En son ne yazdım?

İstanbul’da muhakkak yapılması gerekenler

Dünkü Hürriyet Cumartesi ekinde vardı. Savaş Özbey liste yapmış. İstanbul’un 50 keyfi diye.
Benim de hep aklımdaydı benzer bir liste yapmak. Şimdi üşenmedim mitingler sebebiyle sokağa çıkmakta tereddüt ettiğim bu Pazar sabahı oturdum ve yazıyorum. ( Elimde dünkü gazete de var kopya çekebilmek pardon esinlenebilmek için)

Resim 048
TV’de de en sevdiğim grup DM’un top 10’u var. Ne keyif !
Başlıyorum. Her zamanki gibi “en”‘den değil aklıma geliş sırasına göre yazıyorum. Bu listede gidilmesi, görülmesi, yenilmesi, içilmesi, bakılması, alınması tavsiye edilen şeyler, belirli bir yükleme bağlı değil… Keyfin hepsini kapsıyor.

  • Farklı mevsimlerde ada gezisi. Kışın, yazın, baharda. Hepsi ayrı güzeldir. Hatta sabahın 7’sinde AyaYorgi’de ayine katılmak bile var içinde. Bisiklet kiralamak, bira – patates ya da deniz mahsülleri yemek.
  • Sultanahmette Nisan ayında küçük barlarda keyif yapmak. Özellikle terası olanlara gidip, akşamüstünden gece yarısına kadar hafif üşüyerek keyif yapmak. Hatta tarih Anzac day’e yakınsa Yeni Zellanda’lı, Avustralya’lı arkadaşlar edinmek.
  • Yine Sultanahmet- Cankurtaran sahilinde yürümek, hatta kayalara oturup iyot kokusunu içe, derinlere kadar çekmek.

DSCF8013

 

 

