Üzerinden 2 hafta geçti ben ancak yazabiliyorum. Bu geçen 2 haftada herkese önümüzdeki yaz tatillerini Thassos’da gerçekleştirmeleri ile ilgili tavsiyelerde bulunmakla meşguldüm. Son zamandalar en fazla duyulan Yunan adası isimlerinden biri Taşoz ya da İngilizce yazımı ile Thassos. Pek çok tur firması yaz mevsiminde Thassos’a hafta sonu turları düzenledi, inanılmaz ucuz fiyatlarla Türkleri adaya taşıdı, halklar birbirine kaynaştı.
Benim Yunan sevgim aşikar zaten. Çocukluğumdan beri bir sınır kentinde,Edirne’de yaşamış olmak bazen kendimi Yunan Türk karışım hissetmeme neden oluyor. Belki de oralarda bu kadar mutlu olmamanın sebebi de bu. Her gittiğimde kendimi evet ben doğru yerdeyim diye düşündüren de aynı şey olsa gerek.
Bizim Thassos maceramız 30 Ağustos tatili ile birleştirince görünürde 4 gün olarak planlandı. Ancak sabahın köründe İpsala girişinde karşılaştığımız gurbetçi trafiğini göz önünde bulundurmadığımızdan bu 4 gün 13 saat sınır kapısında bekleme ile neredeyse 3 güne indi. Olsun şikayetçi değiliz, empati yaptık bol bol o 13 saat süresince. Neden kalabalık ve o kadar eşya ile gurbetçilerimiz 3.000-4.000 km’lik yolu araba ile gelirler sorusuna cevap aramakla geçti. Bin uçağa gel, arabanı kirala Türkiye’de, illa bindiğin A8’i ya da BMW X5’i göstermek zorunda değilsin, ya da zorunda mısın? Ben beklediğimiz süre ve o süre zarfında kat ettiğimiz 5 km’lik yolda nefret ettim bazı şeylerden. Bir gezi, tatil yazısı ile kimsenin içini sıkmak istemem ama yazmazsam, içimde tutarsam da rahatsız olacağım.
O güzel, modern arabalara binip de bu kadar medeniyetten uzak yaşamanın paradoksunu çözmeye çalışıyorum. 5 km boyunca arabalarında ne çöp varsa yolun kenarına atmak, tarlalara atmak yaşadığın Almanya’da yapabileceğin bir şey mi? Sorarım sana ey gurbetçi kardeşim? Öyle medeni memlekette yaşayım da sifon çekmeyi öğrenemedin mi? Öyle medeni memlekette yaşayıp da sırada beklerken aradan kaynak yapmaman gerektiğini de mi öğrenemedin? Yoksa nasıl olsa biz ev burası, içine edip gitsem ne olur annem arkadan toplar nasıl olsa diye mi düşündün? Soruyorum gerçekten.
13 saatlik sosyolojik araştırmalara konu olacak bekleyiş sonrasında Yunan kapısındayız. O kuyruk esnasında Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı’nın danışmanlarından biri ile telefonda konuştum. İsmini şu an hatırlayamıyorum. Twitter’da attığım tweetler sonucunda. Kuyrukların Yunan ve Bulgar gümrüklerindeki detaylı arama sebebi ile aksadığından bahsetti ancak Yunan görevliler arabaya hiç bakmadı bile. Sadece 2 gişe çalışıyor olmaları, bizden daha yetersiz olmaları sebebi ile bu aksamalar, hah bir de sürekli çöken sistemler.
Neyse biz ilk geceyi son feribota yetişemeyeceğimizden Thassos yerine Dedeağaç’ta geçiriyoruz mecburen. Booking’den bulduğum Hotel Alkyon’da gayet rahat bir gece, basit bir kahvaltı. Konaklama öncesinde ise Nisiotiko Restoranda deniz mahsulleri. Detaylı yazısı gelecek Nisiotiko’nun.
Ertesi sabah erkenden yola çıkıp Egnetia otobanından önce Gümülcine daha sonra da İskeçe’yi geçerek Keramoti yoluna sapıyoruz. Thassos’a Kavala ya da Keramoti’den feribot ile geçiliyor. Keramoti’yi geçiş 50 dk ve daha yakın olduğu için tercih ediyoruz. 3 kişi ve 1 araba için 25 Euro verip feribotla yeşil ada Thassos’a yaklaşıyoruz. Marmaris gibi demişlerdi, hakikaten de Marmaris gibi Yunanistan’ın en yeşil adalarından biri Thassos. Limenas‘a indikten sonra elimizdeki haritaya göre konaklayacağımız yer olan Limenaria‘ya yani güneye doğru hareket ediyoruz. Yollar gayet güzel, manzaralar şahane, hava da sıcak. Bu demek oluyor ki pansiyona ulaşır ulaşmaz kendimizi denize atacağız. Nitekim aynısını yapıyoruz. Sadece 4 odası olan Studio Eleni‘ye bavullarımızı atıp, yolun karşısındaki plajın şezlonglarına yerleşiyoruz. Burada otopark parası, değnekçi, plaj girişi, şezlong parası diye bir şey yok. Deniz benim demiyor kimse, deniz, plaj hepimizin. Ben sana güzel yemek, kahve yapayım sen benden ye, parasını öde ben sana şezlongu da şemsiyeyi de kullandırırım, hatta duşunu bile alabilirsin diyor işletmeler. Mis gibi. Tüm günü orada geçirip sakin ve özgür plajın keyfini çıkarıyoruz.
