Kasım ayından bu yana son derece sakin duran seyahat ajandam günü birlik bir kaçamak ile bir anda heyecanlandı. Dostlar Bir Arada platformumuzla yeni bir seyahat yapacağız ve rotamız Bursa’ya doğru çevrili. Hem de yanımızda bize eşlik eden, fotoğraf tüyoları veren çok sevdiğim Mustafa Seven ile birlikteyiz.
Adını yeni duyduğum gidip görünce kendimi ayıpladığım bir köye Gölyazı’ya gidiyoruz.
Müdabale zamanı Selanikli göçmenlerin yerleştiği, her evin kapısında, penceresinde Türk Bayrağı, Atatürk posteri gördüğümüz, insanı güzel, havası güzel, sokakları güzel bir köy Gölyazı.
Nasıl geçtiğiniz anlamadığımız bir yolculuk ile Bursa’ya, hemen akabinde de Gölyazı’ya ulaşıyoruz. Bahar gelmiş, yol boyunca aralarından geçtiğimiz tarlalar yeşermiş, ağaçlar tomurcuklanmış, güneş yaklaşmaya başlamış.
Gölyazı ana karadan bir köprü ile bağlanmış küçücük bir adacık aslında. Sahilinde tam tur yapmak maksimum yarım saatinizi alır. Ancak sokak aralarına girip, geriye kalmış olan birkaç Rum mimarisini görmek, insanını, anılarını dinlemek isterseniz 2 saat koyun üzerine. İnsan hep aklından geçiriyor, bu evlerin hepsi keşke korunabilmiş olsaydı diye. Yahut hepsi bakımlı olsa, renk renk boyansa. İstiyor işte insan oğlu hep daha daha fazlasını. Bu sefer tamamen turistik olacak belki de doğallığı kaybolacak. Bilinmez. Hoş şimdi de oldukça turistik, gün Pazar, hava güneşi, arabasına atlayan, fotoğraf makinesini kapan gelmiş Gölyazı’ya. Sokaklar, insanlar, kayıklar, balıkçı kadınlar, tatlı su balığı satan balıkçılar, 90 yaşındaki hayatta yapayalnız kalmış mavi gözlü dede, gözlemeci kadınlar, kestaneciler hepsi özellikle sokak fotoğrafı çekmekten hoşlananlar için en ideal doğal platolardan biri.
Daha fazla söze gerek yok, yol yakın, yol kolay, dertsiz. Dönüşte Bursa’da isterseniz İskender de yersiniz. Hatta müthiş mimarisi ve atmosferi ile Ulu Cami içinde dua da edilir. Ben hepsini yaptım. Mis gibi bir hafta sonu oldu.