  • Aynı mıntıkadan devam ediyorum, Gülhane parkında baharda dolanmak. Lunaparkta birkaç delilik yapmak:)
  • Vee Eminönü, Mısır çarşısı, Kapalıçarşı civarında serseri mayın gibi dolanmak. Bilinmeyen sokaklara girip çıkmak. Kaybolma korkusu olmadan. Ayakta parmak arası terlik, şort ve basit bir tshirtle. Hatta çantasız. Elleri kolları sallaya sallaya…:) Oradan Nurosmaniye kapısından çıkıp Starbucks’a uğrayıp buzlu bir kahveyi yol boyunca sonuna kadar içmek.
  • Topkapı Sarayı bahçesinde dolanmak. Yere oturup gelen geçene bakmak. Uzakdoğulu tiplere sinir olmak:)
  • Arkeoloji müzesi bahçesinde uykulu bir öğleden sonra oturup, serinlemek, sessizlikte bambaşka yerlere gitmek…Düşünmek, hatta zor kararları orada vermek.Belki bir gün yazarım sene 2003’tü. Aynen bir öğleden sonra oturdum 2 saat kadar aynı bankta. Düşündüm durdum. Çok keyifliydi.
  • Bebek sahilinden Beşiktaş’a kadar yürümek. Vakit varsa Beşiktaş’tan motorla karşıya geçip, Kanaat’ta bir şeyler yemek.
  • Anadolu kavağına gidip balık yemek, öncesinde yürüyerek kaleye çıkmak, terlemek, hafif rüzgardan etkilenip acaba hasta olur muyum diye düşünmek. Yukarıdaki çay bahçesi açıksa güzeeel bir çay içmek. Balık sonra, aşağıda. Balık üstüne de bir waffle çakmak:) Sonra 15:00’teki vapurla Eminönü’ne geri dönmek… Ya da gün batımına kadar kalmak oralarda.
  • Boğaziçi köprüsünden motosikletle geçmek. Yürüyerek geçmek, koşarak geçmek. Bunların hepsini hem gündüz hem de gece yapmak. Geçen yıl Nike Human Race’e katılmıştım. Gece bir başka güzel oluyor.
  • Cihangir’de ara sokaklarda dolaşmak. Tophane üzerinde kalan salaş çay bahçesinde zenciden çay içmek. Kötü bir çay ama manzara şahane.
  • Galata kulesine senenin farklı günlerinde ve farklı saatlerinde çıkmak. Yazın, kışın baharda, akşam, sabah, öğlen. Hepsi birbirinden güzel… Bol fotoğraf çekmek o arada.
  • Beyoğlu’nda yine dar, bilinmeyen sokaklarda yine serseri mayın gibi dolanmak. Küçük dükkanlara girip çıkmak. Çukurcuma’ya kadar inmek.
  • Cihangir’de Bilsak 5.Kat’ta yazın bir drink almak:)
  • Gay barlardan birine muhakkak en azından hayatta 1 kere gitmek.
  • Leb’i Derya’da bir akşam üstü bir şeyler yiyip, içmek.
  • Balat civarında yürümek. Salaş köftecide köfte yemek.
  • Pierre Loti’ye çıkmak. Ama alkol yok:(
  • Çubuklu Hayal kahvesinde Türk rock yıldızlarından birinin konserine gitmek. Şebnem Ferah olabilir.
  • Yazın Burç Beach’te sabah erkenden güneşlenmeye başlamak. Denize girmek, dalgalarla oynamak. Akşamın son saatine kadar orada vakit geçirmek. (Trafiği hesap etmek)
  • Çelgelköy, Kuzguncuk civarlarında yaya olmak.
  • Kanlıca’ya muhakkak uğramak.
  • Şile civarlarına gitmek. (Ağva’ya hiç gitmedim o yüzden bir şey diyemiyorum)
  • Yazın akşamüstü boğazda açık mekanlarda yine drink almak:) Mohito olabilir ya da sandoz. Gerçi her ikisini de ben akşamüstleri plajlarda içmeyi seviyorum.
  • Bebek’te mini dondurmadan karamelli, antep fıstıklı, kaymaklı dondurma yemek. Muhakkak sos da koydurmak.
  • Maça gitmek. Galatasaray’ın olursa daha da keyifli geçer. Milli maçlar da güzeldir.
  • Kuruçeşme’de konsere gitmek. Yaz günü yine. DM super olur. Enjoy the silence çalınca gözleri dolmak.
  • Ali Sami Yen’de de konsere gitmek.
  • Kısa yolları bilmek, oradan oraya kestirmelerden gitmek. Yanında oturana hava atmak, bak seni nasıl da getirdim buraya diye.
  • İstinye Parkta dolanmak. Ucuzluk zamanı alışveriş yapmak.
  • Emek sinemasında film izlemek.
  • Formula 1’e gitmek. Sabah erkenden uyanmak yola koyulmak. Gold tribünde izlemek. Kulaklıkları takıp her turda ayağa kalkmak.
  • Galata köprüsünde yürümek.
  • Karaköy civarında dolanmak.
  • Santral İstanbul’a gitmek. DM konseri için heyecanlanmak.
  • İstanbul Modern’de gezmek. Çok anlarmış gibi eserlere bakmak.
  • Müze demişken Sabancı müzesine gitmek.
  • Emirgan’da Sütiş’te su böreği ya da krem karamel, kahvaltıda menemen de olabilir.
  • Rumelihisarında Kale’de erken saatte kahvaltı etmek.
  • Sabahın 5’inde boğazda arabayla dolanmak.
  • Rumelifenerine yaz, kış farketmez gidip dolanıp gelmek. Garipçe köyüne uğramak. (Kahveye uğramadığı için pişman olmak)
  • Büyükçekmece’de Akçaabat köftesi yemek.
  • Gezmek, gezmek, gezmeeek, hep gezip enerji almak bu güzel şehirden…

 

 

mantığım duygularıma 2 tokat atsa…

O zaman adam olacağım. Ama neredee… Galatasaray’dan başka takıma geçmek kadar imkansız bir şey benim için. Olasılıksız bir durum.
Ve sanırım yapacak da bir şey yok. Bırak aksın gitsin. Bunu da diyemiyorum illa hakim olacağım akıp gidene. Ne yaman çelişki.
Geçmişi düşünüyorum benzer şeyler yaklaştığında nasıl da püskürtebilmiştim. Neden şimdi olmuyor? Neden şimdi kalkanlarım yerde?
O zaman bırak aksın gitsin.

