En son ne yazdım?

İos, aşık olduğum bir başka Yunan.

Küçücük bir koy. Bizim kocaman Louis Cristal’imiz nasıl yanaştı, nasıl manevra yaptı bu koya diye düşünüyorum sabahın erken saatlerinde. Akabinde rüzgar ile gemi zaman zaman yer değiştiriyor gibi geliyor. Kos’tan hareket ettikten sonra tüm gece yol almışız ve İos’a gelmişiz. Ana kara üzerinde beyaz kiliseler, şapeller önce dikkat çekiyor, ancak tam kavrayabilmiş değilim nereye geldiğimizi ve önemini. Neticede ağaçsız, yine kel bir ada var karşımızda.

20140710_081152

Bizi karşılayan botlarla 30 saniye bile sürmeyen yolculuktan sonra karaya ayak basıyoruz. Gemide kahvaltımızı etmiştik ancak ada halkı küçük bir stand hazırlamış ve biz ada ürünlerinden yaptıkları, kekleri, poğaçaları, minik kanepeleri ve uzun yıllar hatırlayacağımız limonatayı ikram ediyorlar. Sanırım bu adaya cruise gemileri yeni yeni gelmeye başlıyor ve ada bunun için ayrı bir heyecan duyuyor. Hepsi öyle tatlılar ki, oturup uzun uzun sohbet etmek istiyor insan.

Biz ikramlar için teşekkürümüzü ettikten sonra otobüsümüze binip adanın merkez Chora köyüne doğru hareket ediyoruz. İos Arkeoloji müzesindeki hızlı gezimizle birlikte Chora köyünün dar, yokuşlu ancak oldukça sürprizli sokaklar bizi şaşırtıyor. Grup birbirini kaybediyor, taşlara kireçle yazılmış kilise şekilleri ile yolumuzu bulmaya çalışıyoruz. Rehberimiz diyor ki sabah olduğu için farkında değilsiniz ancak inanılmaz bir gece yaşamı var İos’un diyor. Kesinlikle çok doğru o daracık sokaklarda bolca bar tabelası görmek mümkün. Ancak köy halkı uyuyor. Ancak birkaç köy kahvesinde oturan yaşlı Yunanlar bize Kalimera diyor.

20140710_090826Chora‘da en tepeye, en yükseye çıkıyoruz. Kan ter içinde kalsak da kimimiz su için cüzdanındaki tüm parayı verecek olsa da en yüksekteki şapellere çıkıp, denize, doğaya ve tanrıya bu kadar yakın olmak, hakim olmak insanın içini inanılmaz bir güçle dolduruyor. Belki de bu gücün sebebi seratonin, mutluluk…

Gezilebilecek yerlerden biri Skarkos antik şehri ancak bizim zamanımız kısıtlı olduğu için otobüs camından bakmayı ve hızlıca plajlara ulaşmayı hedefliyoruz.

20140710_094531 Adada 365 adet kilise ve şapel var. Bir yıl içinde her güne bir kilise gibi düşünülebilir. Ara ara yüksekliği olan, aşağı baktığımızda muazzam koyları olan, uzaktan siluet olarak gördüğümüz Santorini adası…

Yarım saatlik bir yolculuğun ardından sıcaktan, nemden kurtulmak için coğrafyanın en güzel nimeti deniz. Hiç tereddütsüz, beklemesiz, kaprissiz ve şüphesiz giriyorum. Tüm gün keyif yapmak var aklımda, önce bir kahve ardından buz gibi bir beyaz şarap, inşallah deniz mahsulleri dondurulmuş değildir diye dua ediyorum. Nerede mi? Plajın derme, çatma restoranında, Manganari’deyiz. Aklımda diğer Yunan adalarından özellikle Midilli’de yediğim kolum kadar kalamaz ızgara var. Burada da bulurum inşallah diyorum. Kum incecik, ayaklarım, hatta yürüdükçe bacaklarıma kadar sıçrıyor, yapışıyor. Duş görünürde yok, restoranın sahibinin oğlu hemen beni hortuma kavuşturuyor. Sanki 1 şişe şarap içmişim gibi, denizin, güneşin keyfi ile sarhoş gibiyim. Soğuk su kendime getiriyor beni. Kurulanıp restorana geçip önce kahve diyorum, yok yok hemen öğlen olmadan bu Yunan’ın da tadı çıkmalı. Tatilde değil miyiz? Özgür değil miyiz? Araba da kullanmayacağız. İçimde tatlı da bir heyecan var saklayamadığım.*-*

20140710_114849Gelen ev yapımı beyaz şarap, kalamaz ızgara, ahtapot yiyenleri özendirecek lezzette. Mezeleri saymıyorum.

