En son ne yazdım?

Viyana! Viyana!

Viyana! Viyana!

Bir video beni uzun zamandır gel diye çağırıyordu. Nitekim oldukça spontane bir karar ile uçak biletimi aldım, gitmeye kesin kararlıyım. Hatta Berlin mi Viyana mı diye düşünürken bu gezi Viyana’ya olmalı dedi içimdeki ses vurgulu bir şekilde. Yalnızım gibi görünüyor. Yalnız gitme fikri önce heyecan veriyor sonra bir arkadaş olsa daha da keyifli olur diyerek Ekin‘i de peşime takıyorum. O da sanki bu daveti bekliyormuş gibi gecenin 1’inde, söylediğim andan 20 dakika sonra uçak biletini alıyor.  Daha da heyecanlanıyor şimdi bu gezi fikri kafamda. Zaman çok hızlı ilerliyor daha 1 hafta var derken uçakta buluyoruz kendimizi. Pilot anons ediyor “şu anda Viyana’da hissedilen sıcaklık 13 derece!” Biz yangından çıkmış haldeyiz, tamam kuzeye gidiyoruz ancak Temmuz’un ortasında da ne olur olmasın bu kadar soğuk ve yağmur. Hava durumuna daha evvelden ikimiz de bakmıştık ancak nedense çok ciddiye almamışız. Bunu inince daha da iyi idrak ediyoruz. Otelimizi booking.com’da günün fırsatı olarak yakalamıştık ve kişi başı geceliği 28 Euro’ya ederinin çok altında bir rakama konakladık. Hosteller bile daha yüksek kalıyor bu rakamın yanında. Lokasyonu ve odaları muhteşemdi, kesinlikle Viyana’ya gideceklere Arcotel Wimberger tavsiyemiz olur.

20120713_131642

Otele eşyalarımızı bırakır bırakmaz 72 saatlik Viyana kartımızı alarak turumuza başlıyoruz. Biz kartı otelden 19,90’a aldık ancak şehir merkezindeki turist info’da aynı kartı 17,90 Euro’ya satın alabilirsiniz. 72 saat boyunca Viyana’daki tüm ulaşım araçlarında geçiyor bu kart ve pek çok müze ve galeride de özel indirim sağlıyor. İlk aldığınızda metroya inerken mavi kutucuklara kartı okutuyorsunuz daha sonra yapmanız gereken herhangi bir şey yok. Tamamen ulaşım güvene dayalı bir sisteme göre işliyor. Herhangi biri size bilet sormuyor. Londra ya da Paris metrosundaki gibi turnikeler yok. Biz elbetteki 72 saatimiz dolduğunda çakallık yapmadan ekstra bir de günlük kart satın aldık, tatilimiz bitene kadar kullanabilmek için. Kontrol olur da yakalanırsanız cezası 100 Euro.

Neyse bence hemen Viyana’da gezmeye başlayalım, faydalı yazının sonunda kısa kısa paylaşacağım.

IMG_5502

Hava serin, yağmurlu, biraz ıslandıktan sonra şemsiye satın alıyorum. Ekin de üşüdüğü için bir anorak alıyor. Biz Viyana’ya alışverişe mi geldik diye kendimize ara ara sormuyor değiliz. Elimizde birkaç Viyana şehir kitabı ile kendimize plan yapmaya çalışıyoruz ancak yağmur ve  serin hava bizi engelliyor. Hemen ilk müzeye kendimizi atıyoruz. Selçuk Efes’teki kazılardan elde edilen eserlerin Efes ismi ile başlı başına olduğu müze. İçim acıyor, olması gereken yer bizim memleketimiz diyorum. Londra’da da aynı şeyi hissetmiştim. Berlin’i de gördükten sonra Efes kalıntıları ile ilgili eksiğim kalmayacak. Efes müzesinin hemen yanında müzik aletlerine ait müzeyi ve silah müzesini de hızlıca aradan çıkarıp haydi artık meşhur bir Viyana kahvesi içelim diyoruz. Adresimiz belli Havelka! Merkezde olduğumuz için pek çok yer yürüme mesafesinde. Ekin’in müthiş harita okuma becerisi sayesinde kaybolmadan Havelka’ya ulaşıyoruz. Nasıl eski bir yer anlatamam. Dekorasyon anlamında hiçbir yatırım, yenileme yok, bohem bir kafe. Koltuklar sanırım 60 yıllık falan. Bir kahve ve meşhur elmalı turtalarından sipariş ediyoruz. Servis inanılmaz yavaş. Yani gittik mi gittik. Hafızaya kazınan yakışıklı garsonu dışında illa gidilmesi gereken yerlerden biri değil bence. Pek çok güzel kafe var Viyana’da.

KHM Müzesi

Kahve molamızdan sonra ünlü ressamların eserlerini görebileceğimiz yine yürüme mesafesinde olan Albertina sanat galerisine gidiyoruz. Cezanne, Juan Miro, Picasso, Paul Klee, Chagall gibi ressamların eserleri Albertina’da. Viyana’da hemen hemen her müzede bir müze mağazası mevcut. Genel olarak hepsinde benzer ürünler var. Tabi Gustav Klimt‘in 150. yaş günü sebebiyle şehrin her yerinde Klimt ile özdeşleşmiş ürünleri bulabilirsiniz.

20120713_132257

Akşam Viyanalı olmuş arkadaşımız Gökalp ile buluşup Aperol’ümüzü içiyoruz. Bu da yapılacaklar listesindeydi, çentik atıp ilk gecemizi bolca dinlenerek tamamlıyoruz. Gökalp biz Viyana’ya gitmeden önce de hava ile ilgili bize detaylı bilgi vermişti ancak güneşli memleketten gelen bu iki çılgın kız bu kadar üşüye bileceklerini hesap edememişti. Ders oldu bize. Kasım’da Roma’ya giderken içlik alacağım kendime.

