Yağmur, sis, dik yokuşlarda çay toplayan kocaman şapkalı kadınlar hayalimde. Böyle bir fotoğraf çekeceğim ya da ben de onlar gibi çay toplayacağım. Yağmur yağarsa diye telaşla gidip turuncu güzel mi güzel bir yağmurluk satın alıyorum. Yağmur çizmelerim de bavulda yerini alıyor. Polar, tshirt, kozmetik her şey hazır. Sabahın kör karanlığında hava alanında diğer gezginlerle buluşuyoruz. İstikamet Trabzon, oradan da Rize!
Rize’de Çaykur’un yöneticileri ile buluşup, dünyanın her yerine Türkiye’den ihraç edilen Türk çayının hikayesini öğreneceğiz. Önce güzel bir kahvaltı, bol oksijen ve nefis manzara için Zümrüd-ü Anka‘dayız. Masada Karadeniz lezzetleri, muhlama ya da kuymak aralarındaki farklı hala bilmiyorum, pide, mısır ekmeği, Rize ekmeği, tereyağ… Uçakta yediğim sandviçin pişmanlığı içerisindeyim. Yine de tatmadığım lezzet kalmıyor.
Kahvaltı sonrası istikamet Rize merkezde bulunan Çaykur fabrikası. Trabzon’dan Rize’ye kadar ve Rize’den de daha doğuya giderken pek çok kasabada Çaykur’un fabrikası var. Doğu Karadeniz’de çay demek Çaykur demek, iş demek, aş demek, yaşam demek. Ayrıca Çaykur deyince tüm kapılar açılıyor Karadeniz’de, bunun keyfini de yaşıyoruz. Gezimizde ikinci gün yaylara çıkarken köylerde bile Çaykur’un çay toplama noktalarını görünce anlıyoruz ki hayat burada bu eksende dönüyor.
Fabrika gezisi sırasında çayın toplanıp fabrikaya ulaştırılmasından sonra geçirdiği tüm evreleri görüyoruz. Her ne kadar otomasyon sistemi ile işler ilerlese de çayın, çar çöpten arındırılması, buharla yıkanması, kurutulması, tasnif edilmesi ve en son 3 farklı cinsin reçetelere göre harmanlanması ve paketlenmek üzere ayrılması hepsi özenli bir süreç. Fabrika gezisi sonrasında elbette tap taze bir demleme çay bizi bekliyor, ister yeşil ister siyah çay. Fabrika bahçesinde hem dinlenmemize hem de telefonları hızlı şarja koymamıza olanak veriyor.
Bir de Çaykur’un kendi çay bahçesi var, özel araştırmalarını yaptığı, orayı da gezip görmek, hemen bitişiğindeki Çaykur Çay Bahçesi’nde Rize simidi ve demleme bir çay içmek günün devam eden planı. Rize sıcak, benim hayalimdeki sis, yağmur yok. Manyak mıyım neyim? İstanbul’da ve diğer yerlerde güneşe tapan ben yağmur da yağmur diyorum. Hep işte o güzel yağmurluğu giyme hevesimden. Yeşillikler içinde turuncu turuncu parlayacaktım oysa.
Aslında gezecek çok fabrika var ancak buraya kadar gelmişken Rize merkez de gezilsin, bir Karadeniz insanı ile haşır neşir olunsun değil mi? Fikir nefis. Beş dakika içinde kendimizi tulum peyniri, keçi tereyağı alırken çarşıda buluyoruz.
Dükkanda muhabbet, espriler gırla tabi. Biraz daha dolaştıktan sonra sahilde bir çay içer miyiz tatlı kıs dedik birbirimize. Akşama kadar vaktimiz var sonra Çayeli’ne meşhur Lale Restorana gideceğiz kuru fasulyesi yemeğe. Az kuru fasulye, az kavurma. Cacık? Olmaz mı? Fil gibi doyulmaz mı?
Otele kocaman olmuş şekilde dönüyoruz. Hatta birer kadeh bir şey içer günü öyle bitiririz derken, kimseni hali kalmamış, kuru fasulye ve kavurmanın tatmini ile odalara çekiliyoruz. Yarın sabah o meşhur yaylalar bizi bekliyor, dinlenmek şart. Yağmur yağar mı acaba?
Ne yağmuru? 30 derecenin üzerinde bir sıcaklık, üzerimdeki her şey yakıyor. Neyse ki her yer yemyeşil, her yer burada oksijen var diye bağırıyor! Bol yol gidiyoruz, önce Zilkale, sonra da dünyaca ünlü Ayder Yaylası. Her ne kadar Ayder Yaylası’nda gezerken sık sık düzensiz binalara, çirkin tabelalara küfredip dursam da yine güzel yine güzel.
Aklıma Méribel geliyor, kıyaslama yapmak için. Doğası gerçekten Fransız Alpleri‘nden daha güzel ama işte oradaki sistem ve duyarlılık bizde olmadığı için daha adam gibi tanıtamadan yok etme yoluna sokuyoruz. Üzücü.
Ayder dışında pek çok yayla var Rize civarında. Pokut, Gito, Samistal, Sal yaylaları bunlardan sadece birkaçı. Karadenizlinin ata sporu rafting. Meşhur Fırtına deresi rafting merkezleri ile dolu. Yeşil, dağların arasından akan buz gibi sular, bölgeye özel kemer köprüler ile bir daha gelinmesi şart olan yerler listesinde başa oturuyor Rize.
Davet Çayçek‘ten, misafirperverlik Çaykur‘dan, keyfini sürmek ve #cayageldik demek bizden oldu, nefis de oldu…
Burada da kısa videosu:)
[youtube]https://www.youtube.com/watch?v=mjw5mu-LxqQ[/youtube]
Çay varsa biz de varız 🙂
Rize’nin doğasından mıdır, suyundan mıdır bilinmez ama orada çayın tadı bambaşka. Özlediğim coğrafyayı bir de çayın hikayesi ile okumak çok güzeldi.
Ben Rize ‘de 1,5 sene kalmış biri olarak Karadeniz’in cenneti diyorum. Hemen hemen her şehri ayrı bir güzellikte ama Rize daha farklı. Türkiye ‘de mavi ile yeşilin birleştiği Rize mutlaka gidip görülesi yerlerdendir.