Daha fazla anlatmaya lüzum yok sanırım. Birleşen masalar, şen kahkahalar, mutlu insanlar…

20140710_084651Dönüş vakti yaklaşınca yine notlarımı toparlıyorum.

Kiklad ada grubununda olan İos Homeros‘un adası. Zamanın en büyük savaş muhabiri olan Homeros burada yatıyor. 1.500 nüfuslu bu küçük ada, Yunanların henüz turizmden coşmamış, keşfedilmiş adalarından biri. 26 ayrı plajı, gece hayatı, zeytin, şarap ve gravyer peyniri ile ünlü adası. Bizim için çok yeni. Biz biliriz, Rodos, Kos, Mikonos…

Kos Adası

Bu ilk değil, 3 mü 4 mü? Sanırım 4. Kos ziyaretim.

Louis Cristal gemimiz 7 günlük Ege denizi gezisinde, Çeşme ve Bodrum’dan sonra sabah erkenden Kos limanında uyanıyoruz. Bir an düşünüyorum adayı iyi biliyorum ve acaba düzenlenen tura katılmayıp, bir araba kiralayıp direkt Kefalos plajına mı gitsem diye. Grubun tatlı baskısı ile uyumsuzluk yapmayıp, limanda bizi bekleyen otobüsümüze biniyorum.

20140709_102556Programda şarap tadımı var önce. Aklıma geliyor, acaba Vassilis’in yerine mi gideceğiz diye. Kos’a ilk gittiğimde Dimitri beni arkadaşı Vassilis’in şarap mahsenine götürmüş ve hatta bana enfes bir beyaz şarap hediye etmişti. Ve görüyorum ki aynı adrese gidiyoruz. Vassilis’e kendimi hatırlattığımda önce hangi Dimitri? Burada herkes Dimitri diyor. Çarşıda, köşede dükkanı olan Dimitri diyorum. Haa Dimitri ….. diyor, hatırlamıyorum soy adın tabi. Ama öyle ilgisi yok. Sabahın 9’u bir grup gelmiş daha gözleri mahmur. Şarap tadımı için de hiç uygun bir saat değil, teknik olarak belki ama keyif olarak hayır.

Kos Hipokrat’ın adası, ve Dodekan adalarından 2. en büyüğü. Bizim bildiğimiz adıyla 12 Adalardan biri. En büyüğü ve başkenti Rodos.

20140709_140947Biliyorum Kos ekolojik bir ada. Hatta o zaman Dimitri ile sohbet ederken, babam kanser hastası dediğimde, burada hiç kanser hastası duymadım. Bizim şarabımız, kekik balımız, su kaynaklarımız var. Doğal yaşamın olduğu yerde de kanser gibi mutasyonlara pek rastlanmıyor İrem demişti. Yine benzer bilgileri rehberimiz açıklıyor.

Otobüsümüzle Zia köyüne çıkıp, rehberimizin ikramı olan tarçınlı, meyveli soğuk ancak bana fazla tatlı gelen içeceğimizi yudumluyoruz. Bitirmeme imkan yok benim derdim bir an önce bir yere oturup kahve içmek. Zia köyünde bulunan pek çok hediyelik eşya dükkanı, geceleri ise tavernaları ve klasik Yunan eğlencesi ile meşhur. Kahveye kavuşup, esen rüzgarla önümüzde görünen Turgutreis  ve Kalimnos adasını izliyoruz.

DSC_0936istikametimiz Kefalos plajı. Bir grup sahildeki restorana yerleşirken ben kendimi denizde buluyorum. Kefalos tarafı her zaman biraz daha serin oluyor. Marmari tarafında ise su bir nebze daha sıcak. Olsun soğuk deniz vücudu canlandırıyor. Yemek öncesi denize 2 kez girip çıkıyorum. Yetiyor mu hayır? Ancak yemek vakti, deniz mahsulleri bizi bekler. Midilli deniz mahsulleri konusunda şu ana kadar gördüğüm en başarılı Yunan adası. Henüz daha iyisine denk gelemedim. Ancak diğer adalar için de asla kötü diyemem. Severim ben Yunanı.