Schönbrunn Sarayı

Gezimizin ikinci gününde meşhur Schönbrunn Sarayına gidiyoruz. Hava biraz daha güzel hatta ara ara güneş açıyor. Bunu kaçırmamamız lazım. Çünkü içeri girince arka bahçeye doğru çıkınca anlıyorum ki burada uzunca vakit geçireceğiz. Muazzam bir bahçe, ucu bucağı görünmeyen. O zamanda Maria Theresia (Marie Antoinette’in annesi, Sisi’nin de kayınvalidesi) bu bahçe ve sarayı yaptırmış. Bahçede çantamızdan piccolomuzu çıkarıp günün keyfini yaşıyoruz. Viyana’da turist çok. Özellikle sarayı gezen kalabalığı gördükçe yine kendi ülkemizi, İstanbul’u düşünüyorum. Bizde yapılacak daha o kadar çok şey var ki.

20120714_134628

Bahçeyi gezdikten sonra saray kısmı için aldığımız biletteki içeri giriş saatimiz gelince kapalı alana giriyoruz. Ekin’den Rokoko ve Barok tarzının farklarını öğreniyorum. Bu kadar tarih ve sanat yeter diyorum sonrasında. Yine bahçeye çıkıp güzellikleri keşfetmeye devam ediyoruz.

20120715_202612

Öğleden sonra ise şehre karışma ve Birkenstock alışverişi için Mariahilfer Caddesine gidiyoruz. Hemen hemen her marka var bu caddede. Ancak mağazaların çoğu Cumartesi günü 16:00’da kapanıyor. Hızlıca halletmeliyiz işimizi. Bizim yüzümüzden 10 dakika geç kapatan mağazadan fırçamızı da yedikten sonra karnımızın acıktığını hatırlayıp kendimize yer arıyoruz. Bir de nöbetçi eczane bulmalıyız bu arada bir sushici görüp giriyoruz. Ana caddeden biraz uzaklaştığımız için daha çok mahallelinin tercih ettiği lokal bir restoranda oturmanın keyfi başka oluyor. Yağmur sanki bize inat olanca hızı ile devam ediyor. Otele gidip biraz dinlensek iyi olacak. Akşam yemek için yine çıkarız nasıl olsa. Belediye binasının önünde akşamları dev ekranda müzikal gösterimi oluyor, ayrıca pek çok mutfağa ait büfeler de oraya yerleştirilmiş, hem sosyalleşip hem de karnımızı doyurabiliriz.

20120714_132244
Schönbrunn Sarayı

Viyana’daki üçüncü günümüzde önce Leopold Museum‘u sonra da yazlık saray Belvedere‘yi görüyoruz. Klimt’in meşhur ve resim sanatında bakış açısı değiştirdiği iddia edilen “Öpücük” isimi eseri de bu sarayda sergileniyor. Görmeden olmaz şimdi.

Belvedere Sarayı

Öğle yemeği için Cafe Prückel‘deyiz, yine eski ve meşhur bir yer daha. Kredi kartı geçmiyor, ahım şahım bir lezzet de yok.

Gökalp ile buluşup eee Tuna nehri nerede diyoruz. Hemen metroya atlayıp Tuna’yı fotoğrafladıktan sonra e bir de Hundertwasserhous vardı o nerede diyoruz. Gökalp sesi çıkmadan bizi oraya da götürüyor. Gaudi tarzında bir mimarın yaptığı apartmanı da fotoğrafladıktan sonra tekrar acıktığımızı fark edip artık şinitzel zamanı diyoruz! FiglMüller yerine biz Plachuttas‘a gidiyoruz. Gerçekten enfesti, hatta canım istedi şimdi.

IMG_20120716_003649

Klimt seviyorsanız KHM müzesine gitmeyi sakın ihmal etmeyin. 150. yaş günü sebebi ile tavanda ve duvardaki Klimt eserlerini daha iyi görebilmemiz için asma bir merdiven hazırlamışlar. Muazzamdı.

20120715_114045

Farkındayım uzun bir yazı oldu ancak müzik, resim, mimari açısından çok dolu bir şehir ve her şeyi de paylaşmak istiyorum. Eksiklerimiz kalmasına rağmen.

Kahlenberg Tepesi

Yakın şehirlere trenle gider geliriz diye düşünüyorduk ancak zaman yetmiyor. Son gün Josefstadter caddesinde biraz dolaştıktan sona şarap evleri ile ünlü Grinzing bölgesine gidip daha rahat bir gün geçiriyoruz. Yetişme ya da bunu da görmeliyiz derdi olmadan, daha özgür bir gün hediye ediyoruz kendimize. Kahlenberg tepesine çıkıp Viyana’ya bir de yukarıdan bakıp aslında ne kadar küçük bir kent olduğunu görüyoruz. Tabi İstanbul ile kıyaslıyoruz sürekli.  Yine şarap, yine şinitzel, biraz da bira ile günü sonlandırıyoruz. Yetti mi ı-ıh yetmedi. Bir de yağmurlu ve serin olmasaydı nasıl duygular içinde olacaktım kim bilir?

20120715_170722

Kuyruksuz’un minik önerileri işinize yarayabilir:

Viyana’ya giderken yanınıza muhakkak mini bir şemsiye alın. Belli olmaz her an yağabilir.

IMG_5454

Viyana’dayken, Viyana kart ile ulaşım ve müze girişinizi sağlayın. Müzelerde tüm açıklamalar Almanca sayılabilir. Kulaklık alabilirsiniz bir tek Schönbrunn sarayında Türkçe dil seçeneği var, (Anlatıcı Maria Theresia derken beni anın) diğerlerinin hepsinde İngilizce.

Viyana’da musluk suyu içebilirsiniz. Pet şişenizi herhangi bir musluktan doldurabilirsiniz. Ayrıca duş alırken fark edeceksiniz su yumuşacık. Saçınıza krem sürmeye gerek kalmıyor.

Mozart logolu çikolataları Billa marketlerinden alabilirsiniz. Bizim Migros gibi marketler.

20120716_164155
Grinzing Bölgesi

Kozmetik alışverişinizi de DM, Bipa gibi yerlerden yapabilirsiniz. Sadece kozmetik de değil, benim gibi ıvır zıvırı seviyorsanız, yok yaralanma spreyleri, yok saçı grileştiren şampuan, vitamin vs gibi…

Ayrıca otelde kahvaltı almıyorsanız marketlerde ve metro istasyonlarından sandviç alabilirsiniz ki bence en uygunu da bu. Daha ekonomik oluyor hem. Markette sandviçi istediğiniz gibi de yaptırabilirsiniz.

