En son ne yazdım?

Komşu’da karnaval

Komşu’da karnaval

Bir hafta sonuna hem Selanik’i hem de İskeçe Karnavalını dolu dolu bir şekilde sıkıştırmak? Evet oldu bu. Hatta sabah Kavala’da kahvaltı ile Cumartesi tüm gün ve gece Selanik, akabinde Pazar tüm gün de İskeçe’de geçti. Hızlı bir tur!

Senede 1 kez Şubat ayının son Pazar günü yapılan geleneksel karnavalın hikayesi Meryem Ana’nın oğlu İsa’nın öldürüleceği ile ilgili dedikodulara dayanıyor. Meryem oğlunu ve diğer çocukları rengarek boyayarak onu öldürmek isteyen insanlardan koruma çabasına giriyor. 10 gün süresince İsa’yı yüzü boyalı şekilde sakladıktan sonra dedikoduların asılsız olduğunu öğrenince şükür orucu tutmaya başlıyor.  Karnaval ve 10 günlük oruç, temiz Pazartesi ve sonrasın da Paskalyaya kadar dayanan, hayvansal gıdadan uzak yaşam ile Hıristiyanlarda bu geleneksel hale geliyor. Biliyorum iyi bir hikaye anlatıcısı değilim. Mazur görün.

Gelelim gezimize, Kavala ve Selanik her zaman olduğu gibi keyifli ve güzel iki şehir. Batı Trakya’da görmediğim kentlerden biriydi İskeçe. Karnaval bahanesi ile o da listed yanına çentik atılanlar arasına girdi. Karnaval nasıl mı? Rengarenk, coşkulu, neşeli, maaile, yeme içmeli, cıvıl cıvıl, eğlenceli. Özellikle çocuklar için çok çekici. Hepsinin yüzü gözü boyalı. Kimi superman kostümü ile, kimi prenses olmuş kimi ise ışın kılıcı elinde dünyayı değiştirme derdinde.

Biz kendimize biraz yüksek bir yer bulup kortejin geçeceği saati beklemeye başlıyoruz. Bol fotoğraf çekmek istiyoruz ancak çok kalabalık. Diğer yandan nereye baksak ayrı, güzel bir kare görünüyor. Rehberimiz hırsızlığa karşı uyardığı için çanta, telefon, fotoğraf makinesi hepsi birbirine bağlı vaziyette. Her sene karnavalın bir teması oluyormuş bu seneki ne bilin bakalım? Çok kolay herkesin ilk aklına gelen şey Yunanistan ekonomik krizi. Aynen o şekilde kortej arabaların üstündeki maketler ya Euro sembollü, ya da Yunanistan bayrağını çeşitli sirk hayvanı sembollerinin üstüne konumlandırarak “bizi bu hale getirdiniz işte!” diyor Yunan halkı. Haklılar ya da haksızlar. Gerçi tembelliklerini ve Avrupa Birliğinin şımarık çocuğu olduklarını yedi düvel biliyor ama olsun biz yine de seviyoruz Yunanı.

Fotoğraf meraklıları için biçilmiş kaftan İskeçe Karnavalı. Seneye planınıza alın derim. Şansımıza hava da çok güzeldi, ne üşüttü, ne ıslattı, keyifli bir kış günü yaşattı.

Dünyada da pek çok karnaval var merakla izlediğim. Herkesin bildiği Rio Karnavalı belki de çok kişinin hayalini süslüyor. Diğerlerine de hızlıca bakalım.

1. Santa Cruz de Tenerife (15-26 Şubat)

 Santa Cruz’da Tenerife Venedik ve Rio Karnavalları yanında en iyilerden biri olarak anılıyor. Her yıl milyonlarca kişi bu sokak ve plaj partilerine katılmak için buraya hareket ediyor.

2. Cadiz- İspanya (16-26 Şubat)

On altıncı yüzyılın başından beri kutlanan en eski İspanyol karnavalı. Şehre en yakın havaalanı Seville havaalanı.