every little things gonna be alright…

Hadi artık şu meşhur bahar gelsin! Etraf renklensin, güneş bu renkleri gözümüze soksun.
Boğazda erguvanlar açsın. Anadolu kavağına gidelim. Hatta daha başka başka yerlere, adalar gidelim, bisiklet kiralayalım, rüzgar yokuştan aşağı inerken yüzümüze çarpsın. Ya düşersem bisikletten diye hafiften korkalım…
Heyecan yaşayalım, ama yeter ki artık şu bahar gelsin…
Sıkıldım yağmurdan, nasıl olsa barajlar da doldu. Tamam daha fazla yağmasına gerek yok. Güneş açabilir, zamanı gelmiştir, koyu renk ve kalın kıyafetlerden de sıkıldım. Daha özgür olmak istiyorum.
Planlarım var uygulamakta zorluk çekeceğim. İş bitiminde hemen 6’da çıkıp sahilde bir yerlere gitmek gibi. Hafta sonları özellikle cumartesi günleri plaja gitmek gibi. Yine hafta sonları İstanbul civarında değişik yerleri keşfetmek gibi…Hatta Kapalıçarşıda terlikle, serseri serseri dolaşmak gibi… Amaan kesin bana rus muamelesi yaparlar bu saçla artık:) Hoş eskiden de hep yabancıymışım gibi davranırdı o civardaki esnaf…
Evet heyecanlandım bir an! Kendime geldim gecenin bu saatinde:)

İyi uyurum bu hayallerle ben. Ve inşallah sabah uyandığımda biraz güneş ışığı görebilirim. Yoksa iyice depresif olacağım…

Küçük Yolculuklar

Yeni hevesim bu web sitesinde gördüğüm pastoral hafta sonunu birkaç arkadaşımla gerçekleştirmek. http://www.kucukyolculuklar.com/
Biraz daha havaların iyileşmesini bekliyorum. 3-4 hafta sonra cumartesi günübirlik ya da eğer daha kalabalık olursa kalmalı bir şekilde gitmek, kaçmak istiyorum böyle bir köye…
Sonra da Taşşşkın’la plan yaptık, Saroz’da ahtapot yiyeceğiz. Bu heyecanlarım olmasa depresyonun dibini görmüştüm:))
Ekim 2008’den beri seyahat etmiyorum. Değişik bir şey yapmıyorum. Her gün yağmur, her gün iş. Günler kısa. İnsanlar keyifsiz.
En son aslında farklı bir şey olarak Land Rover Experience ekibi ile Karadeniz sahillerinde off road yaptım ama 1 günlük oksijen çarpmasından başka bir şey olmadı. Daha uzun süreli çarpmalı hatta kendime gelememeliyim. Bin tane plan yapıyorum. Biraz öncekiler kesin hareket. Bir de opsiyonel (Kafada hayal) olanlar var. Aylin’e Dubai’ye, Mayıs-Haziran gibi Aslı’ya Atina’ya, Sibel’e Lozan’a, Elif’e Londra’ya, Çağatay’a Amsterdam’a, ya da Paskalya’da ucuz Avrupa turuna. Aaa bir de Naumman ile Rimini planı var. Mayıs’ta iş için…
Evet bunları düşünmek olmasa ben bittim:)))

The Reader

The Reader’i izledim bugün. Aklımdan çıkmıyor. Bir alman delikanlının kibar kibar ingilizce konuşması, kendinden yaşça büyük bir kadınla aşk yaşaması, okumaya olan düşkünlüğü, hayatı boyunca bu aşkla bir şekilde yaşıyor olması…
Konusu gerçekten çok güzel, hisli bir film ayrıca. Bana da Florian’ı hatırlattı.
Yılda 2-3 kez dürtüyoruz birbirimizi “I just want to say HALLO!” That’s it… Her şey yolunda mı yolunda o kadarlık bir yazışma. Yaşıyor muyuz birbirimize haber veriyoruz o kadar:)
Şu an Düsseldorf’ta hükümet için bir programda çalışıyor. Doktorasını bitirdi. Eskisi kadar sık seyahat etmiyor, en azından TR’ye gelmiyor. İyi olsun da…Gerisi ilgilendirmiyor şu durumda beni. Filmden çok etkilendim belli, buraya bile bunları yazdığıma göre, dolmuşum da taşıyorum:)