IMG_5479

Bana Viyana için 4 gün yetmedi, daha fazla şehri yaşamak isterdim. Konsere gitmek isterdim ancak bu sefer olmadı. Başka zaman kısmet artık.

20120715_195928Leopold Museum’daki kafe çok güzel, kesinlikle bir şeyler yiyip, içilmeli.

Budapeşte, Viyana, Prag turunu alanları, biz Viyaya’ya 4 günü sığdıramazken anlamak mümkün olmayacak. Her şehre en az 4 gün gerekiyor.

Daha fazla fotoğraf için Kuyruksuz’un Facebook sayfasına uğrayabilirsiniz.

Pehlivaan Pehlivan | 651. Tarihi Kırkpınar Yağlı Güreşleri

Pehlivaan Pehlivan | 651. Tarihi Kırkpınar Yağlı Güreşleri

Senin ne işin vardı orada demeyin. En son çocukken gitmiştim ve hatırladıklarım da hayal meyal. Hafızayı tazelemek, daha iyi bir bilinçle bu muhteşem olaya tanık olmak istedim.

Kuyruksuz Uçurtma sebebi ile Edirne Belediyesi bana saha içine girebilmem ve fotoğraf çekebilmem için izin verdi. Ancak o sıcakta saha içinde uzun süre kalmak pek mümkün olmuyor. Ben duramıyorum güreşçiler ne yapsın? Yağlı vaziyette,  saattlerce ve güreşerek!

Bu sene 651.si gerçekleştirilen Tarihi Kırkpınar Yağlı Güreşleri benim gözümde eksiği çok olan, değerlendirilmesi gereken,  spor ve kültür bakanlıklarının daha büyük desteklerle geliştirmesi, dünyaya açması gereken bir organizasyon. Hele ki sahada Hollandalı, Amerikalı belgesel çekenleri, haber yapan gazetecileri görünce biz kendimiz değerimizi anlamıyoruz diye hayıflanmamak elde değil.  Katıldığım 2 gün boyunca profesyonel yaşamımla da ilgili olarak o kadar çok şey geçti ki kafamdan. Her şeyi bırakıp bu iş için çalışmayı bile düşündüm.

Güreşlerin geleneksel ritüelleri, ısınma turunun görselliği, sürekli çalan davullar ve güreşin ritmine göre hareketlenen müzik. Size uzak gelebilir ama bana göre görselliği ve etkileyiciliği oldukça yüksek bir organizasyon. Final günü bu sefer tribündeyim. Etraf erkek, fanatik gruplarla dolu. Oldukça şaşırıyorum çünkü Sarayiçi’nde belki o an 10 tane güreş gerçekleşiyor ancak hangi durumda kim yenmek üzere, kim atak yapıyor sesler ona göre yükseliyor, arada yuhlamalar, alkışlar. Finale kadar maalesef Sarayiçi’nde kalamadan Ali Gürbüz’ün güreşini evden Tv’den izlemek zorunda kalıyorum. Baş Pehlivan ilan edilmesi, altın kemerin takılması ve akabinde alandan, çarşı içine doğru yürüyerek yağlarından arınmak üzere hamama götürülüşü. Bunlar benim kaçırdığım anlar. Seneye planım daha organize bir şekilde 652. Kırkpınar Güreşlerinde yerimi alacağım. Siz de gelin, pişman olmayacaksınız.

Kuzey Ege

Kuzey Ege

Kaz Dağları’ndan Kuzey Ege’ye bakış

Biraz hava değişikliği iyi gelir diyerek Edirne’den arabayla 5 saat sürecek bir yolculukla Altınoluk’a ulaşıyoruz. Yol oldukça güzel, her ne kadar duble yol yapım işlemleri devam etse de benim için sorun yok. Araba kullanmaktan hep keyif alıyorum.

Yol boyunca hafızama kazınan noktalar; önce Koru dağı ve akabinde görünen Ege  denizi, Gelibolu -Kilitbahir arası yeşil ile mavi ile sınır çizgisi gibi duran yol, Çanakkale çıkışında Kepez civarı boğaza yüksekten bakış. Ayvacık ve nihayetinde Kaz dağları. Güzelim köyler ve Edremit körfezi boylu boyunca ayaklarımızın altında.

Yıllar öncesine göre Kuzey Ege çok değişmiş. Eskiden çok daha az olan yapı sayısı kaç katına çıkmı hesap edemiyorum. Her yer beton! Çirkin beton. Deniz yine hafif serin olmakla beraber tertemiz, cam gibi. Eski güzellikler elbette silinmiş değil, dağdaki Altınoluk köyü kahvesi yine çınar ağacı altında demleme çay keyfi devam ediyor.

Mıhlı Şelalesi

Bu kısa süreli seyahatte annemi ve teyzemi alıp denizin çok dalgalı olduğu ve suya girmeye elverişli olmadığı bir gün kendimizi vurduk köy yollarına. Meşhur Adatepe köyünü ararken önce yanlışlıkla aynı muhtarlığa bağlı olan Adatepebaşı köyüne ulaşıyoruz. Tepelere çıktıkça çıkıyoruz. Bir taraf yemyeşil, çamların uğultusunda, diğer taraf ise mavinin güzelliklerini gösteriyor. İnsanın ömrü uzar denen yerlerden biri Kaz dağları. Yanlış köye geldiğimizi anladıktan sonra tekrar sahile doğru inişe geçerken Mıhlı Şelalesi tabelası merakımızı uyandırıyor ve yol üzerinden yaklaşık 2 km yol gittikten sonra bu gizli cennete ulaşıyoruz.