Deniz ve yemek sefamızdan sonra adanın meşhur kekik balı üretim merkezini ziyaret edip, ikram edilen ballı lokmaları yeyip, alışverişimizi yapıyoruz. Bir de o anda kahve içen var mı dediklerinde altın bulmuş madenci coşkusunda yerleşiyorum masaya. Sade bir kahveye asla hayır demem. O esnada grubumuza Bodrum’dan katılan diğer misafirlerle de biraz daha kaynaşıyoruz.

20140709_104207Limana dönüşte şehirdeki serbest zamanda ise gruptan ayrılıp sahildeki barlardan birine oturup günün yorgunluğu atıyor ve biraz da wi-fi sömürü ile takip edilmesi gereken işlere bakıyoruz.

Kos açıkçası benim önceliğimdeki adalardan değil, hayallerimde Syros, İos, İkaria ve Adriyatik tarafında bulunan diğer adalar var. Ömrüm yetse hepsine gitmek isterim. Kos’a acımasız davranmışım pek fotoğraf da çekmemişim.

Viyana İstanbul ile buluştu – Viyana’dan dans eden resimler

Hatırlarsanız, 21 Haziran 2014’te Viyana Turizm Derneği İstanbulluları İstanbul Bebek Parkında müzik, dans ve resim sanatlarının halka açık bir performansına davet etti. Üsküdar Karadeniz dans topluluğu ve Viyana devlet balesi sanatçıları dev bir kâğıt yüzey üzerinde dans ederek bir sanat eseri yarattı.

Bu performansın fikri, Viyana’da yaşayan Perulu sanatçı Luis Casanova Sorolla‘ya ait. Sorolla devlet operası dansçılarını, üzerine boya pigmentleri serpili bir kağıt zemin üzerinde dans ettirdi. Böylece dans hareketleri farklı grafik şekiller yaratmayı başardı. “Choreography Diagrams Signapura” adı verilen bu şekiller, farklı koreografilere göre çok özel, büyüleyici özellikler sergiledi.Viyana1 (3)

Bebek Parkı’nda bu sanat performansı 21 Haziran 2014 günü büyük ve merkezi bir sahne üzerinde gerçekleştirildi – Hayran olduğum sanat şehri Viyana’nın Boğaz kıyısındaki İstanbul’a bir yaz başı selamı olarak: Klasik Viyana müziğinin ve geleneksel Türk müziğinin verdiği ilhamla toplam üç dev ebatta resim ortaya çıktı.

Saat 17.30‘da Viyana devlet balesinin dansçıları Johann Strauss’un dünyaca ünlü Tuna valsının ezgileriyle sahne üzerinde izlerini bırakırken, valsı Türkiye’den bir müzik topluluğu canlı olarak çaldı.

Saat 19.00′da ise Üsküdar Karadeniz dans topluluğu, Türkiye’nin geleneksel Karadeniz halk oyunlarıyla sahnenin üzerine eşsiz bir tablo oluşturdu.

Saat 20.30‘daki finalde ise Viyana devlet balesinin kadın dansçıları eşsiz bir tablo yaratacaklar: Viyanalı balerinler Luis Casanova Sorolla tarafından tasarlanan “simasimetric” klasik dans yorumunu Carlos Pino’nun bir bestesi eşliğinde sahneledi. Performansın ve bu sırada yaratılan resimlerin izleyiciler tarafından iyi görülebilmesi için, bu yaratıcılık etkinliği canlı olarak iki dev ekrandan naklen gösterildi. İzleyenlerin bedensel keyfi için  de Viyana’nın geleneksel kahve üreticisi Julius Meinl parkta orijinal, enfes kokulu Viyana kahvesi ikram etti.


Safranbolu, hayat dolu…

Hayat dolu deyince akla geliyor, barlar, gece kulüpleri, cıstak cıstak eğlenceler, 7/24 yaşayan bir şehir. Öyle değil ama biz Türk milletinde bu kadar uzun süre aslı ile aynı kalmış, dokusu bozulmamış, 8 kuşaktır aynı ailenin yaşadığı evler, konaklar varsa hayat dolu demek yanlış olmaz sanırım. Ne dersiniz?