Akşam yemek için de Limeneria’ya 5 dakika uzaklıkta olan Potos‘a gideceğiz. Potos daha canlı bir yer, bol turist var. Türk garsonun çalıştığı Alman Thomas ve Helen’in işlettiği ancak ismini okuyamadığın restorana giriyoruz. Yunanca yazılmış ismi ve telaffuz edemiyorum maalesef. Ama yemeklerini anlatabilirim. Gerçi tek kelime yeterli, müthiş, fiyat da gayet iyi. Patlıcan, kalamar ızgara her şey on numara denecek düzeyde. Adanın reçelleri meşhur, biraz alışveriş sonrasında bir sonraki günün hazırlığı olan uyku için odamıza geri dönüyoruz. Bu arada Potos’tan Limeneria’ya harika bir yürüyüş ve bisiklet yolu var. Üşenmeyenlere…
Thassos’daki ikinci günümüzde hedefimiz adanın en popüler plajlarından biri olan Aliki‘ye ulaşmak. Ancak kapalı bir havaya uyanınca yol üzerinde adanın biraz iç kısmında yer alan Theologos köyünü gezelim diyoruz. Hem gece yemek için de Theologos‘a gideceğimiz için meşhur çevirmeci, Taverna Augustos‘un rezervasyon işini de aradan çıkartırız diyoruz. Theologos klasik bir Yunan köyü, tertemiz evler, kilisesi, pırıl pırıl kafeleri, evlerin keyifli bahçeleri, dantel örtüleri… Yine doğru yerdeyim hissi.
Aliki’ yolu üzerinde bulunan Moni Archangelou manastırını ziyaret etmeden olmaz çünkü dik bir kayalığa yerleşmiş olan manastırın manzarası görülmeye değer. Bir de adada tek başı örtülü kadınları görebileceğiniz yer burası.
Aliki‘ye geldiğimizde Türk turlara ait otobüsleri görünce eyvaaah diyorum. Bir gün önce geçirdiğimiz özgür günü unutacağız sanırım. Sakin koyu, yem yeşil berrak denizi görünce neyse İrem tadını çıkar diyorum. Gerçekten minicik koyun yüzde 80’i Türk. Deniz muazzam, etraftaki restoranlarda yeme içme işini güzelce hallettikten sonra bugün de akşam oluyor. Akşam için özel yemek programımız için hazırlanma vakti yaklaşıyor.
Ve yine Theologos köyündeyiz, Augustos tavernanın önüne gelince kapıda duran adam “Hey Komşuu!” diye bağırıyor bana. Otoparkı işaret ediyor. Gecenin kahramanının “Hey Komşuu!” diyen adam olduğunu tabi bilmiyoruz henüz.
Masamıza yerleşip etrafı inceliyoruz. Thassos’da daha çok Romen, Bulgar, Sırp ve Türk turist var. Belgrad’dan gelenleri de plakalarından tanıyorum. Yemek siparişimiz 1 kg kuzu çevirme (19 Euro), 1 şişe şarap, 1 bira ve 3-4 çeşit meze. Ödediğimiz rakam 3 kişi için 50 Euro. Eğlencesi için ise paha biçilmez diye bilirim. Çünkü “Hey Komşuu!” dendikçe sahnedeydim. Önce zorba, daha sonra hareketli bolca Yunan ezgisi, sirtaki, yöresel halk oyunları, tabak kırma, masa üstünde def çalma, çıplak ayak ile üzüm ezme, o ayakların Augustos tarafından yıkanması derken gülmekten yanaklarımızın ağrıdığı, eğlenceye doyduğumuz bir gece. Sevgili ablam ve Fatma ablamla çok keyifli bir akşam daha geçiriyoruz Thassos’da. Durup durup birbirimize seneye yine buradayız diyoruz. Ertesi sabah hazırlanıp Türkiye’ye doğru yola çıkacağız ama sabahtan yine bize ait zaman var adada geçirebileceğimiz.
Adanın batı tarafından kuzeyine hareketle Glikadi plajına giriyoruz. Yine otopark ücreti yok, yine plaj için giriş, şezlong, şemsiye ücreti yok. Kahve iç, bira iç, tadını çıkar sadece. Merakımdan arabaya geri atlayıp civardaki diğer plajlara da girip çıkıyorum. Hepsi birbirinden güzel. Adanın avantajı bu olsa gerek, plajların çoğu güzel, temiz, az nüfus ve ahlak sanırım daha da güzel kalmasını sağlıyor. Öğleden sonraya kadar geçen güzel deniz zamanından sonra Limenas’a, feribotumuza doğru ilerliyoruz. 45 dakika vaktimiz var bu arada yemeğimizi acele bir şekilde yiyoruz ancak sonradan fark edince adada yediğimiz en güzel yemeğin böyle aceleye gelmiş olmasına üzülüyoruz. İsmi aklınızda olsun Mesageios.
Adanın doğu tarafını bir sonraki seneye bırakıp İpsala kapısına doğru yol alıyoruz. Leylekler de aynı anda güneye doğru göç ediyor bizimle…
Bu yaz başı ziyaret ettiğim güzel adalardan bir tanesi. Adanın en ilgimi çeken yeri burada da yazdığım gibi Amazing Natural Pool oldu. Güzel bir deneyim yaşamışsınız. Teşekkürler.
Turistik ama yine de bakir bir ada. Gönderdiğiniz link açılmadı. 🙁