Zeus Altarı'na gidiş yolu
Zeus Altarı’na gidiş yolu

Eğer yolunuz Kuzey Ege’den geçerse yarım saatinizi ayırıp bu şelaleye muhakkak gelmelisiniz. Şırıl şırıl akan bir şelale, buz gibi, berrak bir su. Yanımda bikinim olsa tereddütsüz gireceğim suya. Suyun güzelliğine doymak mümkün değil. Birkaç fotoğraf çektikten sonra hedefimize doğru tekrar yola çıkıyoruz. Adatepe köyü için Küçükkuyu’dan dağa doğru sapmak gerekiyormuş, biz biraz erken sapmışız o nedenle yanlış köye çıkmışız. Neyse sorun değil çünkü o manzara ve bakir Ege köyünü görmek de çok keyifli.

Adatepe Köyü
Adatepe Köyü

Adatepe ise sahilden 2 km uzaklıkta çok yüksekte yer almayan hatta biraz çukurda kalan eski bir Türk-Rum köyü. Fotoğraflanacak ve bakmaya doyulamayacak binalar mevcut. Çam ve zeytin ağaçları içinde kalan bu küçük cennette sanat merkezlerinden felsefe okullarına kadar çok farklı faaliyet de gerçekleştiriliyor. Herhalde yıllar evvel birkaç entellektüelin keşfi ile bu kadar popüler oldu. Biz de görmedik demeyelim. Gerçekten hoş, birkaç gün konaklanabilecek ve kafanızdaki tüm negatiflikleri atabileceğiniz bir yer. Buraya kadar gelmişken köyün girişinde bulunan Zeus altarını da görmeden olmaz diyoruz ve arabayı parkedip biraz yürüdükten sonra o muhteşem manzaraya ulaşıyoruz. Sanki uçaktayız ve Kuzey Ege’ye oradan bakıyoruz. Aslında çok yüksek olmamakla birlikte aşağıdaki manzara, çizgi halinde görünen sahil, üfüAltınoluk Pazarıl üfül esen rüzgar… Adatepe’den sonra bir de Kaz dağının hemen başlangıcında yoldan 700 metre içeride bulunan Yeşilyurt köyünü ziyaret ediyoruz. Tertemiz, harika binalar var. Zenginler keşfetmiş burayı da. Butik otel sayısı da bolca. Görülmeye değer yerlerden biri daha. Benim günüm yorucu ancak oldukça zevkli geçti.

Siz hala ne duruyorsunuz haydi Kuzey Ege’ye! Edremit Körfez Havaalanına Türk Hava Yolları ile ucuz uçak bileti organize ederseniz değmeyin keyfinize.

Not: Altınoluk’ta Salı ve Cumartesi günleri muhteşem kelimesinin yetersiz olacağı bir pazar kuruluyor. Köylüler ürünlerini getiriyorlar. Meyve bahçelerindan dalından yeni kopmuş kayısılar, kirazlar, peynir, dut, zeytin ne ararsanız var.

Kuyruksuz Uçurtma Boyner Online’da!

Kuyruksuz Uçurtma Boyner Online’da!

Sevgili Boyner’in beni “Ünlü seyahat blogger”ı olarak tanıttığı ve mutlu ettiği yazı dizisi geçtiğimiz hafta Boyner ‘in sitesinde yayına başladı.

Boyner ile birlikte 4 farklı bölge belirledik ve bu bölgelere ait bilgilerle ile birlikte bir de güzel mi güzel bavullar hazırladık.  Sinop, Bozcaada, Kaş ve Bodrum yazılarını ve bavul içeriklerini Boyner Online’ın Facebook sayfasında, Boyner’in blogunda ve  Boyner Online Twitter hesabından takip etmeyi unutmayın. Herkese şimdiden iyi tatiller, süper bir yaz olsun! Güzel haberlerinizi bekliyorum:)

Edirne’de Kakava Şenlikleri | Hıdrellez

Edirne’de Kakava Şenlikleri | Hıdrellez

Önümüzdeki sene için kaçırmamanız gereken bir öneri geliyor şimdi.

Hem de çok yakınımızda. Ben hemen hemen her hafta sonu başka bir programım yoksa Edirne’deyim. Bu sefer ise detaylı bir programı tamamlayacağım. Çocukluğumda Buçuk Tepe civarında Edirne Çingenelerinin kutladığı Kakava son birkaç yılda biraz daha kapsamlı hale gelerek şehir dışından da misafirlerin gelişi ile daha coşkulu kutlanır oldu. Bu sene biz de bu kutlamanın bir parçası olarak önce sitemizdeki ateşten atladık, daha sonra gece gül ağacı dibine dileklerimizi yazdığımız kağıdı gömdük. Sabah gün doğmadan da gömdüğümüz yerden kağıdımızı alıp Sarayiçi’ne çingenelerin baharı karşılama ritüelini izlemek için yola koyulduk. Ben bu kadar büyük bir kalabalıkla karşılaşacağımı açıkçası hiç tahmin etmiyordum. Birkaç internet sitesinde öncesinde okumuştum 750 fotoğrafçının Edirne’ye bu şenlikleri izlemeye geleceğini. Doğruymuş, daha etraf karanlık her köşeden ayrı bir müzik sesi geliyor, özene bezene giyinmiş kızlar, çalgıcılar, saçlarına yapraklar takmış keyifli insanlar, merakla etrafını izleyen turistler. İlk işimiz gül ağacı dibinden çıkarttığımız dileklerimizi Tunca nehrine atmak oluyor. Haydi bismillah.

Çingeneneler öyle eğlenceli, öyle keyifliler ki hangi birine bakacağımızı şaşırıyoruz. O arada güneş de doğmak üzere, yılın bereketli, keyifli, iyi ve güzel geçmesi için gelin olmak isteyenler gelinlikleri ile, Tunca nehri kenarında yüzlerini yıkayarak kimi de suya atlayarak ritüelini tamamlıyor. Sonrası mı bolca oyun havası. Fotoğrafçılara güzel malzeme.