20140719_162006İstanbul’dan Safranbolu merkeze yol kısa değil, ancak bu gözümüzü korkutmuyor, yol üzerinde kahvaltı molası, arada araçta tilki bayılması uykular ile öğle saatlerinde Safranbolu’ya varmış oluyoruz.

Otelimiz Turing işletmelerinden biri olan Havuzlu Asmazlar Konağı. Odalarımız hazırlanırken otelin lobisi ve kahvaltı alanı olarak kullanılan, ev iken ise salonu olan, ortada kocaman havuzu ile daha evvel karşılaşmadığım bir manzara bizi karşılamış oluyor. Hayal ediyorum. Burası evim olsa, içinde kocaman bir havuz. Şırıl şırıl su sesleri, karpuzu at soğusun. İstersem girer yüzerim de. Öyle böyle değil kocaman kare şeklinde bir havuz bu.

Daha sonra odalarımıza çıktığımızda gördük ki büyülü bir gece bizleri bekliyor. Dantel örtüler, pirinç yatak başı, pencereler, perdeler, yerdeki kilim. Hepsi ayrı güzellikte. Gece güzel uyuyacağız hayali ile odaları terk edip lobide ekiple buluşuyoruz.

Ben kiminle mi gittim? Bu sefer yalnız değilim Dostlar Bir Arada ekibinden fotoğrafa gönül vermiş arkadaşlar ve çok sevgili Mustafa Seven ile birlikteyiz bu kısa seyahatte.

20140719_140800Yoldan geldik ve açız, meşhur kuyu kebabını yemek üzere istikamet Kadıoğlu Şehzade Sofrası. Otelimizden yürüyerek 5-6 dakikalık mesafede, şehir merkezinde. Enfes pideler, kokmayan, beni rahatsız etmeyen kuyu kebabı ve kendi yapımları ayran. Yeme de yanında yat denilenlerden hepsi.

Yemek sonrası ile Safranbolu sokaklarında kendimizi kaybedeceğiz düşüncesindeyim ancak kalabalığız, hava sıcak, o yokuşlar nasıl çıkılacak diye düşünürken kendimizi golf arabalarına yerleşirken buluyoruz. Bu harika bir fikir, hem minimumda yorulacağız hem de Albay (Rehberimiz) bize her şeyi detaylı anlatacak.

20140719_161955Şehirde gezilmedik yer bırakmayıp, en son otelimizin bitişiğindeki halen içinde yaşanan Asmazlar Konağını ziyaret ediyoruz. Kocaman bir bahçe, evin içinde üst katta kocaman bir havuz! Şu an 5 kişinin yaşadığı evi ve tarihçesini evin hanımı bize anlatıyor.

Bize kalan serbest zamanda ise bir hamam sever olarak 800 yıllık tarihi Cinci Hamamı‘nda soluğu alıyorum. Ne yalan söyleyeyim Edirne’deki Saray Hamamı daha güzel, daha aydınlık ve daha hijyenik görünümde. Aklanıp paklandıktan sonra koşar adımlarla otele, üstümü değişmek için odama çıkıyorum. Akşam yemeği saati geldi bile. Canlı müzik yapan, bizi şaşırtan ve mezeleri ile büyüleyen Taş Ev‘e gidiyoruz.

Gece büyülü bir uyku sonrasında ise sabah meşhur mu meşhur Boncuk Kahve’de kahvaltımız hazır.  Misafirperverlik, ikramlar, yediklerimiz hepsi şu an yazarken bile karnımı acıktırdı. Közde yapılan Türk kahvesi ise gezimizin benim için en keyifli anlarında biri oluyor.

20140720_101920Yağmurlu ancak ılık bir günde Safranbolu merkezden ayrılıp, Kristal Teras’a, İncekaya Su Kemerleri, Bulak- Mencinis mağarası ile gezimizi tamamlıyoruz. Elimizde bolca fotoğraf var. Yine harika anılar demek. Pazar akşamı İstanbul’a doğru hareket ediyor olmak keyif kaçırsa da geçen 2 günün hatrına sesimizi çıkartmıyoruz.