4. Las Palmas de Gran Canaria (3-21 Şubat)

5-Madrid – İspanya  (17-22 Şubat)

Her geçen yıl daha da önemli hale geliyor. Kostüm yarışması en ilgi çekici etkinliklerden biri.

6- Venedik -İtalya(04-21 Şubat)

On birinci yüzyıldan kalma dünyanın en eski karnavallarından. Başlangıçta Karnavaval üç ay sürüyormuş.  Maskeler ve kostümler herkesi eşit duruma getirmiş ve kısa bir süreliğine de olsa sınıf ayırımını ortadan kaldırmış.

7. Rio de Janeiro – Brezilya (17-21 Şubat)

İşte dünyanın en ünlü karnavalı. Efsanevi Brezilya Samba ruhu tüm şehiri kaplıyor.

8 .New Orleans Mardi Gras – Amerika (18-21 Şubat)

New Orleans karnavalı da buraya göç eden Fransızlardan miras kalmış. Bu karnavalın özelliği insanların kostümler giymesinden çok çıplak olarak sokaklarda dans etmeleri. İlginç olabilir.

9- Trinidad ve Tobago Karnavalı (16-20 Şubat)

Trinidad ve Tobago karnavalı insanların dünyayı nasıl birleştirebileceğinin en güzel örneği. Bu küçük ülkede Karnavalın tarihi 1785’e uzanıyor.

Dünyada farklı kültürleri anlamak, farklı eğlence anlayışlarına yaklaşmak için ideal etkinlikler. Uçak bileti ve oteli organize edip gitmemek için kimin ne bahanesi olabilir ki?

 

 

Selanik’in en iyi mezecisi

Selanik, Aristotales Meydanı

Selanik’e  ikinci, Yunanistan ülkesine ise 6. ziyaretim. Selanik’e ilk gidişimde  klasik bir İtalyan restoranında yemek yemiştim. Bu sefer daha bilinçliyiz. Yunan alfabesi ile yazılmış olan ismini kolaylıkla çözemesek de Ladadika meydanındaki Foul Tou Meze‘ye biraz da rastlantı sonucu ulaşıyoruz.  Mezelerin seçimi İpek’e bırakıyoruz. Nasıl olsa çeşit çeşit bir şeyler gelecek elbet damak tadıma uygun bir şey çıkacaktır. Oldukça yorgunuz, gün içinde de keyifli bir yemek yememişiz. O kadar eminim ki muhteşem lezzetlerle buluşacağımıza. Restoranın enerjisi, her köşesi zaten bunu belli ediyor. Dekorasyon çok keyifli. Garsonlar yakışıklı, hoş sohbet. Hızlıca önce Greek salad, humus, patlıcan közleme, lakerda, kalamar tava, haydari, kabaklı enteresan bir meze, kocaman mantarlar, ismini bilmediğim başka bir peynirli, portakallı, özel soslu bir salata, başka ne geldi hatırlamıyorum ancak pek çoğunda aklım kaldı.

Ben hariç ekibin diğer üyeleri Ouzo keyfinde, bense kırmızı şarap. Ahım şahım bir şarap değildi belki ama atmosfer, sohbet ve mezeler öyle güzeldi ki çok da önemi kalmadı şarabımın. Keyfimiz yerinde.  Güzel bir şekilde doyduktan sonra  hesap da bizi şaşırtıyor çünkü yediklerimizi ve içtiklerimizi tekrar saysam İstanbul’da bunun iki katını öderiz. Daha da keyifli kalıyoruz masamızdan. Selanik’e gidecekler için bu muhteşem dükkan kesinlikle tavsiyemdir.  Tek önerim karayolu ile gümrük kapısında çok vakit kaybediliyor, eziyeti sinir bozuyor. O nedenle uçak biletlerinizi erkenden organize edebilirseniz uygun fiyatla Selanik’te güzel bir hafta sonu geçirebilirsiniz.