Seneye mi? Yine oradayım, hatta sizi de alıp götürsem ne güzel olur. Mayısın ilk Pazar gününün sabahı, hatta program dopdolu, tüm hafta sonu boyunca şehir içinde etkinlikler var. Konserler, dev Hıdrellez ateşi, çalgıcılar yine tüm şehrin içinde eğlenceli bir şekilde geziyorlar. Tam bir şenlik havasında geçiyor. Edirne’ye gelmek çok kolay, eğer uzaktaysanız önce İstanbul’a uçak bileti bulmak için, uçak bileti sorgulama sitelerine bakabilirsiniz. Başta THY uçak bileti olmak üzere  bir çok havayolu için en uygun biletler mevcut. Sonrası için de ister otobüsle, isterseniz de araç kiralayarak 2-3 saatte Edirne’ye varmış olursunuz. Konaklama mı? Onu da gelmeden önce organize etmek şart zira Kakava şenliklerinin olduğu hafta sonu otellerde yer bulmak imkansız gibi bir şey.

En farklı balayı rotaları*

En farklı balayı rotaları*

Avrupa’nın bir numaralı uçak bileti arama motoru Skyscanner, evliliklerin yoğunlaştığı ilkbahar-yaz döneminde yeni evli çiftlerin işlerini kolaylaştırmak ve onlara farklı seçenekler sunmak için özel balayı rotalarını derledi.  Bu listedeki rotasyonlarda farklı, heyecanlı ve unutulmaz bir balayı yaşanırken, en uygun uçak biletine Skyscanner.com.tr adresinden kolayca ulaşılıyor.

Seyahat etmek isteyenlere 1000’i aşkın havayolunun milyonlarca rotası için en ucuz uçak bileti alternatiflerini sunan Skyscanner, aynı zamanda sık sık derlediği tatil rotaları ile de kullanıcılarına yol gösteriyor. Skyscanner, evliliklerin yoğunlaştığı ilkbahar-yaz döneminde yeni evli çiftlerin klasik bir balayı yerine daha heyecanlı, farklı ve çekici bir balayı yaşayabilecekleri rotaları derledi.

Güney Afrika’da doğal hayatın kapılarını Safari ile aralayın

Devir değişti, bütün yıl çalışanlar için balayı sadece kısa bir tatil değil, bütün yılın yorgunluğunu atmak ve yeni deneyimler yaşamak için de önemli bir fırsat.  Yaşlı kıta Afrika ise balayı çiftlerine unutulmaz günler yaşatacak başlıca bölgelerden biri. Afrika ile tanışmak isteyenler için ise el değmemiş güzellikleri, vahşi doğa hayatı ve sıcakkanlı insanları ile Güney Afrika en uygun yer. Doğal parklarda yaşayan aslan, fil, leopar, bizon gibi vahşi hayvanları görmek, teknolojiden ve modern zamana ait birçok araçtan uzak birkaç gün geçirme olanağı bulmak Güney Afrika’da tatil için yeterli. Öte yandan Afrika; yemekleri, içecekleri ve müzikleriyle de değişik bir tatil için gereken her şeye sahip.

Küba’da farklı bir dünya

Dünyanın en kendine has ülkelerinden biri olarak anılan Küba, gezginlere farklı deneyimler vaat ediyor. Özellikle de yemekleri, gece hayatı ve farklı müzikleriyle ünlü  Küba’nın başkenti Havana. Pahalı purolarıyla ünlü olan Havana, harika bir denize, güneşe ve iklime sahip. Küba’ya gitmişken Che Guevara’nın mezarını ziyaret etmek ve hayatı hakkında daha fazla bilgi edinmek isteyenler ise Küba Devrimi’nde önemli bir yeri bulunan Santa Clara şehrini de ziyaret edebiliyor.

Gizemli Phuket Adası’nda unutulmaz anlar

Tayland’ın Phuket Adası ise egzotik ortamı, gizemli insanları, denizi, güneşi ve doğal güzellikleriyle balayı için tercih edilecek rotalardan.  Denizin üzerine kurulmuş küçük kulübeleri ve su altı sporları ile ünlü olan Phuket Adası aynı zamanda dünyadaki en iyi 10 dalma mekânlarından da biri.  Dövmecileriyle ünlü olan adada, usta ellerden çıkan benzersiz figürleri dövme olarak yaptırmak mümkün.

Las Vegas’ta gece hayatı başkadır

Daha “çılgın” bir tatil isteyenler için belki de en doğru adres ABD’nin ünlü kenti Las Vegas. Amerika’nın çölleri üzerine kurulan bu pırıltılı şehir aslında Amerikan rüyasının da bir simgesi. Özgürlükler kenti Las Vegas, ani nikâhları, ertesi sabah hatırlanmayan geceleri ve farklı konseptlerdeki dev otelleriyle meşhur.  Temel geliri turizm olduğu için gezginlere sunduğu hizmetler açısından son derece başarılı olan bu kentte uygun fiyata bir limuzin kiralayarak, mekanları dolaşmak ve uygun sayılabilecek fiyatlara harika otellerde yemekler yemek mümkün.

Tibet’in maneviyatı herkesi etkiliyor

Farklı kültür ve inanışlara yolculuk yapmak isteyenler için belki de en doğru adres Tibet. Dalay Lama felsefesinin anavatanı Tibet’teki tapınaklar ve Tibet rahipleri hemen hemen tüm ziyaretçileri derinden etkiliyor. Bununla birlikte doğal ve otantik yaşamı, köyleri, çadırları ve mütevazı insanlarıyla Tibet, ziyaretçilerine unutulmaz bir kültürel gezi olanağı sunuyor.

Seyşellerin sade güzelliği kalbinizi çalacak

Sunduğu muhteşem görsellikle ziyaretçilerinin kalbini hemen çalan Seyşeller, Hint Okyanusu’nda sayıları 115’i bulan bir ada ülkesi. Türklerden vize istemeyen bu ülkede, çok özel kuş türleri,  150 çeşit tropikal balık ile dalış için doğal ve elverişli bir ortam bulunuyor. Maviyle yeşilin kucaklaştığı bir konsept sunan eşsiz Seyşeller doğasında keşif yapmak isteyenler bu ülkede unutulmaz bir tatil olanağı buluyor.

*Bu bir bültendir, yazı konusu çok keyifli olduğu için hemen paylaşmak istedim.

