
Almanya’da tüm tren bilgileri için https://www.bahn.de/p/view/index.shtml web sitesini inceleyebilirsiniz.
Sevgiler,
Irem Hanım’ın verdigi sayfadan arama yaparken “only local transport”u seçin, “prefer fast connection” derseniz hızlı IC vs trenlerde gecmiyor, regionlar trenlerde geçerli Bayern ticket, ama saat başı tren var hafta içi sabah 9dan itibaren, şehir ici metro otobus tramlerde de gecerli , gece 3e kadar.. hafta sonu da gece 12den itibaren baslıyor yani 9 saat fazladan
Merhaba, bloğunuzdan oldukça faydalandım. Münihte kaldığınız otelin adını paylaşır mısınız?
Merhaba Dicle Hanım,
Münih’te konakladığım otelin size direkt Booking.com linkini paylaşabilirim.
https://www.booking.com/hotel/de/amenity-arirang.tr.html?aid=304142;label=gen173nr-1FCAEoggJCAlhYSDNiBW5vcmVmaOQBiAEBmAEouAEMyAEM2AEB6AEB-AELqAID;sid=bc521a808e2582fff8e3605a05bbb5c6;dcid=5
Umarım sizin de ihtiyacınızı karşılar.
Sevgiler ve iyi tatiller,
İrem