Syros adası, Yunanistan

Soruyorum kendime, sık sık aşık oluyor muyum diye. Duygularım hep yüksek tonajda. İnişler çıkışlar da hep çok sert. Konsantre aşklarım da tarihimde yazılı. Çok sevmelerim, çabuk soğumalarım da.

20140707_183838Syros, Türkçe yazımı ile Siros adasına hissettiğim de aşk mıydı diye bir kez daha soruyor, sorguluyorum duygularımı. Geçmedi, yetmedi. Yaşanan zamana doyulamıyorsa, yeniden gitmek için hayaller, planlar  birbiri ardına zihinde yaratılıyorsa, belki de aşktı benim de adaya duyduğum.

Daire anlamına gelen Kiklad ada grubundan olan Siros, diğer Yunan adalarından biraz daha farklı bir mimari ve havaya sahip. II. Dünya savaşında İtalyanların işgali ile mimari olarak değişime uğramış, neo klasik tarzda bolca yapı görmek mümkün. Kiklad adaları mimarisi mavi beyaz ile biraz daha belirginleştirilmiş. İlla mavi beyaz değilse de renklerde muhakkak bir uyum var.

20140707_195617Siros’a nasıl mı geldik? Louis Cristal gemimizle Atina Lavrion limanından yola çıkıp, kaç saat olduğunu tam hatırlayamadığım bir zamanda Siros adasına varıyoruz. Öğleden sonra yol yaptığımız için geminin güvertesindeki şezlonglarda meltem rüzgarı eşliğinde güneşi sömürüyorum. Adaya yaklaşırken geminin 5. katında bulunan Thallasa barda gemimizin yanaşmasını, akşam üstü güneşinin adanın merkezi, Unesco tarafından koruma altına alınmış olan Ermopolis’i fotoğraflıyorum. Aşağı inip, ara sokaklar arasında kaybolmak için de can atıyorum.

20140707_191254Nitekim limana ayak basıp hızlı adımlarla şehre girişimizi yapıyoruz. Rehberimiz eşliğinde tertemiz sokaklar arasında, muhteşem butik oteller, evler, kafeler görüyoruz. Bir başka bu adanın havası, ruhu. Canlılık var, hareket var. Akşam üzeri olmasının da etkisinde her yer insan kaynıyor ama öyle Mikonos, Santorini gibi itiş kakış değil, herkes keyfince geziyor.

Adanın yükseklerinde bulunan ihtişamlı St. Nikolas kilisesine çıktıktan sonra belediye binası ve önündeki meydanda biraz vakti geçiriyoruz. Akşam olmak üzere, her yer pırıl pırıl. İnsanlar güzel ve keyifli. Adanın bir başka enerjisi var. Daha sonra ben gruptan ayrılıp sahile atıyorum kendimi. Bir sahilde, bir arka sokakta zigzaglar çize çize geziyorum. Pek çok tasarım dükkanı var Siros’ta, kiminin vitrinine bakıyorum kiminin de içine giriyorum. Yemek randevumuza kadar bu şekilde kuyruksuz bir uçurtma misali canımın istediği gibi geziyorum.

20140707_195442Sahile 2. paralel olan bir sokakta pek çok restoran var sıralı. O restoranlardan birinde bizim de rezervasyonumuz mevcut ve oturur oturmaz uzomuz geliyor hemen akabinde de daha evvel yemediğim farklı mezeler. Kurutulmuş domates ile çeşitli oyunlar yaparak harika lezzetler elde ediyorlar. Salata, zeytinyağı, canlı Yunan müziği, hepsi keyfimizi perçinliyor.

Ne var ki bana yetmiyor Siros, Mikonos’a yakınlığını düşünerek eğer bir daha cruise olmaz ise 2 ada için kendime özel bir tur yaratabilirim gibi geliyor. Ne dersiniz?

Poseidon Tapınağı, Lavrion, Atina

Rehberimiz Elsa Persler için “O zamanın Amerikalıları” deyince daha bir dikkatli dinliyorum anlattıklarını…Uyanıyorum.