Komshi’de geçen 2 gün | Bulgaristan

Komshi’de geçen 2 gün | Bulgaristan

Yorucu olacak biliyorum. Cuma gecesinden yola çıkarak sabah gibi Sofya’da olacağız ki o da Kapıkule’den eğer fazla beklemeden geçiş yapabilirsek. Cumartesi ve Pazar günlerini Bulgaristan’da geçirip, Pazar gece yarısı gibi İstanbul’a geri dönmüş olacağız. Zaman belki kısa ama ne yalan söyleyeyim çok da hevesli değildim Bulgaristan’ı görmeye. Şehir Fırsatı’ndan aldığımız ucuz kupon ile gidiyoruz. Büyük ihtimalle ucuz etin yahnisi olacak ama olsun Özlem, Tülin ve ben eğlenmesini beceririz diye düşünüyoruz.

Aynen tahmin ettiğim gibi Kapıkule’den geçiş şıp diye olmuyor. Daha doğrusu Türk tarafından geçişte sorun yok da pejmürde Bulgar gümrüğü bir garip. Hem yavaş, hem de bakımsız binalar içinde ne bileyim insan kendini pek iyi hissetmiyor. Bizim tarafla gurur duyuyoruz. İşlemler bittikten sonra durmak yok yola devam. Allahtan yol boyunca uyuyorum. Sabah saatlerinde Sofya’ya giriyoruz. Komünist rejimin etkisi şehrin girişinde hakim. Büyük binalar, tren gibi sıralanmış, hepsi soluk, dökük, çirkin ve ürkütücü görüntüde. Batı Avrupa ülkelerindeki zenginlik, refah, estetik yok burada. Güzel bir insan görmek de güç. Eski rejimin kokusu üstlerine sinmiş, kolay kolay çıkmayacak gibi görünüyor.

Sofya küçük bir şehir, merkeze geldikten sonra otobüsten inip hemen rehber eşliğinde tarihi yerleri gezmeye başlıyoruz. Kocaman meydanlar ve geniş bulvarlar. Hoşuma gidiyor. Önce Sveti Aleksandır Nevski kilisesini görüyoruz. Şu ana kadar gördüğüm en ihtişamlı kiliselerden biri. Ortodoksların paskalyası da bizim orada bulunduğumuz hafta sonuna denk geliyor. Aslında şehrin sakin ve boş olmasının sebebi de bu belki de.  Kilisede dua edenler çok. İçini dışını tavaf ettikten sonra hemen aynı meydanda bulunan Aya Sofya kilisesini de geziyoruz. Tam biz içeri girdiğimizde Bulgar bir çift çocuklarını vaftiz ediyor. Ne hoş! Bizim saygılı Türk arkadaşlarımız da video, fotoğraf çekiminde. Hiçbir yerde hiçkimseye saygımız yok. Dini bir rituel gerçekleşirken bu şekilde insanları rahatsız etmek. Bunun onlar için ne kadar özel bir tören olduğunu düşünememek bir tek bize mahsustur herhalde…

Yine aynı meydana paralel olan ve altın kubbesi ile dikkat çeken Rus Ortodoks Kilisesine doğru yürüyoruz. Allahtan şemsiye yanımda öyle bir yağmura denk geliyoruz ki sırılsıklam olmamak elde değil. Bu güzel günü biraz kısıtlı geçirmemize sebeb oluyor bu yağmur, hatta dolu yağmuru. Şiddeti azalınca hemen hızlıca Dondukov caddesindeki Cumhurbaşkanlığı, meclis binası ve diğer müze binalarını dışından görüyoruz. Hepsi bakımlı, pırıl pırıl. Bir de güzel mi güzel bir tiyatro binaları var. Fotoğrafçılar için ideal noktalardan biri. Bu tarihi alanları da gezdikten sonra tur grubundan ayrılıp gezi öncesinde bana ipuçları veren Yanitsa sayesinde Happy Grill&Bar’a karnımızı doyurmaya geçiyoruz. Size yediklerimizizn muhteşemliğini anlatamam. En güzeli de ucuz olması. Bulgaristan’da Euro değil Leva geçiyor ve Eurolarınızı da casinolarda Leva’ya çevirebilirsiniz. Ucuz memlekette seyahat etmek, gezmek çok güzel bir duygu. Hesabı düşünmeden istediğin kadar ye iç, taksiye bin, bir şeyler al, komik rakamlar.

Yemek sonrası Vitoshka caddesinde mağazalara girip çıkıp biraz nefsimizi körledikten sonra taksi ile Romans pastanesine, Sofya’nın Vitoşa dağının eteklerine doğru gidiyoruz. Yine muhteşem tatlılar yiyip, az hesap ödeyerek akşam üzeri otelimize geri dönüyoruz. Turumuzun içinde otobüs yolculuğu ve Dedeman’da 1 gece OK konaklama mevcuttu. Otel gayet sorunsuzdu. Akşamı da otelin kumarhanesinde eğlenerek geçiriyoruz. Sabah kahvaltı sonrası yeni şehrimize doğru yola çıkıyoruz. Yolda etrafı, güzel baharı izleyerek Plovdiv’e yani Filibe’ye varıyoruz.

Plovdiv eski Osmanlı evleri ile meşhur bir kent. Pek çok yerde Osmanlı eserleri gözünüze çarpıyor. Oldukça keyifli minik bir kent burası. Rehberimizden bağımsız kendimize göre geziyoruz şehri. Pazar günü ama diğer Avrupa şehirlerine göre etraf cıvıl cıvıl, mağazaların da çoğu açık. Hatırlıyorum Floransa’da hafta içi 3 gün boyunca kapalı dükkan görmüştük, ben orada olduğum sürece bir türlü açamadı adam. O ayakkabılar kaldı hayalimde. Plovdiv’de de güzel güzel yemeğimizi yiyip, şarabımızı içiyoruz. Bu turda en sevdiğimiz yediğimiz lezzetli yemekler oldu hep. Bulgarların meşhur üzümü Mavrud’dan yapılmış olan şaraptan 1 tane de ev için alıyorum. Acaba bu akşam açıp içsem mi?

