Evet dört kız karar verdik Bodrum’dan gemi ile Yunan adaları demosu sayılabilecek bir geziye çıkmaya. Bu kısacık gezi için öncesinde ciddi bir hazırlık sürecimiz oldu. Geçireceğimiz saatler kısıtlı olduğu için her iki adaya da indiğimizde şaşkın ördek olmamak için nereye gidilir, ne içilir, hangi yollar kullanılır, hangi araç en mantıklısıdır gibi soruların cevapları hazır gittik…Allahtan internet hayatımızın en önemli parçası, hooop Santorini adasının haritası elimde, hoop diğer elimde de Mikonos’un haritası, yollar, plajlar hepsi üzerinde işaretli hatta. Daha evvelden giden birkaç arkadaş da arandı mı işlem tamam.Bodrum’dan gemimiz Cuma akşamı hareket edecek, tüm gece yol alacağız ve sonrasında ilk olarak sabah Santorini’ye ulaşacağız. Yalıkavak’tan Bodrum içine taksi ile gidiyoruz ama evvelinde Xuma Beach’te içtiğimiz mojitolar daha biz yola başlamadan neşemizi en üst seviyeye çıkartmış durumda. Her şeye gülüyoruz. Dördümüzde de minik sırt çantası, ne olacak sadece hafta sonu orada olacağız, ağırlık yapmasın diye minimumda eşya ile gidiyoruz. Eşya peşinde koşmayalım eğlence peşinde koşalım istiyoruz. Gemiye doğru barlar sokağından yürürken tutturuyorum deniz gözlüğü alacağım diye. Bir evvelkini kaybettim, iki güncük tatilimde de illa Yunan balıklarını görmek istiyorum denizin dibinde. Maalesef istediğim gibi bir şey bulamıyorum gemi de kalktı kalkacak, yeter İrem daha fazla arama diyorum kendime. Koştur koştur gemiye zar zor yetişiyoruz. Dört kafadardaki enerji ve coşku nedir böyle! Mojitonun etkisi ile birbirimizi güldürmek için yarışıyoruz adeta. Pasaport kontrolünden geçtikten sonra ömrümün ilk gemi yolculuğu başlayacak. Niyetimiz gece boyunca geminin barında, orasında burasında içmeye devam etmek, eğlencenin dozunu aşmak. Ama minik kamaramızı görünce ve ertesi günün heyecanı ile erkenden yatalım ki enerjimiz bol olsun diyerek uykuya geçiyoruz. Dolunay var gökyüzünde, denize vuruyor ışığı, minicik camımızdan muhteşem olduğu kadar ürkünç de olabilen görüntüye bakıyoruz sırayla. Kamarada dördümüz arasında geçen, bize çok komik gelen ve önümüzdeki yıllarda birbirimize anlatıp katıla katıla güleceğimiz olayları yazmıyorum buraya. Sadece dördümüze komik gelecek nitelikte oldukları için. Sabah sakin, sütliman bir denizde volkanik bir adanın yamacına doğru uyanıyoruz. Adaya inmek için sabırsızız. Yunan botları gelip gemilerden turistleri alıyor ve birkaç dakika içinde Fira’ya çıkacağımız teleferiğe ulaştırıyor. Teleferik çok dik bir yamaçtan hızlıca yukarıya doğru bizi çıkarıyor. Yükseklik korkumu bir türlü yenemediğim için huzursuzum. İlk iş aracımızı kiralamak. Sabah saat 08:00, açık yer var mı yok mu bilmeden ara sokaklardan birinde ATV’lerimizi kiraladığımız dükkanı buluyoruz. ATV’lerin tepesinde dört kız Santorini adasını boydan boya gezmek için yola çıkıyor. Bu nasıl bir keyif! Hava sıcak ama ATV üzerinde hafif rüzgarla bu sıcaklığı hissetmeden elimizdeki harita ile Kamari Beach’e varıyoruz. Benim Santorini’deki favori plajım Kamari. Red beach ve Perissa da güzel. Kamari’da hızlıca denize girip çıkıyoruz. Plaj sakin, 3-5 uzak doğulu 1 euroya masaj yapmak için dolanıyor etrafımızda. Kurulandıktan sonra hemen ada turumuza devam ediyoruz. Bir an kaybolduğumuzu sanıp 75 yaşlarında yaşlı