Geçen yıl, Temmuz’du. Sıcacık bir Viyana’da çılgınlar gibi gezeceğim hayalleri ile gitmiştim ilk kuşatmama. Ancak Viyana yılın şanssızı olarak beni seçmiş, 5 günlük gezimin 3 gününde üşütmüş, ıslatmıştı. Kader utansın. Ama ben Viyana’yı sevmekten vazgeçmedim. O 5 günü yetiremedim. Albertina’ya doyamadım, Schönbrunn’da tüm güzel çiçekleri koklamak istedim, labirentinde bir kez daha kaybolmak, Ottrakringer’den bolca yudumlamak, her Bipa’ya girip acaba değişik kozmetik ne var diye bakmak istedim. Klimt’i arkadaşım saydım, Kokoschka ile flörte başladım.
Yetmedi ki ikinci sefer için yollardayım. Münih’ten trenle, öğle yemeği molası Salzburg’da ve sonra her seyahatimde ayrı bir maceraya sebep olan tren yolculuğum.
Akşam saatlerinde Viyana Westbahnhof tren istasyonuna varıyoruz. Hava karanlık ve Münih’e göre daha soğuk. 2 aktarmalı metro ile otelimize varıyoruz. Seyahat öncesinde Viyana Otelleri için HRS sitesinden farklı seçeneklere sahip pek çok otel arasında bizim için ideal olana karar verdiğimi görüyorum. Bizden önce İstanbul’dan Viyana’ya gelmiş olan ablam lobide karşılıyor bizi. Otel şahane, tertemiz ve yeri de gayet iyi. Üstümüzdekileri attıktan sonra 2 güne sığdıracağımız Viyana gezim başlıyor.
Önce Rathaus, Maria Theresa meydanı, Museum Quarter’da o gece başlamış olan yılbaşı etkinliği, DJ eşliğinde açık alanda insanlar mini barlardan aldıkları içkilerle soğuk kış gecesini keyiflendiriyorlar. Leopold’u mapping ile böyle iskambil kağıdı gibi görmek gülümsetiyor. Ben de aralarında kaybolmak istiyorum ancak bizim ekip bir an önce sıcak bir yere oturalım ve hemen schnitzel yiyelim istiyorlar. Stephanplatz restoranlar için uygun bir yer. Yine yürüyerek ulaşabiliyoruz. Düşünüyorum geçen sene geldiğimde sanki bana çok daha büyük bir şehir gibi gelmişti ancak aslında yine küçücük bir Avrupa kentindeyiz, her şey el altında sanki. Öğrendim ondan mı acaba?
Akşam yemeği için iyi bir yerler araştırıyoruz ancak ya kalabalık sıra var, ya da istediğimiz gibi. Neyse ortalama bir yerde bu işi halledip, geçtiğimiz sene de gittiğimiz Cafe Havelka’da kahve faslına geçiyoruz. Geçen sene karşılaştığımız olağanüstü yakışıklı garson yok. Platin ve saç kesimine bayıldığım soğuk yüzlü bir garsonumuz var bu sefer. Havelka yine eski kokuyor. Ama herkes de orada. Kahve sonrası artık gece yarısına da yaklaştığımız için otele geçip yarın sabah başlayacak olan 2. günümüze enerji toplamalıyız.
Sabah erkenden tek bir metro ile Schönbrunn Sarayı’na giriş yapıyoruz. Günlerden Pazar ancak kalabalık, hem turistler hem de Viyanalılar spor yapmak ya da aileleri ile dolaşmak üzere sarayın bahçesini tercih etmişler. Ben Sisi’nin kayınvalidesi Maria Theresa’nın rokoko sarayını daha evvelden gezdiğim için direkt Gloriette’ye çıkıp kahvemi içmek istiyorum. Hava soğuk ama pırıl pırıl. Çok özel bir not, kışın gelmeyin! Bahçe sönük, çünkü tüm çiçekler seraya kaldırılmış don ihtimaline karşın. Nisan gibi yeniden ekilecekmiş. O görkemli ve simetrik kesilmiş ağaçlar da cılızlaşmış, bahçedeki matematiksel çizimler vurgularını kaybetmiş. Labirent de kapalıydı. Buna rağmen içerisi turist kaynıyor. İsyan etmeyeceğim, güneşin gözüme tecavüz ettiği bir masayı tercih ediyorum. Melange sipariş edip, canlı klasik müziğin tadını çıkarıp, yalnız gezgini oynuyorum. Keyfim yerinde. Benim ekip ise abartılı saraya hayran kalmakla meşgul. Ben hakkımı geçen sene kullanmıştım o nedenle başka zevkler peşindeyim şimdi.
Günler kısa hızlı hareket etmek lazım. Şehir merkezine geçip öğle yemeğimizden sonra grup ikiye ayrılıyor, bir grup sanat sever Albertina’ya gelmiş olan Matisse’e, diğer grup ise Viyana kahvelerinde ısınmaya gidiyor. Matisse güzel, Matisse etkileyici, iyi ki gelmişim. Ruhum tatmin olmuş vaziyette çıkıyorum. Hava yine ısırıyor. Ama özgürce sokaklara girip çıkmaya engel değil. Ekiple tamamlandıktan sonra bir de Tuna nehri kıyısına gidelim diyoruz. Akşam oldu olacak. Yemek için Figlmuller değil Plachuttas Gasthaus zur Oper’e rezervasyonumuz var. Schnitzel’in alasını yiyeceğiz. Detay yazmayayım can çeker, günah. Yemek sonrası yürüyüş şart, en ideal cadde ise değişik mağazaları ile 1. Wollzeile.
2 hafta sonra gitmiş olsaydım eminim daha da çok üşüyecektim ancak yılbaşı çarşısı Hofburg sarayı etrafında ve Rathaus civarında kurulmuş olacak, o coşkuyu hissedecektim. Buna da şükür!