Tüm gece boyunca Ege’nin güneyinden kuzeyine doğru yol almış, Atina’nın doğusunda yer alan Lavrion limanına demirlemişiz. Lavrion Pire’den sonra Atina’nın ikinci büyük limanı. Atina merkeze yaklaşık 70 km uzaklıkta. Henüz tam uykumu açamadan gemimizden inip, bizi bekleyen otobüsümüze doğru yürüyoruz. Lavrion hakkında hiçbir fikrim yok. Gelmeden önce araştırmadım, interneti de yurt dışında wi-fi haricinde kullanmadığım için bilgisiz bir şekilde otobüste yerimi alıyorum.

Elsa T20140707_114733ürkçeyi ortalama bir Türk’ten çok daha iyi konuşan, ee-‘lemeden, ııı-‘lamadan, “muhtemel” gibi kelimeleri de kullanarak, akıcı, dinleten üslubu ile tüm grup üzerinde büyülü bir etki bırakıyor. Aslında o bir Yunan. Bolca Türk gazetesi okuyarak Türkçe’sini ilerletmiş.

SAMSUNG CSCLavrion küçük bir yerleşim, ancak etrafındaki pek çok köy ve bu köylerde bulunan evlerin çoğu Atina’nın kalbur üstü kesiminin yazlıklarından oluşuyor. Çok eskiden de köylerden birinde terör kampı varmış, onu da döndükten sonra okuduklarımda buldum. Ancak şu an tertemiz.

Kıvrıla kıvrıla giden dar yollar, her ayrı dönüşte aşağıda bakir sayılabilecek nitelikte enfes koylar. Bak bak dur. Hatta içimden gelen o an şoförümüze “dur abicim, ben ineceğim. Biraz yüzüp, suyun üzerinde sırt üstü yatacağım. Gözlerimi kapatıp, açtığımda sonsuz gökyüzünde hayallerimi toplayacağım” demek geliyor.

20140707_123941Nafile… Bizim yolumuz Sounion’daki Poseidon tapınağına çıkıyor. Ana kara Yunan’ın Attika bölgesindeyiz. Attika, at başı demek, haritaya bakınca da bu bölge at başı gibi. Çok uzun hikayeler var bu bölgede, yüzyıllar öncesinden gümüş madenlerinin zenginliği, spor aktiviteleri, Elsa’nın anlattığı pek çok tarihi bilgiyi Temmuz sıcağında gıkımız çıkmadan dinliyoruz. Tapınağa, tepeye yürürken güneş tam tepemizde, bölgenin en yüksek noktasında ve denize nazır olduğundan hafif bir esinti üstümüzdeki teri kurutuyor. Bol bol hem önümüzdeki engin denizi, hem adaları, hem de tapınağı fotoğraflıyoruz. Yaklaşık bir saat geçirdikten sonra öğle yemeği için eski Foça manasına gelen Palea Fokea‘da denize nazır bir restorana yerleşiyoruz. Lakerdalar, kalamarlar, Plomari’ler, enfes Yunan tatları masalarımızda. Hafta içi olduğundan her yer oldukça sakin. Hafta sonu zor yer bulunur diyor Elsa. Mübadele zamanında Türkiye’den gelen Rumlar, yerleştikleri alanlara özellikle eski memleketlerindeki isimleri koymuşlar. Palea Fokea da mübadele zamanından ismini almış. Hep hüzünlü hikayeler…

SAMSUNG CSCLeziz öğle yemeğimizin ardından Lavrion bölgesindeki vaktimiz doluyor. Gemimize dönüş ve daha evvel adını duymadığım ancak bir sonraki yazıda hayranlığımı tarif etmekte zorlanacağım Syros adasına doğru yola çıkıyoruz.

Volkanik, güzel bir taş: Milos

Bütün olarak bakınca kocaman, harika renklere sahip bir taş Milos. Detaya girince ise mavi yolculuk teknelerinin uğrak yeri, kayaların arasına saklanmış enfes koyları, mağaraları ile ömrü hayatımda gördüğüm en etkileyici denizlerden birine sahip Milos.

SSAMSUNG CSCamos‘tan sonra tüm gece yol alarak, hafif de sallanarak Ege denizini geçiyoruz, iyice güneye doğru. Sabah uyandığımızda tam olarak neredeyiz, saat kaç, ne kadar süredir burada demirliyiz, pencereden gözüken evler ne güzel cümleleri, soruları beynimde dolaşıyor.