Kayak tatili önerileri

Kayak tatili önerileri

Ya hastalık ya da vakitsizlik nedeniyle 2 senedir kayağa gidemiyorum. Bu sene de şu ana kadar gidebilmiş değilim ancak bu yazı ile hasretimi biraz gidermeyi planlıyorum. Bakarsınız alternatiflerden birinde bulurum kendimi.
Uçak bileti bulmak eskiye nazaran artık daha ekonomik bir biçimde gerçekleşse bile, otel fiyatları, yeme-içme, kayak takımları, ski pass ücretleri derken oldukça maliyetli bir “keyif” halini alıyor kayak.  Aslında biraz araştırınca daha uygun fiyatlı gidilebilecek merkezler bulmak mümkün. Nereler mi? Hemen bakalım.

Bormio-3000-Cima-Bianca
Bormio, İtalya

Bormio İtalya

Roma hamamlarıyla ünlü eski küçük bir kent. Yoğun bir kayak gününden sonra sıcak kaplıcalarında dinlenmek muhteşem olsa gerek. 3000 metre yükseklikte hem kayağa yeni başlayanlara uygun, hem de iyi derecede kayabilenler için çeşitli pistler var. Bölgede yer alan Santa Catarina, Livigno ve Bormio için ortak her pistte geçerli ski pass alınabiliyor. İstanbul’dan Milano’ya kolayca ucuz uçak bileti bulunabilir. Kalacak yer olarak da Chalet di Neve önerilebilir. Geceliği 50 Eurodan başlayan fiyatlarla.

OLYMPUS DIGITAL CAMERA
Kopaonik, Sırbistan

Kopaonik, Sırbistan

Anneannemin memleketi Sırbistan. Balkanlar turu yapmak artık şart bana. Kopaonik Doğu Avrupa’nın en modern kayak merkezlerinden biri olmuş durumda. Hem orta hem de ileri düzeyde kayak yapabilenler için ideal. İstanbul’dan Türk Hava Yolları ile doğrudan Belgrad’a uçabilirsiniz. Kalacak yer olarak geceliği 35 Euro civarında olan The Villa Runolist önerilebilir.

vogelimg15
Vogel, Slovenya

Vogel Slovenya

Muhteşem doğası ile Slovenya “aciller” listemde yer alıyor. Uygun fiyatlı bir uçak bileti bularak bu sene muhakkak gitmeliyim diye düşünüyorum. Yaz ya da kış. Slovenya’da bulunan Vogel ise romantik kayak merkezlerinden biri. Bohini gölüne bakan Triglav ulusal parkında yer alan Vogel’da güzel tesisler bulunuyor. Kayak ile birlikte Slovenya’nın güzel başkenti Ljubljana’yı  gezmeden olmaz. Konaklama için öneri Pension Stare 50 Euro’dan başlayan fiyatlarla.

gulmarg1
Gulmarg, Hindistan

Gulmarg Keşmir, Hindistan

Hayalimdeki diğer bir ülke de Hindistan.  Hindistan ne alaka diyenleri duyar gibiyim. Hem Goa sahilleri hem de kuzey Hindistan ölmeden önce görülmesi gereken yerlerden biri. Hindistan’a uçuş biraz daha pahalı ancak macera sevenler için biçilmiş kaftan. Himalaya eteklerinde yer alan Keşmir köyü gitgide daha fazla ziyaretçi çekmekte. Belki dünyanın en güvenilir yerleri değil ama macera, geleneksel Hint yemekleri, ruhani bir ülke. Çekilebilecek fotoğrafları düşünsenize. Aklım gidiyor benim. Yeni Delhi üzerinden Srinagar’a uçarak buraya ulaşılabilir. Bence değişik bir seyahat olur.  Konaklama için öneri The Alpine Ridge Otel’in fiyatı, oda başına 60 Euro.
Yazıyla ilgili Avrupa’da yaşayan bir dostumdan yardım aldığımı iftiharla belirtirim.
Ülkemizde adını daha sık duymaya başladığımız merkezleri de unutmayalım. Sarıkamış, Palandöken, Erciyes…

Çerçeve yok, içindesin… Sen Van Gogh’sun…

Çerçeve yok, içindesin… Sen Van Gogh’sun…

Öyle bir sergi bu işte, ona çok yakın hatta kendini onun gibi hissettiğin bir sergi. Van Gogh Alive!

