Büyü yeterli bir kelime mi emin değilim. Petra‘nın bize yaşattığı, hissettirdiği duyguyu tam kavramıyor, tam doldurmuyor.
Akabe’den bize tahsis edilen minibüsümüz ile 2 saat süren bir yolculuğun ardından Petra’dayız. Hafızamda bir resim var Petra’ya ait. Ancak girişteki turist kalabalığını görünce diyorum ki bu resimden çok daha fazlası var içeride. Petra bir küçük kasaba aslında, Nebatilerin yerleşim yeri olan antik kent ise yüzyıllar önce yüz binlerin yaşadığı bir kent olarak tarihe geçmiş. Giriş 70 dolar. Ucuz değil ama daha birkaç adım ilerlediğinizde verilen para unutulur.
Yaklaşık 2 kilometre boyunca The Siq denilen yolda yürüyoruz. İsteyen fayton kiralayabiliyor ya da at binerek bu yolu geçebiliyor. Ancak yürümek çok keyifli çünkü hızlı gitmek uğruna bu büyüleyici yolda, inceleyerek, düşünerek, ara ara üşüyerek, aradan sızan güneşi görünce sevinerek ilerliyoruz. Rehberimiz Muhammed de bizimle. Bazı önemli noktalarda durup bilgi veriyor. 2 km’lik yolun sonuna yaklaşırken sağdan yürümemiz gerekir diyor, sonra bir anda sola adım atın diyor ve sürprizi bize sunuyor. El-Khazneh karşımızda, Petra yazınca Google’da çıkan o fotoğraf var ya, tam karşımda tüm haşmeti ile, kızıl bir cennet gibi.
Herkes şaşkın, herkes elinde fotoğraf makinesi telefonu, GoPro’su ne varsa basıp duruyor. Her açıdan müthiş görünüyor. Kırmızı bir şehir burası, pek çok kaynakta Rose City olarak geçiyor Petra Antik kenti. El-Khazneh’in büyüsünün esiri ile Petra Antik Kenti’nde yürüyüşümüze devam ediyoruz. Kral mezarları, antik kent, hepsi oldukça geniş bir alanda, haşmeti ile güneşin altında pembenin her tonunda bize göz banyosu yaptırıyor.
Kaç saat geçti farkında değilim. Ancak acıktık, Petra’nın girişinde olan otelimize gidip yemek yemek ve ılık bir duş harika bir fikir.
Daha sonra gün batımını izlemek için ekiple randevulaşıyoruz.
Bazen Kapadokya’yı anımsatsa da Petra dünyanın yeni yedi harikası olarak muhakkak görülmesi gereken yerlerden biri.
Akşam yemeğinden sonra yeni bir planımız daha var. Petra By Night.
Kaçırılmaması gereken, yaşadığım enfes deneyimlerden biri. Haftada 2 gece, sadece Pazartesi ve Perşembe geceleri düzenleniyor. Biletinizi alın ve erkenden sıraya girin, zira ellerinde tripodlarla, kalın montlarla hazır ve nazır bir kalabalık var kapıda. Ben de üst üste giyiniyorum zira burası geceleri oldukça soğuk oluyor. Hele ki The Siq’de karanlıkta yeniden 2 km’yi yürüyeceğiz.
Önce zor geliyor. Ancak alaca karanlıkta, daracık alanda sağa ve sola kese kağıtları içinde yanan mumları takip ederek yürümek, düşünmek, arada yıldızlara bakmak, arkamızda doğan ayın bizi aydınlatması… Bunların hepsi o yolu kısa sürede geçtiğimiz hissini veriyor.
Ve yeniden El-Khazneh’deyiz, bu sefer yerde yüzlerce mum, iki sıra serilmiş kilimler, ve araları sıklaştıralım tadında konuşan bir adam herkesi yerleştirip, oturtuyor. Arkama baktığımda yüzlerce insan görüyorum. Çıt çıkmıyor. Yer bulan oturuyor, tripodlar hazır, uzun pozlama ile profesyoneller enfes görüntüler elde ediyor. O an ölümsüz. Birden o sessizlikte El-Khazneh içinden bir kaval sesi geliyor. Benim gözler doldu bile. Duygu yoğunluğunu tarif etmem mümkün değil. Ürdünlü bir görevli elinde bir tepside çay dağıtıyor. Maalesef çay yine şekerli, içemeyeceğim demek bu. O sessizlikte bana şekersiz getir kardeşim deme şansım da yok. Neyse alıyorum, elimde oyalanıyorum sonra da dökeceğim zaten.
Babam aklıma geliyor. Öyle ruhani, öyle duygusal bir an ki… Ah be Nasuh, döndüğümde ne çok anlatacak şeyim olıacaktı sana ama biliyorum sen de benimleydin orada. Değil mi? Öyle ol, n’olur!
Petra By Night‘ın sonlarına doğru hoparlörden klasik müzik yayını başlıyor ve bir anda El-Khazneh kıpkırmızı oluyor. Alkış koptu mu o arada hatırlamıyorum ancak wooouuuuw, ooooov, müthiş, harika, Oh My God! seslerini duydum bir tek. Deklanşör sesleri birbirine karışıyor.
Ve geçirdiğimiz güzel anların sonuna doğru aynı yoldan ay ışığı altında, mumların izinde geri yürüyoruz. Dönüşte The Cave barda soluklanma fikri ise harika! Sonra gelsin halaylar, gelsin bol kahkahalar…
Gece 2 sanırımi sabah erkenden yola çıkacağız ve istikamet Wadi Rum, ben yine nereye gideceğimizi araştırmıyorum, o ilkel, bakir duyguları daha yoğun yaşamak için.
Petra için özel notlar: Biz toz toprak içindeyiz. Yürüdüğümüz alan ortalama 6 kilometre civarında. Petra gezisi için rahat pabuç, rahat bir kıyafet, arada serin olabilir, arada sıcaktan yanabilirsiniz. Hepsini düşünerek bir minik sırt çantası, içinde su da olsun ki her ne kadar arada minik kafeler olsa da garantiye alın siz kendinizi.
Dünyanın yeni yedi harikasından biri Petra Antik Kenti. Görülmeli mi? Şüphesiz.
Diğerleri; Çin Seddi, Kurtarıcı İsa Heykeli, Peru’daki Machu Picchu Antik Kenti, Roma’daki Kolezyum, Meksika’daki Chichen Itza Piramidi ve Hindistan’daki Tac Mahal.
[youtube]http://www.youtube.com/watch?v=mwFqe-WZSMk[/youtube]
Petra için önce THY‘nin tarifeli seferleri ile Akabe’ye, Akabe’den de araçla Petra’ya geçmek en mantıklısı. Petra’da bir gece konaklamak şart, Pazartesi ve Perşembe gecesine denk getirmek de önemli, zira Petra By Night bu kısa ömrümüzde yaşamamız gereken güzel anlardan biri.