Hemen kahvaltı edip, botların gemimize yanaşıp bizi karaya ulaştırmasını bekliyoruz. Karaya ulaştığımızda ise bizi gezdirecek olan küçük bir tekneye geçiyoruz ki o muhteşem koylara yakından bakalım.

20140706_155100Girit’in biraz üstünde yer alan küçük, Siklad ada grubundan, henüz keşfedilmemiş, bakir bir ada Milos. Daha evvelden adını duymamış olmak benim ayıbım. Ancak bu cruise gezisi ile açığımı kapatmış oluyorum.

Önce teknemize Milos belediye başkanı uğruyor ve bize hoş geldiniz diyor. Milos’u kısaca anlatıp, güzel bir seyahat geçirmemizi temenni ediyor. Yunan basını, Türk basını ve benim gibi birkaç seyahat yazarı hep birlikte Milos kıyılarına doğru yol alıyoruz.

Küçük balıkçı köyleri, kötü havalarda teknelerini aldıkları barınakların rengarenk kapıları, bir anda kırmızı, daha sonra beyaz, daha sonra siyah renkten oluşan kayalıklar. Başka bir dünyada gibi hissettiren bu jeolojik yapısı ile oldukça ilgimizi çekiyor Milos.

SAMSUNG CSC
Klima Köyü

Plajları arasında en ünlüsü Sarakiniko, biz de teknemizden bakıyoruz bu plaja. Ancak bana göre kayalıklar arasında yüzmek, kendime hediye aldığım şnorkelimle su üzerinde süzülmek en keyiflisi.

20140706_120558

Yüzme molamızdan sonra teknemiz öğle yemeğimiz için Pollonia köyüne bizi bırakıyor. Yunanların en sevdiğim yanı ızgara kalamarı bütün halinde getirmeleri. Benim için öyle bir haz ki tarifi güç. Yarım şişe ev yapımı şarap, güzel mezeler ve kalamar yedikten sonra gün neredeyse bitmeye yaklaştığından gemimize geri dönmek üzere masamızdan kalkıyoruz. Limana otobüslerle gelip, bir kahve molasının ardından botlarla Louis Cristal’e doğru yol alıyoruz. Birkaç dakika süren bu yolculukla birlikte yeniden gemimizde, evimizdeyiz. Gece yine yol var, istikamet Atina, Lavrion Limanı.

Gemimizden gün batımını izlemek
Gemimizden gün batımını izlemek

Gece ne mi yapıyoruz? Elbette sıkılmıyoruz. Çünkü sürekli bir etkinlik, sürekli bir eğlence var gemide. İstemez isek 5. katta, kıç tarafında bulunan sakin kafede frappemizi içiyoruz. İstersek casinoya gidip 23.30’da gerçekleşecek sanş oyununa dahil oluyoruz. İstersek de gidip kamaramızda dinlenip, ertesi gün için enerji topluyoruz.

Sıra Lavrion’da, Apollo tapınağını göreceğiz.

Önce Samos…

Kuşadası limanından kılavuz botlar önderliğinde ayrılan Louis Cristal, Türkiye’ye en yakın adalardan biri olan Samos’a doğru yol alıyor. Ben de bu süreci, hem 7 gün boyunca evim olacak kamarama yerleşme,  hem de öğle yemeği için açık büfeye uğrama, hem biraz gemi içinde gezme ve yarım saat de güneşlenme ile geçiriyorum. Yaklaşık 2,5 saat sonra Samos limanına demirlemiş oluyoruz. Gemiye binişte pasaportlarımızı teslim etmiş ve bize manyetik bir kart vermişlerdi. Adalara inerken ve gemiye geri binerken bu kartları okutacaktık.

SAMSUNG CSCYunan kültürü hep dominant. Her yerde, her zaman yaygaracı bir tatlı teyze gibi. Ben ondan çok seviyorum belki de. Yaygaracı, tatlı teyze samimi, eğlenceli ve ara ara da filozof  tadında. Samos’un muskat üzümünden yapılmış, meşhur tatlı şarabını içtikten sonra böyle oldum ben. Yunanı teyzem yaptım.

Yunan adaları pek çok insan için güzel plajları ve harika deniz ürünleri ile meşhur. Ancak adaların çoğu eski Yunan filozofların da memleketi.