bir Yunanlıya yol soruyoruz. Zar zor İngilizce konuşuyor ancak hem yolu tarif ediyor bize hem de İstanbul’a selam söylüyor, konuşmalarınızdan Türk olduğunuzu anladım diyor. Yaşlı Yunanlıya Allaha ısmarladık dedikten sonra esas hedefimiz olan İa kasabasına doğru ilerliyoruz. Maide’nin ATV’si bozuluyor yolda. Biraz uğraştıktan sonra “tamirci Tülin” hallediyor sorunu ve yolumuza kaldığımız yerden devam ediyoruz. Adada dolaşırken gemideki Türklerle karşılaşıyoruz hepsi bize şaşkın bir şekilde bakıyor, çünkü çoğu otobüs bekliyor ada içinde ulaşımı sağlamak için. İşte burada tatil öncesi etüt çalışmasının işe yaradığını net bir şekilde ve gururla öğreniyoruz. İa, Santorini’yi Santorini yapan, resimlerde, internette, tüm Santorini tanıtımlarında gördüğümüz mavi beyaz evlerin, kiliselerin olduğu kasaba. Daracık sokaklarındaki denize bakan kafeleri, otelleri ile gerçekten keyifli bir yer. Onlardan birinde oturup buz gibi bir içki sipariş ediyoruz. Manzara önümüzde, güneş tepemizde. Ama ne sıcaktan isyan eden var aramızda ne de kafasından o anın keyfi dışında başka bir şey geçiren. Herkes mutlu. Öğle yemeği için çok fazla vaktimiz yok. Dedim de demo adalar gezisi bu. Hafta sonu kaçamağı. Santorini’ye bakıp dönme turu gibi bir şey. İa’dan Fira’ya dönüp hediyelik, hatıra olacak malzemelerin alışverişini yapıyoruz. Özellikle bayanlar için volkanik taşlardan yapılmış takılar çok güzel. İrili ufaklı taşlar kolye olarak çok şık duruyor boyunda. Tülin bakkallardan birinden aldığı karpuzlu buz gibi votkalar elinde yanımıza geliyor. Evet bu seyahatimizin simgesi oluyor bu karpuzlu votkalar. Her durduğumuz yerde alıyoruz ve keyifle içiyoruz. Döndükten sonra bile arıyor gözlerimiz İstanbul’daki marketlerde ama nafile, kimse ithal etmiyor sanırım…
Santorini volkanik bir ada, şarapları ile ünlü, pek çok yerde üzüm bağları var. Ama öyle kalabalık bir ada değil, sakin bir tatil için ideal. Hem İa’da hem Fira’da çok güzel butik oteller var. Romantik gün batımı sevenler ve balayı için ideal bir yer. Hatta pek çok web sitesinde dünyanın yeni harikalarına aday olduğu yazıyor. Öyle aday olacak bir özelliği yok ama görülmeye değer. Bir daha gider miyim bilmem, hakkımı başka yerlerde kullanmayı tercih ederim.
Gemimize geri dönüp, günün yorgunluğunu uyuyarak üzerimizden atıyoruz. Mikonos’a varır varmaz limandan şehir merkezine kadar ulaşım için otostop çekiyoruz. Bir araba duruyor o da ne! Adam Adanalı çıkıyor. Adanalı ve Yunanlı! Ne ilginç anakara Yunanistan’da da benzer şeyler yaşamıştık. Elimizde yine haritamız ilk ATV’ciye girip araçlarımızı kiralıyoruz. Mikonos Sanrotini’ye göre ATV kiralarında ve diğer her şeyde biraz daha pahalı. Santorini’de günlüğü 25 Euro, Mikonos’ta 30’dan başlıyor. Bu arada ehliyetsiz kimseye kiralanmıyor bu araçlar. İktisatlı davranıp bu sefer iki ATV kiralayarak dolaşıyoruz adada. Hedefimiz Super Paradise Beach, gidip çılgınlar gibi eğlenmeyi düşünüyoruz orada. Yol boyunca yüzlerce gay görüyoruz, motosikletlerinde birbirlerine sıkıca sarılmış vaziyette. Gözlerinde markasını bilemediğim kocaman gözlükler, boyunlarında rüzgardan uçuşan fularları.Hepsi bizim gibi dört kızı görünce kornalarına basıyor, el sallıyorlar. Herkes çok rahat bu adada. Herkes çok mutlu. Super Paradise’a o dik yokuştan