İki koca gün böyle geçiyor işte. Bulgaristan tahminimin üstünde bir keyif veriyor bana. Gitmek isteyen varsa haber versin belki yeniden gelirim.

Vize istemeyen ülkeler

Vize istemeyen ülkeler

Çok üzücü ki Türkiye vatandaşı olarak vize sıkıntısı yaşıyoruz. İstediğimiz an bir yere gitme lüksümüz yok. Hatta illa aldığın ülkeden girmek durumundasın gibi psikolojik bir baskı bile var. Pasaport kontrolünde sorular sorular. Ne için geldin, ne kadar kalacaksın, nerede kalacaksın, dönüş biletini göster. Biletini neyle aldın, kaç para ödedin? Almadan evvel bin ayrı evrak, yok bankada para bulundur, ev tapuları, araba ruhsatları, hazırla dur. Sonra da dua etmeye başla inşallah uzun süreli verirler diye. Bildiğin eziyet. Bir de vize istemeyen ülkeler var geçtiğimiz birkaç yılda sayıları biraz daha arttı. Ancak Bakın bakalım ilginizi çeken bir ülke var mı içlerinde. Ya da muhteşem memleketler ancak o kadar uzaklar ki uçak biletleri servet boyutunda.  Balkanlar için bolca tur var, 7-8 günlük muhteşem turlar. Kaçırmamak lazım. Listeyi dış işleri bakanlığının web sitesinden aldım. Sürekli güncellenmekte olduğu notu ile birlikte.

  • Arjantin
  • Antigua- Barbuda
  • Arnavutluk
  • Bahamalar
  • Bahreyn (Vizeyi ülkeye girdiğiniz an, giriş kapısında alabilirsiniz)
  • Barbados
  • Belarus
  • Belize
  • Bolivya
  • Bosna-Hersek Botsvana Brezilya
  • Botswana
  • Ekvador
  • El Salvador
  • Fas
  • Fiji
  • Filipinler
  • Guetemala
  • Güney Afrika Cumhuriyeti
  • Güney Kore
  • Gürcistan
  • Haiti
  • Honduras
  • Hong Kong
  • İran
  • Jamaika
  • Japonya
  • Karadağ
  • Kazakistan
  • Kamboçya
  • Kenya (50 USD karşılığı, giriş kapısında vize alınabilir)
  • Kırgızistan
  • Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti
  • Kolombiya
  • Kosova
  • Kosta Rika
  • Libya
  • Lübnan
  • Makau Özel İdare Bölgesi
  • Makedonya
  • Maldivler
  • Malezya
  • Mauritus
  • Moldova
  • Nikaragua
  • Palau Cumhuriyeti
  • Paraguay
  • Peru
  • Rusya Federasyonu
  • St. Vincent-Grenadines
  • St. Lucia
  • Seyşeller (Sınır kapısı girişinde vize alınabilir)
  • Singapur
  • Sırbistan
  • Solomon Adaları
  • Sri Lanka
  • Suriye
  • Svaziland
  • Şili
  • Tayland
  • Trinidad-Tobago
  • Tunus
  • Tuvalu
  • Ukrayna
  • Uruguay
  • Ürdün
  • Venezuela
  • Vietnam
  • Yemen
  • Zambiya (Sınır kapısı girişinde vize alınabilir)

Haydi seçin bir yer! Skyscanner gibi uçak arama motorları ile uygun uçak biletleri de buldunuz mu tamamdır. İyi gezmeler!

İstanbul’da yapılması gerekenler

İstanbul’da yapılması gerekenler

Yıllar önce böyle bir liste yapmıştım. Bahar geliyor, güncellemek lazım.

Bu listede gidilmesi, görülmesi, yenilmesi, içilmesi, bakılması, alınması tavsiye edilen şeyler, belirli bir yükleme bağlı değil…

Keyfin hepsini kapsıyor. Seçim size kalmış, aklımdan uçan, giden eminim başka güzellikler de vardır. Şimdilik bu kadar. Önerilerinizi eklerseniz çok sevinirim.

 