Aslında önce Florian sayesinde Paul Gauguin’e hayranlığım başlamıştı. Ve onun hayatı, ailesini bırakıp Tahiti’ye kaçması. Ve Van Gogh ile arkadaşlıkları, Vincent’ın kulağını kesmesinin sebebi, kavgaları…

Sonra  Amsterdam‘da Van Gogh müzesi gezisi. Onun inişli çıkışlı, depresif, narin karakteri. Bu hallerini resimlerine, çizgilerine hatta fırça darbelerine bile yansıtışı. Hayatının trajik noktaları onun büyüklüğüne neden oluşu. Kardeşi Theo ile olan yakın ilişkisi. Peş peşe ölümleri, yan yana mezarları…

Ve Van Gogh İstanbul’da. “Alive!” adıyla. Simsiyah bir salon, kocaman duvarlara projeksiyonlarla yansıtılan eserler, peşi sıra hareket edişleri ve muazzam müzik. Pek çok duyuya birden hitap ettiği için içeri girer girmez duygulanıyorum. Çok mutluyum. Mutluluktan gözlerim doluyor. Ağlayabilirim ve saatlerimi orada geçirebilirim. Nereye bakacağımı şaşırıyorum. Bu kadar etkilendiğim başka bir sergi oldu mu diye düşünüyorum, henüz aklıma gelen bir şey yok.

Abdi İbrahim 100. yılı sebebi ile bu sergi ile istanbulluları buluşturuyor. İçeride İstanbullular ile birlikte Türkiye’de yaşayan yabancılar ve bolca da turist var.

Sergi heyecan verici. Sakın kaçırmayın, 15 Mayıs’a kadar Antrepo 3. binada. Sonbaharda da Ankara’da.

Aç gideceklere özel not: Sergi sonrası Karaköy Lokantasına gidip Hünkar Beğendi yemeye ne dersiniz?

Kapalıçarşı gözüm sana aşık

Kapalıçarşı gözüm sana aşık

Soğuk bir kış günü. Hem de ne kış! Kat kat giyinip sokaklardayım. Uzun zaman olmuş böyle kendimi özgür hissetmeyeli. Ayağımda botlar, sırt çantam, berem, eldivenim, cebimde İstanbul kart’ım. Gez babam gez, hava soğuk olsa da gez.

İstikamet belli, uzun zamandır hayalini kuruyorum. Özledim. Beyoğlu’ndan önce Tünel’den Karaköy’e, Karaköy’den de şıp diye Bayazıd. Üniversite yıllarımda aklım. O anılara gidip geliyorum her 5 dakikada bir. Her yerde benzer şeyler aklıma geliyor. Millet kahvehanede okey oynarken ben Kapalıçarşı, Sultanahmet meydanı, müzelerde dolandım. Yalnız olmak da çok keyif veriyordu. Şimdi olduğu gibi.

Bugün yalnız değilim yanımda Özü de var. Kapalıçarşının mistik sokaklarında kaybedeceğiz kendimizi. Esnaf kapı önünde, 6 dil biliyor ama benim Türk olduğumu tutturamıyor. Çok eğlenceli.

Hemen hemen bütün sokaklarına girip çıktıktan sonra Fes kafe’de kahve molası veriyoruz. Bir kaç yıl önce tek başıma gelip içtiğim kahvenin tadını bu sefer bulamıyorum. Kapalıçarşı’yı sosyete keşfettiğinden beri doğallığını kaybetmiş Fes Kafe. Ne içtiğim kahve ne de Özlem’in çayı keyifliydi.