inerken yine birimizin ATV’si bozuluyor. İtalyan iki gay bize yardım ediyor, ATV’yi itiyorlar ancak o arada ben uzunca bir süre İtalyanın yüzünün güzelliğini izliyorum. Sanırım hafızama da kazındı bu surat. Dünyanın başka yerinde karşılaşsak bu o derim. O kadar kazındı hafızama! Nasıl bu kadar yakışıklı olunur ve gay olunur? Şaşırıyorum, ama diyecek bir şey yok.Super Paradise’ın eğlencesi bize göre değil diyip adayı turlamaya devam ediyoruz. Adalardaki favori plajımız da Psarou oluyor. 8-10 tane plaj var, küçücük bir ada Mikanos. Hepsi de minicik koylar aslında. Üç günde tüm plajlar biter. Ama zaten asıl amaç buradaki gece hayatı. Tüm Avrupa gece yaşamı için geliyor Mikonos’a. İnsan neden diye soruyor kendine, Bodrum, güney Ege hatta tüm sahillerimiz Mikonos’tan kat be kat güzel. Ama turist orada ve parasını da orada harcıyor. Şehir merkezinde Little Venice, Bodrum’un barlar sokağı gibi bir yer, her yer ünlü markaların mağazaları ile dolu. Aralarda barlar, restoranlar…
Mikonos’un gece hayatı anlatıldığı kadar var. Restoranlarda mum ışında baş başa yemek yiyen gayler, ya da sokakta el ele yürüyenleri ile özgür bir ada. Özellikle balık restoranları güzel ve hepsi çok kalabalık. Barları, sokaklara taşan eğlenceleri de oldukça keyifli. Ama biz yine Caprise’te bir şeyler içtikten sonra eğlenceli gezimizi sosyal araştırmaya dönüştürmek için karpuzlu votkalarımızla sokakta oturup gelen geçene bakıyoruz. Aramızda önümüzden geçen en yakışıklıyı seçme oyunu oynuyoruz ancak hepimiz erkeklere değil de kızlara baktığımızı fark ediyoruz. Hepsi birbirinden güzel ve birbirinden havalı. Kıskançlıkla Little Venice’te salına salına gezen hoş kadınların ya ayakkabılarını, ya minicik elbiselerini ya da bu da giyilir mi dediğimiz kıyafetlerini inceliyoruz. Avrupa’nın çeşitli ülkelerinden hepsi, sadece Rus veya sadece Alman değil Mikonos’taki turistler. Sabaha kadar sokaklarda dolaşıyoruz, çünkü sabaha kadar hareketli her yer. Gemiye dönmek istediğimizde taksi durağına gidiyoruz, ATV’leri teslim ettik çünkü. Adada toplam 9 tane taksi var ve o kuyrukta beklesek sıramız 3 saat sonra ancak gelir diye düşünerek gün aydınlanırken gemimize yürüyerek ulaşıyoruz. E bu da başka bir tadı gezimizin. İsyan eden yok, herkesin keyfi yerinde, Özlem sadece üşüdüğü için yol boyunca bildiği tüm küfürleri sıralıyor peş peşe… Mikonos Santorini’ye göre çok hareketli bir ada. Çok da kalabalık. Hatta o kalabalıkta bizim spor merkezine üye bazı arkadaşlarımızla bile karşılaşma şansımız oluyor birbirimizden habersizce. Hafta sonu için gelmişler, gün boyunca neler yaptığımızı anlatıp İstanbul’da görüşmek üzere ayrılıyoruz.
Santorini ve Mikonos’ta havaalanı var. Türkiye’den direkt uçuş yok ancak Olimpik havayolları ile Atina ve oradan da adalara ulaşılabilir. Hiç ucuz değil bu yolculuk. Şu sıralar Pegasus da Atina’ya uçmaya başladı, oradan da feribot ile geçilebilir adalara. Sadece Santorini ve Mikonos değil diğer irili ufaklı adalara da Atina’dan feribotla ulaşılabilir.
Bu yaz yolum şansa hep Yunanistan tarafına düştü. Şimdi yazı bitiriyoruz, kış gezilerini mi hayal etmeliyim yoksa kışı pas geçip bahardan itibaren 2010 yazını mı planlamalıyım karar veremedim… Enteresan önerilere açığım. Bu dörtlü ile olması öncelikli tercihim tabii ki…