Bu noktada şu soruyu sorsam “Üçgenin iç açıların toplamı kaçtır?” sonra da Samos hangi filozofun adası desem. Yanıt ilkokul 4. sınıf bilgilerimizde kayıtlı. Pythagoras köyü, ünlü filozof ve matematikçi Pisagor’un doğum yeri. Bu köyün sahilinde sembolik bir Pisagor heykeli, güzel kafeleri de buz gibi bir bira ya da frappe içmek için ideal. Hem dinlenmek için de güzel bir mola noktası.

SAMSUNG CSCSamos Kasım ayından yaz başına kadar yağış aldığı için, Thassos gibi yeşil, bol ağaçlı bir ada. Türkiye’ye en yakın olduğu noktada mesafe ise 1300 metre! Şarapçılık ve turizm en önemli gelirleri ancak samimi olmak gerekirse muskat şarabını sevdiğimi söyleyemeyeceğim. Köylerin pek çoğu Türkçeye benzer isimler taşıyor, Karlıova, Kokkari gibi.

SAMSUNG CSC

                        Biz önce Kokkari, ardından da Pythagoras köyünü ziyaret edip, akabinde de Samos merkeze, Ticaret Odası’nın Türk ve Yunan basını için organize ettiği davete geçiyoruz.

SAMSUNG CSC

                            İlk günümüz böylelikle oldukça keyifli geçmiş oluyor. Akşam gemiye dönüş ve yemek sonrası, 5. katta, geminin kıç tarafında bulunan kafede akşam kahvesi ve dinlenme zamanı. Sabah bakalım hangi adada uyanacağız?

Alaçatı’da enfes bir bar, restoran, Su’dan!

Alaçatı, biz Türkler için son 10 yılın en popüler tatil lokasyonu.

Alaçatı köyünün içinde, ara sokaklarda o harika binalarda her sene pek çok restoran açılır, kapanır, dönemsel ünler olur, magazin sayfalarında bol bol isimlerini görür, seneye unuturuz.

10505450_10152418449573876_6070217924048344358_nAncak bir yer var ki ne çok reklam yapar, kendi halinde yıllardır aynı istikrarla devam eder.Bu yer Su’dan! Çok eski ve çoook sevgili arkadaşım Osman Yitgin’in ortaklığında, yine enfes yemekleri ile hatta bu sene bir de bahçesi var. Alaçatı’da sayılı bahçelerden birinde, barında keyifli vakit geçirilecek, deep house çalan müzikle dans edilecek bir yer oldu Su’dan.

Önümüzdeki hafta Yunan adaları gezimin bir durağı da Çeşme:) Hemmeen ben de uğrayacağım Su’dan’a. Hem Osman’ı göreceğim hem de yeni Su’dan nasıl olmuş canlı canlı keşfedeceğim.

Osman kim derseniz, 1990’ların sonunda Beyoğlu’nda Frappe isimli minik kafesi, sonra Ardıç isimli restorandan sonra Beyoğlu’nda yaşamı seven pek çok kişinin buluşma noktası olan Tünel Lokal’i uzun yıllar işletti, sahipliğini yaptı. Ardından kendi isteği ile daha sakin bir yol çizmek istedi ve Cihangir’in meyhanesi Aliye’yi açtı.

Aliye son hız müdavimleri ile keyifli vakitlere devam ediyor.

Bu yaz ise Çeşme’ye tatile gidenler aynı keyfi ve huzuru Su’dan’da yaşayacaklar.

Su’dan 4 Temmuz günü açılış partisi ile sezona merhaba diyor!

velhas no cio indianpornvideos.mobi fotos de novinhas dando
fotos de rola e buceta 2beeg.mobi gostosa sendo estuprada
sexo com a tia brasileira dirtyindianporn.info pauzão gostoso
vídeo da grazi massafera pornolaba.mobi travekos
contos eroticos ao vivo tubepatrol.sex xxx vídeos
fudendo a gordinha gostosa chuporn.net sexoline
furracao porno arabysexy.mobi gozadas na siririca
pica gigantesca freejavporn.mobi ponor grátis
peitinho de novinha hotmoza.tv gostosas fumando
porno brutal estupro ufym.info porno comendo cu