Dünkü Hürriyet Cumartesi ekinde vardı. Savaş Özbey liste yapmış. İstanbul’un 50 keyfi diye.
Benim de hep aklımdaydı benzer bir liste yapmak. Şimdi üşenmedim mitingler sebebiyle sokağa çıkmakta tereddüt ettiğim bu Pazar sabahı oturdum ve yazıyorum. ( Elimde dünkü gazete de var kopya çekebilmek pardon esinlenebilmek için)
TV’de de en sevdiğim grup DM’un top 10’u var. Ne keyif !
Başlıyorum. Her zamanki gibi “en”‘den değil aklıma geliş sırasına göre yazıyorum. Bu listede gidilmesi, görülmesi, yenilmesi, içilmesi, bakılması, alınması tavsiye edilen şeyler, belirli bir yükleme bağlı değil… Keyfin hepsini kapsıyor.
- Farklı mevsimlerde ada gezisi. Kışın, yazın, baharda. Hepsi ayrı güzeldir. Hatta sabahın 7’sinde AyaYorgi’de ayine katılmak bile var içinde. Bisiklet kiralamak, bira – patates ya da deniz mahsülleri yemek.
- Sultanahmette Nisan ayında küçük barlarda keyif yapmak. Özellikle terası olanlara gidip, akşamüstünden gece yarısına kadar hafif üşüyerek keyif yapmak. Hatta tarih Anzac day’e yakınsa Yeni Zellanda’lı, Avustralya’lı arkadaşlar edinmek.
- Yine Sultanahmet- Cankurtaran sahilinde yürümek, hatta kayalara oturup iyot kokusunu içe, derinlere kadar çekmek.
- Aynı mıntıkadan devam ediyorum, Gülhane parkında baharda dolanmak. Lunaparkta birkaç delilik yapmak:)
- Vee Eminönü, Mısır çarşısı, Kapalıçarşı civarında serseri mayın gibi dolanmak. Bilinmeyen sokaklara girip çıkmak. Kaybolma korkusu olmadan. Ayakta parmak arası terlik, şort ve basit bir tshirtle. Hatta çantasız. Elleri kolları sallaya sallaya…:) Oradan Nurosmaniye kapısından çıkıp Starbucks’a uğrayıp buzlu bir kahveyi yol boyunca sonuna kadar içmek.
- Topkapı Sarayı bahçesinde dolanmak. Yere oturup gelen geçene bakmak. Uzakdoğulu tiplere sinir olmak:)
- Arkeoloji müzesi bahçesinde uykulu bir öğleden sonra oturup, serinlemek, sessizlikte bambaşka yerlere gitmek…Düşünmek, hatta zor kararları orada vermek.Belki bir gün yazarım sene 2003’tü. Aynen bir öğleden sonra oturdum 2 saat kadar aynı bankta. Düşündüm durdum. Çok keyifliydi.
- Bebek sahilinden Beşiktaş’a kadar yürümek. Vakit varsa Beşiktaş’tan motorla karşıya geçip, Kanaat’ta bir şeyler yemek.
- Anadolu kavağına gidip balık yemek, öncesinde yürüyerek kaleye çıkmak, terlemek, hafif rüzgardan etkilenip acaba hasta olur muyum diye düşünmek. Yukarıdaki çay bahçesi açıksa güzeeel bir çay içmek. Balık sonra, aşağıda. Balık üstüne de bir waffle çakmak:) Sonra 15:00’teki vapurla Eminönü’ne geri dönmek… Ya da gün batımına kadar kalmak oralarda.
- Boğaziçi köprüsünden motosikletle geçmek. Yürüyerek geçmek, koşarak geçmek. Bunların hepsini hem gündüz hem de gece yapmak. Geçen yıl Nike Human Race’e katılmıştım. Gece bir başka güzel oluyor.
- Cihangir’de ara sokaklarda dolaşmak. Tophane üzerinde kalan salaş çay bahçesinde zenciden çay içmek. Kötü bir çay ama manzara şahane.
- Galata kulesine senenin farklı günlerinde ve farklı saatlerinde çıkmak. Yazın, kışın baharda, akşam, sabah, öğlen. Hepsi birbirinden güzel… Bol fotoğraf çekmek o arada.
- Beyoğlu’nda yine dar, bilinmeyen sokaklarda yine serseri mayın gibi dolanmak. Küçük dükkanlara girip çıkmak. Çukurcuma’ya kadar inmek.
- Cihangir’de Bilsak 5.Kat’ta yazın bir drink almak:)
- Gay barlardan birine muhakkak en azından hayatta 1 kere gitmek.
- Leb’i Derya’da bir akşam üstü bir şeyler yiyip, içmek.
- Balat civarında yürümek. Salaş köftecide köfte yemek.
- Pierre Loti’ye çıkmak. Ama alkol yok:(
- Çubuklu Hayal kahvesinde Türk rock yıldızlarından birinin konserine gitmek. Şebnem Ferah olabilir.
- Yazın Burç Beach’te sabah erkenden güneşlenmeye başlamak. Denize girmek, dalgalarla oynamak. Akşamın son saatine kadar orada vakit geçirmek. (Trafiği hesap etmek)
- Çelgelköy, Kuzguncuk civarlarında yaya olmak.
- Kanlıca’ya muhakkak uğramak.
- Şile civarlarına gitmek. (Ağva’ya hiç gitmedim o yüzden bir şey diyemiyorum)
- Yazın akşamüstü boğazda açık mekanlarda yine drink almak:) Mohito olabilir ya da sandoz. Gerçi her ikisini de ben akşamüstleri plajlarda içmeyi seviyorum.
- Bebek’te mini dondurmadan karamelli, antep fıstıklı, kaymaklı dondurma yemek. Muhakkak sos da koydurmak.
- Maça gitmek. Galatasaray’ın olursa daha da keyifli geçer. Milli maçlar da güzeldir.
- Kuruçeşme’de konsere gitmek. Yaz günü yine. DM super olur. Enjoy the silence çalınca gözleri dolmak.
- Ali Sami Yen’de de konsere gitmek.
- Kısa yolları bilmek, oradan oraya kestirmelerden gitmek. Yanında oturana hava atmak, bak seni nasıl da getirdim buraya diye.
- İstinye Parkta dolanmak. Ucuzluk zamanı alışveriş yapmak.
- Emek sinemasında film izlemek.
- Formula 1’e gitmek. Sabah erkenden uyanmak yola koyulmak. Gold tribünde izlemek. Kulaklıkları takıp her turda ayağa kalkmak.
- Galata köprüsünde yürümek.
- Karaköy civarında dolanmak.
- Santral İstanbul’a gitmek. DM konseri için heyecanlanmak.
- İstanbul Modern’de gezmek. Çok anlarmış gibi eserlere bakmak.
- Müze demişken Sabancı müzesine gitmek.
- Emirgan’da Sütiş’te su böreği ya da krem karamel, kahvaltıda menemen de olabilir.
- Rumelihisarında Kale’de erken saatte kahvaltı etmek.
- Sabahın 5’inde boğazda arabayla dolanmak.
- Rumelifenerine yaz, kış farketmez gidip dolanıp gelmek. Garipçe köyüne uğramak. (Kahveye uğramadığı için pişman olmak)
- Büyükçekmece’de Akçaabat köftesi yemek.
- Gezmek, gezmek, gezmeeek, hep gezip enerji almak bu güzel şehirden…