İhmal

İhmal ediyorum, kendimi, ailemi, arkadaşlarımı, uzun zamandır görmediklerimi, tamire gitmesi gereken ayakkabılarımı, bloğumu…Şu kış bitse de bahara girerken ben bir canlansam.
Planlar yapıyorum hep ama hepsi de havada kalıyor sonra yok olup gidiyorlar. Bir ara Dubai’ye gitmeyi planladım. Hatta rezervasyonumu bile yaptırdım. Ondan vazgeçtim 79 Euro’luk Prag turuna takıldım. O da yok oldu gitti. Dün uçak kazası oldu. THY’nin uçağı Amsterdam’a inerken tarlaya düştü, çakıldı, iniş yaptı. Ne olduğu tam olarak belli değil. 9 ölü var, 3’ü mürettabat. 6’sı yolcu. Bu 6’nın 4’ü Amerikan vatandaşı. Hollandalı makamlar isimleri açıklamıyorlar hem kendilerini korumak, Hollanda yasalarına göre. Hem de ölenlerinin yakınlarının izni olmadan açıklamak tazminat davasına götürebilirmiş. Motor arızası diyorlar ihmal mi acaba?
Son bir, iki yıldır ben de inanılmaz korkuyorum iniş ve kalkışlarda. Hatta bu kadar gezme, tozma meraklısı olarak benim için ne kötü bir korku bu. Neyse önüne geçebileceğim bir şey yok.
Korku kelimesini bence lügattan çıkarmak gerek. Ne manasız, tatsız bir kelime! Karanlıktan korkuyorum, açık denizden korkuyorum, yılandan korkuyorum, yükseklikten korkuyorum, dişçiden korkuyorum, adrenalin salgılatan sporlardan, eğlencelerden korkuyorum, özellikle su eğlencelerinden, hamburger, muz vb., yaşlanmaktan korkuyorum, ameliyat olmaktan korkuyorum, abuk subuk gece hikayelerinden korkuyorum… Daha kimbilir neler vardır aklıma gelmeyen ama korkudan beni altıma işeten…

IŞIK KUTUSU

Çok uzun zamandır, özellikle kış aylarında kendimi kötü hissettiğimde aklıma gelen çözüm, ancak yapmadığım bir şey olan ışık kutusu ile ilgili bir yazı buldum. Yazıyı aşağıya kopyaladım.

Breaking&Entering’de Jude Law’un İsveçli depresif sevgilisi her gün ışık kutusuna bakarak kendini tedavi etmeye çalışıyordu. Oradan da girmiş iyice aklıma.
Kimi de iyileştirici nitelikteki kitapları bol bol okur, secret yapar. Ben okuyamıyorum kendini iyi hissetme kitaplarını. 3.sayfada gözlerim kapanıyor, konsantre olamıyorum ve hemen uykuya geçiyorum bu tarz kitapları okurken. Ertesi gün de yine 3.sayfa bu sefer paragraflar arasında ulen ben nerede kalmıştım diye küfrede küfrede 3-4 cümle ile okumam ben bu kitabı diye atıyorum kenara. Benim favorim ışık kutusu:)

Peki nereden aklıma geliyor bu zamanlarda benim içimde meşhur olmuş olan “ışık kutusu”?

Bana göre yılın yarısı Ocak ayı. Yılın yarısında da vücut, ruh, beyin inanılmaz yorulmuş oluyor. Havaların da kapalı, yağmurlu, soğuk olması ile depresyon semptomları çok daha belirgin oluyor. Yapılacak en iyi şey eğer mümkünse güneşli bir memlekete 3-4 günlüğüne ya da daha uzun zamanlı tatile gitmek. Hem hava değişikliği, hem de burada kara kış hüküm sürerken güneşli bir yerde t-shirt ile dolaşıyor olmanın keyfi depresyonu yok ediyor. Enerji bolluğu ile bana göre yılın diğer yarısı olan bölüme devam edilebiliyor. Ocak-Şubat’ta yapılan bu nefes alma, yaz aylarına kadar götürür insanı. Zaten baharın gelişi ile motivasyon da artiyor. Tecrübe ile sabit. Bu yapılamıyorsa da amazon.com’dan “ışık kutusu” satın alınabilir.

FOTOTERAPİ (IŞIK TEDAVİSİ)