Eski dükkanlarla birlikte ismi İngilizceleştirilmiş yeni, tarz dükkanlar da yer almış çarşıda. Dhoku gibi. Hayal ettim dükkan sahibi olsam diye, sonra hayalime para yetiştiremedim. Kapattım konuyu. Ben yılda bir kere gezip tadını bu şekilde almalıyım Kapalıçarşı’nın.

Küpe beğendim ancak eskiden uygun fiyatlı aldığım güzelliklere bu sefer ulaşamadım. Ya da ben mi cimrileştim ne?

Almanya demosu

Paris’i bitirdikten sonra civar ülkelerden birine birkaç günlük gezi yapalım diyoruz. İsviçre mi, Belçika mı, Hollanda mı derken kendimizi mitfahrzentrale.de sitesi ile Almanya’da buluyoruz. Malte ve Vanessa ile Paris’ten, Belçika üzerinden Aachen ve Köln’ü geziyoruz. Aslında tamamen yolları görüyoruz daha çok. Bol bol rüzgar değirmeni, geyik çıkabilir tabelaları. Otobanda sakin sakin arabalarını kullanan insanlar. Tertemiz benzinlikler ve sistem. Evet bu kelimeyle çok uzun zaman önce karşılaşmıştım, sistem. Orada bir “sistem” var. Her şey o sistem üzerinden yürüyor. İçim sistemsizlikten yana, yetiştirilişim sistemle kardeş. Bütün çelişkilerimin sebebi de bu. Kısa Almanya gezisi bu gerçeği idrak etmeme neden oldu.

Yemyeşil bir ülke düşünün, tertemiz. Hele bir gün güneyini görürsem aşık olacağım kesin. Fransa’ya ve diğer Avrupa ülkelerine göre benim hissettiğim daha içine dönük bir toplum Almanlar. Paris’te süpermarkette 20 dakika boyunca tarzını incelediğim hanımlar yok burada. Herkes daha düz, tarzdan uzak. Almanlar işte. Donuklar, ruh yok. Ha bir de hep yazılır çizilir ya Alman nüfusu çok yaşlı diye. Her yer yaşlı dolu, ellerinde tekerlekli yürüteçler, teyze rujunu sürmüş ancak yaşıyor mu yaşamıyor mu belli değil o kadar yaşlı, karşıdan karşıya geçiyor. Kafamı diğer tarafa çevirdiğimde benzerlerinden 10 tane daha görüyorum. Sanayi, düzen, zenginlik yerinde ancak yaşlı nüfus ile şu an Almanya geçmişte biriktirdiğini yiyiyor. Ha bir de Türkler, onlar olmazsa olmazları Almanya’nın. Neşe kaynağı, hareketin sebebi. O kadar çoklar ki, her an her yerde karşınıza çıkabiliyorlar. Bolca Türk restoranı var, kebapçılar… Sanmayın ki Yüzevler’deki Ali Nazik ile Fırat restoranındaki Ali Nazik aynı. Kebapçılar farklı tarz yaratmışlar burada.

Almanya özetimizden sonra ikinci günümüzde Bad Oeynhausen kasabasındaki termale gidiyoruz. Aslında bu termali çok daha detaylı anlatmak isterdim ancak yüzyüze olmamız ve mimiklerimin de yardım etmesi gerekiyor. Antalya’daki otellerden bilirsiniz, hamam, saunada Almanların rahatlığını. Devamını getirmiyorum… Termali bizim hizmet sektörümüz ile kıyaslayınca biz yine çok öndeyiz onu farkediyorum. Saunalar, sıcak havuzlar, jakuziler, su yatakları, her şey harika ancak serviste hiçbir numara yok. Güzel bir müzik ya da yeşil çay ikramı, tarz,  ya da yerleri sürekli moplayan bir temizlik görevlisi. Yok göremezsiniz. Burası bizde olsa diyorum. Kafamda planlar devam ediyor…

7/24 yaşayan bir şehrin insanın olarak aslında bu sakinlik beni etkiliyor. Sevdim Almanya’yı bir de Brötchen’i sevdim, süpermarketten turp rendesi almayı unuttum. Somon, brötchen ve turp rendesi çok iyi gidiyordu.