  • Farklı mevsimlerde ada gezisi. Kışın, yazın, baharda. Hepsi ayrı güzeldir. Hatta sabahın 7’sinde AyaYorgi’de ayine katılmak bile var içinde. Bisiklet kiralamak, bira – patates ya da midye tava yemek. (23 Nisan ve 23 Eylül’de Kilisede özel ayinlere katılabilirsiniz)
  • Sultanahmette Nisan ayında küçük barlarda keyif yapmak. Özellikle terası olanlara gidip, akşamüstünden gece yarısına kadar hafif üşüyerek keyif yapmak. Hatta tarih Anzac Day’e yakınsa Yeni Zellanda’lı, Avustralya’lı arkadaşlar edinmek. (24 Nisan Anzac Day)
  • Yine Sultanahmet- Cankurtaran sahilinde yürümek, hatta kayalara oturup iyot kokusunu içe, derinlere kadar çekmek. Ele kutu bira ile.
  • Aynı mıntıkadan devam ediyorum, Gülhane parkında baharda dolanmak. Lunaparkta birkaç delilik yapmak:)
  • Vee Eminönü, Mısır çarşısı, Kapalıçarşı civarında serseri mayın gibi dolanmak. Bilinmeyen sokaklara girip çıkmak. Kaybolma korkusu olmadan. Ayakta parmak arası terlik, şort ve basit bir tshirtle. Hatta çantasız. Elleri kolları sallaya sallaya…:) Oradan Nurosmaniye kapısından çıkıp Starbucks’a uğrayıp buzlu bir kahveyi yol boyunca sonuna kadar içmek. Hamdi restoranda kebap yenilebilir. Kapalıçarşı içinde açılan kafelerde kahve içilebilir. 
  • Topkapı Sarayı bahçesinde dolanmak. Yere oturup gelen geçene bakmak. BKG’den güne özel hediyeler almak.
  • Arkeoloji müzesi bahçesinde uykulu bir öğleden sonra oturup, serinlemek, sessizlikte bambaşka yerlere gitmek…Düşünmek, hatta zor kararları orada vermek. Belki bir gün yazarım sene 2003’tü. Aynen bir öğleden sonra oturdum 2 saat kadar aynı bankta. Düşündüm durdum. Çok keyifliydi.
  • Bebek sahilinden Beşiktaş’a kadar yürümek. Vakit varsa Beşiktaş’tan motorla karşıya geçip, Kanaat’ta bir şeyler yemek. Ayva tatlısı muhteşem.
  • Anadolu Kavağı’na gidip balık yemek, öncesinde yürüyerek kaleye çıkmak, terlemek, hafif rüzgardan etkilenip acaba hasta olur muyum diye düşünmek. Yukarıdaki çay bahçesi açıksa güzeeel bir çay içmek. Balık sonra, aşağıda. Balık üstüne de bir waffle çakmak:) Sonra 15:00’teki vapurla Eminönü’ne geri dönmek… Ya da gün batımına kadar kalmak oralarda.
  • Boğaziçi köprüsünden motosikletle geçmek. Yürüyerek geçmek, koşarak geçmek. Bunların hepsini hem gündüz hem de gece yapmak. Avrasya koşusu her sene Ekim ayında yapılıyor, kayıt olmak, kaçırmamak.
  • Cihangir’de ara sokaklarda dolaşmak. Tophane üzerinde kalan salaş çay bahçesinde zenciden çay içmek. Kötü bir çay ama manzara şahane.
  • Galata kulesine senenin farklı günlerinde ve farklı saatlerinde çıkmak. Yazın, kışın baharda, akşam, sabah, öğlen. Hepsi birbirinden güzel… Bol fotoğraf çekmek o arada.
  • Beyoğlu’nda yine dar, bilinmeyen sokaklarda serseri mayın gibi dolanmak. Küçük dükkanlara girip çıkmak. Çukurcuma’ya kadar inmek.
  • Karaköy civarındaki restoranlara gitmek. Karaköy Lokantası, Bej, Maya, Namlı Gurme vb. Dahası da yakında açılacaktır eminim. İnanılmaz popüler bir lokasyon oluyor.
  • Balat’taki köşede yer alan ismini unuttuğum, öğleden sonra 4’te kapanan salaş, tarihi ve bir o kadar da meşhur köftecide köfte yemek. Selamımı da söyleyin.
  • Cihangir’de Bilsak 5.Kat’ta yazın bir drink almak:)
  • Gay barlardan birine muhakkak en azından hayatta 1 kere gitmek. 20’li yaşlardayken Telve’ye gitmiştik birkaç kez. Çok eğlenmiştik.
  • Leb’i Derya’da bir akşam üstü bir şeyler yiyip, içmek.
  • Pierre Loti’ye çıkmak. Ama alkol yok:(
  • Çubuklu Hayal kahvesinde Türk rock yıldızlarından birinin konserine gitmek. Şebnem Ferah olabilir.
  • Yazın Burç Beach’te sabah erkenden güneşlenmeye başlamak. Denize girmek, dalgalarla oynamak. Akşamın son saatine kadar orada vakit geçirmek. (Trafiği hesap etmek)
  • Çengelköy, Kuzguncuk civarlarında yaya olmak.
  • Kanlıca’ya muhakkak uğramak.
  • Şile civarlarına gitmek. (Ağva’ya hiç gitmedim o yüzden bir şey diyemiyorum)
  • Yazın akşamüstü boğazda açık mekanlarda yine drink almak:) Mohito olabilir ya da sandoz. Gerçi her ikisini de ben akşam üstleri plajlarda içmeyi seviyorum.
  • Bebek’te mini dondurmadan karamelli, antep fıstıklı, kaymaklı dondurma yemek. Muhakkak sos da koydurmak.
  • Maça gitmek. Galatasaray’ın olursa daha da keyifli geçer. Milli maçlar da güzeldir.
  • Kuruçeşme’de konsere gitmek. Yaz günü yine.
  • Kısa yolları bilmek, oradan oraya kestirmelerden gitmek. Yanında oturana hava atmak, bak seni nasıl da getirdim buraya diye.
  • İstinye Parkta dolanmak. Ucuzluk zamanı alışveriş yapmak..
  • Galata köprüsünde yürümek.
  • Karaköy civarında dolanmak. Şimdi Bankalar caddesi de yakında trafiğe kapatılacak, görün nasıl güzel olacak oralar da.
  • Santral İstanbul’a Efes One Love’a gitmek.
  • İstanbul Modern’de gezmek. Çok anlarmış gibi eserlere bakmak.
  • Müze demişken Sabancı müzesine gitmek.
  • Emirgan’da Sütiş’te su böreği ya da krem karamel, kahvaltıda menemen de olabilir.
  • Rumelihisarında Kale’de erken saatte kahvaltı etmek.
  • Sabahın 5’inde boğazda arabayla dolanmak.
  • Rumelifenerine yaz, kış farketmez gidip dolanıp gelmek. Garipçe köyüne uğramak. (Kahveye uğramadığı için pişman olmak)
  • Büyükçekmece’de Akçaabat köftesi yemek.
  • Kemerburgaz’da her sene Mayıs sonuna doğru yapılan Chill Out festivaline katılmak.
  • Sapphire binasının en üstünde bulunan seyir terasından İstanbul’a şöyle bir bakmak. İÇindeki similatöre de muhakkak girin. Oldukça etkileyici.
  • Balık ekmek yemek.
  • Gezmek, gezmek, gezmeeek, hep gezip enerji almak bu güzel şehirden…

 

 

velhas no cio indianpornvideos.mobi fotos de novinhas dando
fotos de rola e buceta 2beeg.mobi gostosa sendo estuprada
sexo com a tia brasileira dirtyindianporn.info pauzão gostoso
vídeo da grazi massafera pornolaba.mobi travekos
contos eroticos ao vivo tubepatrol.sex xxx vídeos
fudendo a gordinha gostosa chuporn.net sexoline
furracao porno arabysexy.mobi gozadas na siririca
pica gigantesca freejavporn.mobi ponor grátis
peitinho de novinha hotmoza.tv gostosas fumando
porno brutal estupro ufym.info porno comendo cu