Güneşin doğumu beyinin epifiz bölgesi tarafından algılanır. Epifiz serotonin adlı kimyasalı salgılar ve melatonin salgılanmasını azaltır. Melatonin, vücudun uyuması için salgılanan hormon olup, serotonin de enerji ve ruh halini düzenleyen hormondur. Serotonin ve melatonin beraber çalışarak psikolojiyi, bağışıklık sistemini, ağrıyı, sindirimi, uykuyu, vücut sıcaklığını, kan basıncını, kan pıhtılaşmasını ve vücudun günlük ritmini düzenler. Gün ışığı (parlak ışık) ve ona maruz kaldığımızda bizim melatonin ve serotonin seviyemizi etkiler. Enerji düzeyimiz, reflekslerimiz, uyku döngümüz, kilomuz, iştahımız, ve kontrol yeteneğimiz bu hormonların düzeylerinden etkilenirler. Serotonin düzeyinin artırılması daha iyi sağlığa kavuşmanın bir yoludur.
Mevsimsel depresyonu olanların parlak ışığa maruz bırakılmalarının etkili bir yol olduğu kanıtlanmıştır. Ev ışığı 200-300 lux tür. İyi bir ofis ışığı 500 luxtür. Ama güneşli bir gün 50.000 – 100.000 lux ışık üretir. Işığın bütün spektrumu gerekli değildir. Frekansı (yoğunluğu) anahtar noktadır. Dengeli bir ışık spektrumu eksi UV-B yansımaları ideal ve gözler için ideal olandır. Işık kutusu tavsiye edilen uzaklıkta ve yoğunlukta yerleştirilir. Her gün belli bir zaman dilimi karşısında oturacak ve 15-45 dk. Arası etkilidir. Işığın kullanıcının yüzüne ve gözlerine doğru yerleştirilmesi gerekir. Parlak ışığa maruziyet seratonin salgısını kolaylaştırmak ve gün boyunca oluşan bazı semptomları ortadan kaldırmak içindir. Günün herhangi bir saatinde kullanıldığında , en iyi başarı uyku saatlerini inceleyerek yakalanmıştır.

Çoğu mevsimsel depresyon semptomu yaşayan insanın uyku düzenlerinde ve melatonin düzeylerinde değişiklikler saptanmıştır. Bu ışıkla düzenlenebilir. Mevsimsel depresyonu olan çoğu kişinin iki türlü uyku düzeni vardır. Geç uyuma ya da erken uyuma. % 80’inden fazlası geç uyuma türündendir. Melatonin üretimleri, uyku aralıkları gece geç saatte başlar ve gündüz saatlerine sarkar. Bu insanlar genelde sabah uyunmakta problem yaşarlar ve normalden fazla uyumuş olsalar bile genel olarak tam uyanık olmazlar. Bu grup ışık kutusunu uyanırken kullanmalıdır. Diğer %20’ik kısım sabah kendini enerjik hissedip öglen sonrası kendini bırakıp erkenden uyuyanlar; bunlarda öğlenden akşama doğru bir vakitte kullanmalıdırlar. Gerektiğinden fazla kullanılmaması içinde biraz dikkat edilmelidir.
Kışın karanlıkta, sabah kalkmakta zorlananlar için de ışık kutusu uyanma saatinden önce 45 dk ya ayarlanabilir ve gün ışığı gibi aydınlatılınca insan vücudu serotonin salgılar. İnsan vücudu güne hazırlanır, kendini dengeler.

Arsivde olmasi gereken filmler

Oyle bir izledigim ve cok keyif aldigim, herkesin de izlemesi gerek diye dusundugum filmleri yazmak istedim. Onem sirasina gore degil akla gelis sirasina gore yaziliyor bilginiz olsun:)
  1. No country for old man – Javier Bardem’den nefret edeceksiniz ya da ettiniz bile.
  2. The Other Boleyn Girl
  3. Elizabeth
  4. Elizabeth The Golden Age
  5. Dr. Jivago
  6. Babel
  7. Syriana
  8. Madonna Confession Tour (Insan yasaminda olmeden canli olarak izlemesi gereken sanatcilardan biri Madonna. Daha izleyemedim ama daha da olmedim nasil olsa:)
  9. Crash Cok iyi bir kurguya sahip)
  10. Yasamin Kiyisinda (Crash gibi…)
  11. Munich
  12. Closer
  13. Breaking&Entering
  14. Sliding Doors
  15. Lost in Translation
  16. Something gotta give
  17. Proof
  18. American History X
  19. The Curious Case of Benjamin Button
  20. Geisha
  21. As good as it gets
  22. City Of God
  23. Fight Club
  24. Forrest Gump
  25. Hacivat ve Karagoz neden olduruldu?
  26. Eskiya
  27. Motorcycle Diares
  28. Good will hunting
  29. The God Father serisi
  30. Saving Private Ryan
  31. Selvi Boylum Al Yazmalim
Daha da vardir mutlaka ama bunlar benim aklima gelenler…

Vizyondaki Filmler…

Bayiliyorum film izlemeye. Hem kis oldugu icin firil firil dolanamiyorum ortalikta. Hem de hafif depresif geciyor benim ocak ve subatlarim. Bol bol fil izleyerek kaciyorum beynimdeki zirvaliklardan. Bu hafta sonu Pazar gezmem haricinde bol bol film izledim. Hem DVD’de hem de Digiturk kanallarinda.