Bugün günlerden doğum günüm

Bugün günlerden doğum günüm

Tirilye, Mudanya

Her sene tamam bu sene bir şey yapmayacağım kocaman kız oldum diyorum. Her sene de 1 hafta öncesinden heyecanı başlıyor. Büyüyemeyen çocuk olunca insan sanırım ölene kadar böyle gidecek. Allah içimdeki çocuğu öldürmesin diyorum…

Bu sene farklı bir plan var. Aslında plan yok. Yine her şey spontane gelişiyor. Tülin diyor

-Ben yarın Bursa’dayım işim var.

Ben diyorum

-Acaba gelsem mi?

Tülin diyor,

-Düşünme bile, gel.

– E Özlem?

Onsuz da olmaz ki…

Tirilye, Mudanya

Sabah 07:00’de Yenikapı feribot iskelesinde buluşuyoruz. Hava soğuk, güneşli ancak içimi üşütüyor. Kalın giyindim. Boğazlı kazak, şal, eldiven, kaşe manto. Gün geçtikçe soğuğa karşı dayanıklılığım mı azalıyor ne? Sevmiyorum üşümeyi.

1,5 saat kadar süren bir konforlu feribot yolculuğu ile Mudanya’dayız. Telefonumu açar açmaz sms’leri facebook kutlamaları, what app yazışmaları yoğun bir şekilde devam ediyor. Neden mi? Bugün benim doğum günüm.

Tülin bizi bekliyor. Hem de bir sürpriz ile. Araba bozulmuş, soğuk bir köftecide 3 saat kadar çekicinin gelmesini bekliyoruz. Çekicinin gelmesi ile arabasız kaldığımız yüzümüze soğuk kış güneşi ile birlikte çarpıyor. Napalım, nereye gidelim, nasıl gidelim? Minibüs? Taksi? Allah ne verdiyse.

Önce güzel bir kahvaltı ardından deniz manzarasına karşı Türk kahvesi. Garsona soruyoruz ne yapalım önümüzdeki saatlerde? Buraya kadar gelmişken Tirilye’ye gidin diyor. Hemen atlıyoruz taksiye 15 dakika sonra Tirilye’deyiz. Minicik bir balıkçı kasabası Tirilye. Tarihi, hoş bir dokusu var. Kış mevsimi ve hafta içi, sokaklar sakin. Hatta kimse yok sokaklarda. Kafamıza göre dar sokaklar arasında kayboluyoruz. Sevmiyorum soğuğu. Bir an önce bir yere girip ısınıp, bir şeyler yemeliyiz. Sahil balıkçılarla dolu. Ancak hepsinin içi boş. Birkaç balıkçı teknesi akşam üzeri avlanmaya çıkmak üzere son hazırlıklarını yapıyor. Aslında çok hüzünlü. Daha keyifli, neşeli olurum derken içim hüzün dolu. Diyorum ya sevmiyorum ben bu kışı. İnsan doğum günü tarihini de değiştiremiyor ki, her sene kış ayına denk geliyor mecburen. Allahtan bu sene yağmur yok. Güneşli, kuru bir soğuk var.

Balıkçıda karnımızı güzelce doyurup gündüz vakti de kafamızı şarapla mayhoş ettikten sonra İstanbul’a dönüş vakti geliyor. Günler kısa, ne kadar çabuk geçtiğini anlamadan feribota yetişiyoruz. Şarabın tadı damağımdan çok ruhumda. İstanbul’a varana kadar huzur içinde uyumamı sağlıyor.

Evet İrem bir doğum günün daha bitti. Seneye seni nerelerde göreceğiz kimbilir? …

İşte Benim Paris’im!

İşte Benim Paris’im!

Sayılı gün geldi çattı ve biz uçağa binmek üzereyiz. Nereye gittiğimin farkında değilim, henüz heyecan yok. Bekliyorum heyecanın beni bulmasını. Diğer taraftan da uçak korkum sebebi ile aman bir de onunla uğraşamam, rahatla İrem diyorum kendi kendime. O 3,5 saat nasıl geçti anlamadan yağmurlu bir Paris gününe iniyoruz. İnişten 10 dakika önce uçakta tanıştığım Parisli çiftten indiğimizde hangi trene binerek en kısa şekilde şehir merkezine ve otelimizin bulunduğu Republique bölgesine gideceğimizi öğreniyoruz. Orly havaalanı 50. yaşını bu sene kutluyor, biz de tebrik edip hızlıca tren ve akabinde metro maceramıza başlıyoruz. Her şey çok basit ve ben -kendi adıma söyleyeyim- çok çabuk adapte oluyorum. İleriki günlerde navigasyon İrem olarak ismimi değiştirecekler göreceksiniz. Metro oldukça anlaşılır, Londra gibi keşmekeş ve telaşlı değil. Daha rahat ama pis ve sidik kokusu maalesef ki keyif kaçırtıyor. Allahtan duraklar ve gidilecek mesafeler birbirine çok uzak değil. Ulaşım çok kolay. 12,5 Euro’ya aldığımız 10’lu biletler o kadar gezmemize rağmen 6 gün boyunca bize yetiyor da artıyor bile. Hatta bazı biletleri birkaç kez neden kullanabildiğimizi bir türlü çözemiyoruz.

Republique durağında indikten sonra metrodan yeryüzüne çıkıyoruz. Hava bizden önce yağmış, şimdi sanki kırkikinde yağmuru sonrasında güneşi parlatıyor. Elimizde adres var ancak büyük bir meydan, büyük bir heykel var ve her yerden bu heykele çıkan yollar. Bizim otel hangi caddede, hangi sokakta? Heykel etrafında koca bavullarla tam tur yaptıktan sonra ve birkaç yardımsever Parisli sayesinde otelimize kendimizi atıyoruz.

Paris’i gelmeden önce daha büyük hayal etmiştim ancak tahminimden çok daha küçük buluyorum. Ya da biz öyle büyük bir şehirde yaşıyoruz ki diğer her yer küçük geliyor gözümüze. Evvelinde otel araştırırken özellikle hep merkezi yerlere, Chalet bölgesine bakmıştım ancak o civarda ya da St.Germain’de rakamlar çok yüksek kalmıştı. Republique Hotel 10. bölgede, 2 yıldızlı, basit ancak kendine has özellikleri olan, ilk günden sonra daha da sevdiğimiz ve kesinlikle tavsiye ettiğimiz bir otel oluyor. Kısa bir yerleşim sonrasında güneş kaçmadan sokakta olmalıyız.

Elimizde bir Paris kitabı ancak eğer iPhone varsa çevrimdışı olarak da haritadan faydalanabilirsiniz. Sinyal ile sizin nerede olduğunuzu gösteriyor ve gitmek istediğiniz yeri kolaylıkla bulabiliyorsunuz. Biz de önce Opera binası, Concorde meydanı, Seine nehri kıyısında yürüyüş, o köprüden diğerine geçiş ile kendimizi Eyfel’in altında buluyoruz. Bugün çıkmayalım diyoruz, nasıl olsa önümüzde gün bol, başka zaman çıkarız. Olmuyor işte öyle, 2. geldiğimizde bizi sıçana çeviren yağmur nedeniyle de çıkamıyoruz ve Eyfel başka bir geziye kalıyor…

İlk akşam yemeğimiz otelimize yakın bir Amerikan mutfağı oluyor. Buffalo Grill, bir zincir restoran. Çok ahım şahım değil, kötü de sayılmaz. Doyurduk karnımızı, otele gidip dinlenmeliyiz ki 2. günümüzde bol bol gezebilelim. Ha bu arada grip olma gibi bir hataya da düşüyorum kendimi kollamayarak. Aldığım pek çok ilaç da işe yaramıyor ve birkaç gün sesim çıkmadan dolaşacağım Paris’te. Bazıları çok şanslı, konuşamayan bir karşı cins düşünsenize!