Ilk olarak Australia’yi izledim. Bana gore 3 bolumden olusan bir film. Ask, ayrilik ve savas. Diger taraftan da cocuk filmi tadinda bile denebilir. Goruntulerin muhtesemligi acisinden sinemada izlenmesi tavsiye olunur. Ancak studyoda mi cekilmis yoksa gercekten Avustralya Turizm Bakanliginin bir tanitim filmi mi belli degil:) Nicole Kidman’in bol estetikli hali ile Hugh Jackman’in yakisikliligi izlenebilir. Adam bu senenin en seksisi secilmis bir dergide… Guzel goruntuler icin izlenebilir, onun disinda bir ozelligi olmayan film. Aborjinlerden de ozur dileyen bir film…
Australia’nin hemen akabinde Twin Sisters’i koydum. Cok iyi bir film. 2.dunya savasi filmlerini sevenler icin iyi bir dram.

Veeee hafta sonunun en etkileyici yapimi, onumuzdeki hafta Oscar odul toreninde de pek cok odulu alacagi tahmin edilen. Bafta, Altin Kure gibi odulleri kapip goturen film: SLUMDOG MILLIONAIRE. Danny Boyle filmi, Trainspotting, A Life Less Ordinary, The Beach’ten hatirlanabilir Danny Boyle.
Slumdog Millionaire super bir kurguya sahip. Konu inanilmaz iyi. Oyunculuk da gayet tatmin edici. Hindistan’da geciyor ve benim bayildigim bir ingilizce ile. Sanki hepsinin agzinda kasik varmis ve surekli o kasikla ingilizce konusuyorlarmis gibi. 🙂 Kesinlikle senenin en iyi filmlerinden biri. Hatta ilk 3’te olacagi kesin.
Son olarak da CHE part two’yu izledim. Che’nin hayatini sevenler, merak edenler icin biyografi tadinda, ayni sekilde belgesel gibi bir film. Oncesinde ama muhakkak The Motorcycle Diares ve Che Part One izlenmeli. O zaman anliyorsunuz gercekten kim oldugunu, nereye geldigini. Benicio Del Toro, bu seride produktorlugunu yapiyor olmasindan da kaynaklanan muhtesem bir oyunculuga sahip. Benicio’nun (arkadaşım sanki) CHE’yi oynarken kendini gercekten Che gibi hissettigi cok net gorulebiliyor. Cok cool, sakin, sicak ve samimi bir karakter. Gercekten izleyince Guney Amerika ulkelerinden cikan bir gerillanin neden dunyanin her yerindeki insanlarin vucutlarinda dovme oldugunu, tshirtlerinin giyildigini daha iyi anliyorsunuz. Ozgurlugun sembolu olmus adam. Filmi bence genel cogunluk begenmez. Ben sevdim. Ara ara catisma sahnelerinde hizlandirsam da begendim. Latin gitar ezgileri de ayri tatta. Sasirtici olan Fidel Castro ile ayni donemde, ayni davada yer alip ikisinin de ayri efsane olabilmesi…

Diger bir tavsiyem de Into The Wild. Sean Penn yonetmen. Bu filmin detayini Milk’i izledikten sonra verecegim. Ortak noktalari yok ama Sean Penn temelli bir yorum olacak:)

Asagidaki linkte de oscar adayi filmlerle ilgili bir yarisma var. Aslinda sadece favorilerinizi isaretliyorsunuz, THY’den ucak bileti kazaniliyor.
Ben girdim, doldurdum bile. Bana cikacak:)

velhas no cio indianpornvideos.mobi fotos de novinhas dando
fotos de rola e buceta 2beeg.mobi gostosa sendo estuprada
sexo com a tia brasileira dirtyindianporn.info pauzão gostoso
vídeo da grazi massafera pornolaba.mobi travekos
contos eroticos ao vivo tubepatrol.sex xxx vídeos
fudendo a gordinha gostosa chuporn.net sexoline
furracao porno arabysexy.mobi gozadas na siririca
pica gigantesca freejavporn.mobi ponor grátis
peitinho de novinha hotmoza.tv gostosas fumando
porno brutal estupro ufym.info porno comendo cu