2. ve 3. günde Şanzelize (Champ Elysee),  St. Germain, Quartier Latin bölgesi, Notre Dame kilisesi. Klasik bir Paris gezisi yapıyoruz gibi görünse de biz ilgimizi çeken sokaklara dalıp, ilgimizi çeken restoranlarda saatlerce oturup, güzel şarap içip keyif yapıyoruz. Daha belki de gezilecek çok müze var, çok sanat galerisi ancak sadece Louvre Müzesi ki onu da kısa tur yapıp çıkıyoruz. Mona Lisa, antik Yunan’a ait Afrodit heykeli ve bir sürü İtalyan ressamın eserleri yetiyor. Birkaç da fotoğraf, işlem tamam. Aklımız çünkü sokaklarda, Parisien olmakta. Şarap butiğinde şarabımızı yudumlarken şık giyimli, tarz sahibi ,zarif hanımları inceleyerek, hayatın anlamını kavramaya çalışmak, çakırkeyf vaziyette…

Cuma akşamı da Sacre Ceur’da vaktimizi sokak müzisyenleri ile geçiriyoruz. Süpermarketten aldığımız biralar,  Paris ayaklarımızın altında ve güzel müzik. Hava da ısırmasa tam olacak. Gidip Moulin Rouge civarında Montmartre’de yemek yemeliyiz.  Güzel bir yemeğin ardından otele gidip biraz dinlenip gece geç saatte eğlenmeye çıkma planındayız ama ben biliyorum sıcak yatak bana bakacak ve ben dans yerine sıcacık yatağa kıvrılmayı tercih edeceğim. Nitekim aynen öyle oluyor. Ertesi sabah erken kalkıp Disneyland’a gidebiliriz ne dersiniz?

Disneyland hevesim yok aslında. Orhan çok istiyor ve Paris dışına çıkmak keyifli olabilir düşüncesi ile atlıyoruz trene. Tam bir Amerikan rüyası Disneyland. Pazarlama ve mimari harikası. Yılbaşı yaklaştığı için süslemeler her yerde, hatta bir ara Amerikan marşını bile duyduk. Avrupa’nın göbeğinde yapay bir Amerikan duygusu. Sevdim mi? Eh, bir daha gider miyim? Çocuğum olduğunda herhalde. Ama o da şart değil, köye götürmeyi tercih ederim. Tüm günümüz orada geçiyor, akşam otele dönüp yine gece dışarı çıkma planındayız. Ben biliyorum ne olacak:)

Paris’e gelmeden önce pek çok kişi 5 günün çok uzun olduğunu söylemişti ancak bana yetmedi, tam şehri yaşamak, anlamak, hissetmek için 5 gün nedir ki?

Paris’te sevmediklerimiz, klasik kahvaltıları oldu. Bir Türk onunla asla doymaz. Ha bir de ne akıllı milletiz biz, taharet musluğunu icat edene dua ettik durduk tüm seyahat boyunca.

En sevdiğim ise, Paris’te Kasım’da aşktı…

velhas no cio indianpornvideos.mobi fotos de novinhas dando
fotos de rola e buceta 2beeg.mobi gostosa sendo estuprada
sexo com a tia brasileira dirtyindianporn.info pauzão gostoso
vídeo da grazi massafera pornolaba.mobi travekos
contos eroticos ao vivo tubepatrol.sex xxx vídeos
fudendo a gordinha gostosa chuporn.net sexoline
furracao porno arabysexy.mobi gozadas na siririca
pica gigantesca freejavporn.mobi ponor grátis
peitinho de novinha hotmoza.tv gostosas fumando
porno brutal estupro ufym.info porno comendo cu